Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adınız:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 60
» Son Üye: Eren
» Toplam Konular: 2,852
» Toplam Yorumlar: 3,307

Detaylı İstatistikler

Son Yorumlar
Ekrem İmamoğlu aslında ki...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: eniyisi
06-09-2022, 05:03 AM
» Yorumlar: 1
» Okunma: 478
Ahmet Aslan, Mehmet Akbaş...
Forum: İndir
Son Yorum: CanCana
10-04-2019, 09:03 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 358
Kutsal Evcimen & Tolga Sa...
Forum: Videolar
Son Yorum: CanCana
10-04-2019, 08:57 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 353
Bozkır’dan Yıldızlar Geçi...
Forum: İndir
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 11:12 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 419
Aleviler Kılıçdaroğlu'na ...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 11:08 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 435
Aslında Seçim Sonuçlarını...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 07:48 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 438
Kılıçdaroğlu doğru insanı...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 07:40 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 436
Ekrem İmamoğlu İstanbul s...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 07:36 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 435
Trabzon'a Pontus diyen ve...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-08-2019, 12:47 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 431
Yasin Keleş & Neşet Ertaş...
Forum: İndir
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:28 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 448
Kabe benim ben insanım - ...
Forum: Video Klip
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:21 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 485
Bolu Belediye Başkanı Tan...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:18 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 459
Karadenizli Gençlerin Her...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:16 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 457
Recep Tayyip Erdoğan'ın t...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:13 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 460
Ekrem İmamoğlu'na şarkı
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:12 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 454
Ben anlatıyorum sende anl...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:10 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 374
Bir şey bulamıyorlar Ekre...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 06:59 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 395
Binali Yıldırım tekrar ed...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 06:57 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 372
Erdal Erzincan'dan Ekrem ...
Forum: Video Klip
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 09:57 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 412
Gazeteci Ali Tarakçı: Cum...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 09:56 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 666
Star yazarı: Başı ağrıdığ...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 09:55 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 430
Dersim Katliamı ile ilgil...
Forum: Alevilik Tarihi
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:25 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 430
AA’ya karşı: İmamoğlu açı...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:22 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 377
‘Alevilik başından sonuna...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:21 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 394
ABF İnanç Kurulu: Alevi İ...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:20 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 357
Sivas Katliamı’nın firari...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:20 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 388
Ege - Mustafa Kemal'in As...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:11 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 376
Aşık Veysel - Bana da Ban...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:10 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 463
Ali Sizer - Çira (2019) F...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:09 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 372
Fazıl Say & Plays Say - T...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:08 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 322
Çeşitli Sanatçılar - Yol ...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:00 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 353
#İZLE! Zer Filmi İndir
Forum: Alevi Sinema
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 12:44 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 351
23 Haziran'da İstanbul Bü...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
05-11-2019, 11:56 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 360
Vatandaşa cart curt yok
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
05-11-2019, 11:53 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 336
Bahçeli AHaber mi izliyor...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
05-11-2019, 11:50 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 368
Ozan Ali Cemdalı – Sivas’...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:54 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 362
Sevcan Orhan – İçimden Ge...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:53 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 312
Dodan – Oğul (2019) Singl...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:52 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 296
Muharrem Aslan – İklimsiz...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:51 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 265
Ali Rıza Yüksel – Şu Beni...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:51 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 249

 
  İman ve Teslimiyet
Yazar: Pervane - 08-16-2018, 11:39 PM - Forum: Alevi Yazılar - Yorum Yok

Bir insan, kendinde yaşarsa hiçbir şey yapamaz. Onu ateşte yakar, çivi de deler ve bir sürü acı da duyar. Ama eğer düşüncede kendinden geçerse, ona ne ateş tesir eder ne acı duyar, ona hiçbir şey tesir etmez.

Hazreti Ali Efendimizin, selam olsun üzerine, savaşta iki omuz arasına bir ok saplanıyor. Arkadaşları ona, “Ya Ali, müsaade et, omuzundaki bu oku çıkaralım” diyorlar. Hazreti Ali dönüp onlara diyor ki: “Oka dokunmayın! Ben huzura durduğum zaman tutun okuçıkarın.” Sonra Hazreti Ali Efendimiz huzura duruyor, oku çıkarıyorlar. Hazreti Ali’den bir ses dahi çıkmıyor. Hazreti Ali Efendimiz namazını eda ettikten sonra, arkadaşları ona, “Ya Ali, biz senin dediğin gibi sen huzura durduğunda oku çıkardık, ama senden hiçbir ses çıkmadı” dediklerinde, Hazreti Ali Efendimiz onlara şu cevabı veriyor: “Ben o anda kendimde değildim, kendimden geçmiştim, çünküHazreti Muhammed ile rabıtadaydım.”

İşte insan, bir mana eriyle rabıtaya girdiği zaman ona ateş ne yapabilir ki, çünkü ateş de bir kuldur. Ateş bizim hizmetimizdedir, istersek büyük ateş yakarız, istersek küçük ateş yakarız.

İman, herşeyin üstündedir, herşeyin üstünde… Bizim iman bakımından rehberimiz Hazreti Ali’dir.

Hazreti Ali bizlere şöyle seslenir:

“Ben görmediğim Allah’a ne inanırım, ne iman ederim.”

Hazreti Ali Efendimiz bu sözüyle ne demek istemiştir? Hazreti Muhammed Efendimizin her sözüne inandım, Allah’ın nurunu Onun cemalinde gördüm ve Ona iman ettim, demek istemiştir. Hazreti Ali Efendimiz, selam olsun üzerine, Resulallah’a sıdk-ı bütün bir imanla bağlandığı için savaşlarda hep kendini ön saflara atmıştır ve her zaman da başarılı olmuştur.

Hazreti Ali Efendimiz yine şöyle buyurur:

“Efendiler! Ben, Hayber kalesini beden gücüyle yerinden sökmedim. Tam aksine, riyazatlıbir halde iman ettiğim yere teslim olduğum için, gücüm bağlandığım yerden geldi. Onun kudretiyle o kale kapısınasıl söküldübenim bile aklım durdu.”

Bir insan, tam manasıyla teslimiyette durursa, artık o kişi ne ölümden korkar, ne de başka bir şeyden. Çünkü onun artık kendi kişiliğine ait hiçbir şey yoktur. Bizlerin bu güzelliklere varamamızın sebebi hep şüphe içinde yaşamamızdan ve devamlı acaba mı, veciba mı, öyle midir, yoksa böyle midir, doğru mudur, yanlış mıdır diye sormamızdan kaynaklanmaktadır. Bırakın şüphe etmeyi, soru sormayı artık, bakın, önümüzde birçok örnekler var, Peygamber Efendimiz var, İmam Ali Efendimiz var, bütün Evliyaullah var. Onlar, tamamen teslimiyetle yürüdüler, etraflarındaki insanlara da hep güler yüz, tatlı dil sarfettiler ve ölümsüz oldular. Dünya durdukça da sevenleriyle yaşayacaklardır. Tasavvuf yolu tamamen teslimiyet ister ve bu yolda şüphelere hiç yer yoktur. Şüpheyle, akılla yola koyulundu mu hiç yol alınamaz.

Hazreti Muhammed’i bulduk mu yüz yirmi dört bin peygamberi bulmuş oluruz, hiçbiri onun dışında değildir.

Mürşid-i Kamillerin yolları Hazreti Ali’ye çıkar. Neden? Çünkü Hazreti Muhammed Efendimiz Hazreti Ali’ye; “Artık nübüvvet (peygamberlik) defteri kapandı, velayet (velilik) defteri açılacak. Onların da başı sen olacaksın” demiştir. Yani velayetin başı Hazreti Ali’dir. Hangi veli olursa olsun Hazreti Ali’yi kendilerine ruh edinmezlerse, kamil insan olamazlar. Hazreti Pir; “Bütün velilerde ve nebilerde gören göz Ali’dir” demiştir.

Dünya arzularından mümkün mertebe uzaklaşmak; az yemek, az uyumak, az konuşmak, Allah ve peygamber muhabbetini kalbe nakşetmek, nefsimizi yenip Allah’a talip ve dileyici olmak, O’ndan gelene sabır ve rıza göstermek, bizleri adım adım O’na yaklaştırır. Aradaki perdeler birer birer, ikişer ikişer, bazen çok daha hızlı kalkar; cemal cemale kalınır. O zaman yolculuğunuz ebedi yaşam, ebedi sevgi, ebedi huzur ve mutluluk makamında tamamlanır.

 

“ŞAH ALİ’DENSESLENİŞ…

Mekansızlık şarabından başka hiçbir şey anma.

Buna bak, şunu bunu hatırlama.

A biricik sevgili kulum;

Canın oldukça, sen yaşadıkça bu dünyayı anma.

Biricik sevgili kulum;

Sarhoşluk istiyorsan akıllıları hatırına bile getirme.

Biricik sevgili kulum;

Benden söz edip, Hakk aşıklarıyla dost ol.

Biricik sevgili kulum;

Bir yer var ki, Orda ben varım,

Ne varlık var, ne mekan...

Biricik sevgili kulum;

İşte oraya, canın peşine düştüm de, güle güle koştum

Derken kendimi de yitirdim, zamanı da...

Sanki katımda ne bu varmış ne o.

Ah sevgili kulum;

Güzelliğin sarhoşu ol, güzellikte kal…”


Hasan Çakır
Mevlevi Dedesi

Bu konuyu yazdır

  Alevilikte Günlük İbadet Var Mıdır?
Yazar: Pervane - 08-16-2018, 11:38 PM - Forum: Alevi Yazılar - Yorum Yok

Alevilikte Günlük İbadet Var Mıdır?

İbadet Arapça bir sözcük olup anlamı, “kulluk etmek” demektir.  Sözcük, Arapça “abd”  yani kul sözünden türemiştir.  Allah’ın sevgisini ve rızasını kazanmak için yapılan her çeşit davranış ibadettir.  Bu cümleden olarak ifade edecek olursak; kişi tüm hayatını Allah’ın rızası ve sevgisini kazanma doğrultusunda yaşarsa bütün yaşamı ibadet olur. Buna Yunus Emre’nin ifadesiyle “Salat – ı Daim” diyebiliriz. Yani sürekli ibadet halinde olmak…

Bununla birlikte İslam’da ibadet için belirlenmiş bazı ritüeller vardır. Ortodoks İslam’da yani Şii ve Sünni inancında ibadet denildiğinde ilk akla gelen ritüel, “namaz” adı verilen tapınmadır. Bunun Kur’an’daki karşılığı olarak genellikle “Salat” sözcüğünü görmekteyiz. Ancak “salat” sadece bu anlama gelmemektedir.  “Bağlantı kurmak, destek olmak, dua etmek, yalvarmak, yakarmak” demek olan “salat” ifadesiyle Kur’an’da kastedilen manaların böylece çeşitlilik arzettiği de görülmektedir.  Ortodoks İslam, namaz manası çıkarmak için “salat” sözü dışında Kur’an’da bazı başka kelimeleri de temel almaktadır. Bunlar; “tesbih”, “Zikr”, “Kur’an’ul – fecr” vb. ifadelerdir. Fakat bu kelimelere “namaz” anlamı yüklemek kesinlikle zorlama bir yorumdur. Zira bu ifadelerin manası, sırasıyla; “Yüceltme”, “Anma” ve “Sabah Kur’an’ı / Sabah Okuması” şeklindedir.

 

Kuşkusuz namazın dışında oruç, zekât ve hac gibi ritüelleri de anımsamalıyız. Ancak bu yazının konusu “salat” ya da “namaz” denilen törensel tapınma biçimi kapsamında olacaktır.

Alevilikte ibadet denilince akla gelen ilk ritüel, cem ayini ya da diğer bir ifadeyle cem ibadetidir. Kur’an’da Cuma Bölümü / Cuma Suresi 9. Ayette buyurulduğu üzere perşembeyi cumaya bağlayan gece yani cuma gecesi kadın erkek bütün müminler cem olurlar; çerağ uyandırarak, dara durarak, rukü ederek, secde kılarak ve Kur’an’dan ayetler okuyarak herkese farz olan haftalık toplu yakarışlarını icra ederler. Bu şekilde ibadet bir Kur’an buyruğudur ve bu, cuma namazının Alevice icrasıdır. Tıpkı Muhammed Ali’nin yaptığı gibi ibadet etmektir. Bu konuda daha ayrıntılı bilgiye, “Kur’an’daki Alevilik” adlı kitabımızdaki “Cem İbadetinin Kur’anîliği” başlıklı makalemizden ulaşılabilir.

 

Peki, Alevilikte günlük ibadet yok mudur?

Elbette ki vardır.

 

Ancak günlük ibadetler bireyseldir. Haftalık ibadet ise topludur. Ayrıca günlük ibadetler zorunlu değil ama haftalık ibadet zorunludur. Günlük ibadetin zorunlu olmayışının nedeni bireysel oluşudur. Yani bireysel bir ibadet sadece o kişiyi bağlar. Kendisinden başka hiçbir tanığı yoktur. Fakat toplu ibadetin tanıkları ise o ibadete katılan herkestir.

 

Kur’an’da günlük ibadetlerin tümü Hz. Muhammed’in şahsına hitaben buyurulmuş ibadetlerdir. Bununla birlikte müminler de isterlerse peygamberi örnek alarak bu ibadetleri yapabilirler.

Söz konusu ayetlerden anlaşılan odur ki, güneş doğarken, batarken ve gecenin bir kısmında dua etmek bireysel ve isteğe bağlı ibadetler olarak yer almaktadır.

Öyleyse açıkça belirtelim ki, Alevilikte gündüzün iki, geceleyin de bir olmak üzere üç vakit ibadet vardır. Türkçede gün sözü aynı zamanda gündüz anlamında da kullanıldığından biz “günlük ibadet iki kezdir” derken kastettiğimiz gündüz yapılan ibadetlerdir. Güneş doğarken veya doğumundan az sonra, bir de güneş batarken ya da batımından önce olmak üzere gündüzleyin iki kez bireysel ibadet vardır.     

 

Kur’an’da sadece iki ayet “ekımıssalate”  ifadesiyle başlamaktadır. Bu ifade; “yakarışta bulun!”  yani “dua et, ibadet et!” anlamına gelmektedir. Ortodoks İslam yani Sünni ve Şii İslam bunu; “namaz kıl!” biçiminde anlamlandırmaktadır.

 

Bu konuda ilgili Kur’an ayetleri şöyle demektedir;

 

Gece Yürüyüşü Bölümü 78. Ayet.

 

“Gündüz güneşin kaymasından gecenin kararmasına değin yakarışta bulunmaya önem ver. Bir de sabah okumasına dikkat et. Çünkü sabah okuması tanıklıdır.”

 

Bu ayetten güneşin batıya doğru kaymaya başlamasından batmasına kadar süre içerisinde her hangi bir vakit yakarışta bulunulması istenmektedir. Bu, güneş batarken ya da batmasından önce ibadet etmeye işarettir. Bir de sabah okuması istenmektedir. Bu, güneş doğarken ya da doğduktan az sonra yapılan ibadettir. Nitekim bundan dolayıdır ki, “sabah okuması tanıklıdır,”  ifadesi yer almaktadır. Tanıklıdır demek; gözle görünür olmak demektir. Bunun için de güneşin doğmuş olması ya da doğuyor olması şarttır. Zira ancak o zaman tanıklı olmak yani görünür olmak mümkündür.

 

Gece Yürüyüşü Bölümü 79. Ayette ise bu ibadetlerin peygambere özgü olduğu belirtilmektedir.

Ayetin Türkçesi şöyledir;

 

“Gecenin bir bölümünde de yakarışta bulunup Kur’an oku. Bunlar sana özgü bir davranıştır. Umulur ki böylece rabbin seni övgüye değer bir konuma ulaştıracaktır.”

 

79. ayet, 78. ayetin devamıdır. Nitekim iki ayet birbirine “ve” bağlacıyla bağlanmıştır.

Böylece üç vakit ibadeti görmüş oluyoruz. Bunlar; güneş doğarken veya doğduktan az sonra, güneş batarken ya da batmadan önce olmak üzere iki vakittir. Bir de geceleyin yapılması istenen ibadet eklendiğinde üç vakit ibadet ortaya çıkmaktadır. Ancak yine belirtelim ki, bunlar peygambere özgüdür. Bununla birlikte dileyen müminler peygamberi örnek alarak bu ibadetleri kendileri de yapabilirler.

 

“Ekımissalate”  ifadesiyle başlayan diğer ayet ise Hud Suresi 114. ayettir.

 

“Ey Tanrı elçisi, gündüzün iki ucunda, gecenin de yakın saatlerinde yakarışta bulunmaya özen göster…”

 

Bu ayette de üç vakit ibadet ortaya çıkmaktadır. Yine belirtelim ki, bu ibadetler, peygambere özgüdür. Fakat dilerse diğer müminler de yapabilirler.

 

Bu ayette gündüzün iki ucu ile kastedilen güneşin doğuşu ve batışıdır. Gecenin yakın saatleri ile kastedilen de hava karardıktan sonra akşama yakın saatler ya da güneş doğmadan önce sabaha yakın saatlerdir. Bu iki vakitten birinde de ibadet edilmesi istenmektedir. Peki, neden böyle?

 

Açıklayalım;

 

İbadet vakitleri güneşin ve ayın hareketlerine göre belirlenmektedir. Güneşin hareketleri doğuş ve öğleyin batıya kayışla birlikte batış olmak üzere belirgin olarak ikidir. Gündüz yapılacak ibadetleri bu şekilde tespit etmek mümkündür. Gece yapılacak ibadeti ise ayın hareketine göre belirliyoruz. Gece, ayı gördüğümüzde de ibadet edebiliriz. Bu da ayın göründüğü gecelerdedir. Ay, kimi vakitler yani “yeni ay” halinde güneşle doğup güneşle batar ki, bu zamanlarda ay gece görünmez. Bazen de güneş battıktan sonra akşama yakın vakitte yahut gece yarısından sonra yani sabaha yakın vakitte ayın doğduğu olur. İşte aylı gecelerde yani yeni ay hali olmadığı zamanlarda gece, ay doğduğunda ibadet edilmesi istenmektedir.

 

Ayette geçen “gecenin yakın saatleri” ifadesiyle kastedilen ayın akşama yakın yahut sabaha yakın vakitlerde doğuşudur.

 

Güneş doğarken, batarken ve gece ayı gördüğümüzde (ayın doğuş vakitlerinde) dileyen müminler için ibadet vardır. Bu, peygambere özgü bir ibadet olmakla birlikte diğer müminler için sünnettir.

Sünnilerin iddia ettiği gibi günde beş vakit ya da Şiilerin iddia ettiği gibi üç vakit zorunlu ibadet yoktur. Bilindiği üzere Şiiler beş vakti üçe toplarlar. Sabah, öğle ve akşam olmak üzere…

Ancak Alevilikte güneş doğarken, batarken ve gece ay doğduğunda zorunlu değil ama sünnet olmak üzere ibadet vardır. Bu ibadet Sünni ve Şiilerin namaz adını verdikleri şekilde bir ibadet olmayıp tümüyle yakarış, yalvarış ve dua anlamını taşıyacak şekilde bir ibadettir.

 

Güneş doğarken ve batarken güneşe doğru dönüp ellerini açarak dua etmek ve aylı gecelerde aya doğru dönüp dua etmek Alevi geleneğinde yüzyıllardır sürdürülen bireysel bir ritüeldir.

 

Bu şekildeki günlük ibadetin özellikle Tunceli, Erzincan ve çevresinde halen tüm canlılığıyla sürdürüldüğü bilinmektedir. Zorunlu olmaması nedeniyle diğer bölgelerde unutulduğu ya da bırakıldığı sanılmaktadır. Son yıllarda Sünni ve Şii misyonerlerin Alevileri günlük beş vakit namaza ve bunun üzerinden camiye çekme çalışmaları karşısında bu kadim ibadet biçimimizi yeniden diriltmek gerekmektedir.

 

Görüleceği üzere günlük ibadette güneş ve ay figürü çok önemlidir. Güneşin ve ayın hareketlerine göre belirlenen ibadet aynı şekilde güneşi ve ayı esas alır bir biçimde gerçekleştirilmektedir. Buna göre; güneş doğarken elini, yüzünü yıkamış olarak bir kimse güneşe doğru dönüp, “bismişah” deyip gülbenkler, Kur’an ayetleri ve tevhidler okuyarak ibadet edebilir.

 

Henüz küçük bir çocukken gece, ay doğduğunda rahmetli dedemin aya doğru dönüp ellerini açarak;

 

“Bismillah!

Ayı gördüm elhamdülillah,

Ay mübarektir, sevdiğim Allah…”

 

Şeklinde dua ettiğini bugün dahi tam bir netlikle anımsıyorum.

 

Güneşe ve aya doğru dönüp ibadet etmek kadim bir Alevi geleneğidir. Bu geleneğin bir inanç olarak deyişlerimize hâkim olduğu da malumdur.

 

Tevhid adı verilen deyişlerimizden birinde Pir sultan Abdal şöyle demektedir;

 

“Önüme bir çığır geldi;

Bir ucu var şar içinde…

Abdallar dükkânın açmış;

Ne arasan var içinde…

 

Gir dükkâna Pazar eyle,

Her şirindir hezar eyle,

AY’a, GÜN’e nazar eyle,

Ay Muhammed nur içinde…

 

Ay Ali’dir, gün Muhammed,

Okunan doksan bin ayet,

Balıklar da deryaya hasret,

Çarka döner göl içinde…

 

Ayın Hz. Ali’ye güneşin yani günün de Hz. Muhammed’e benzetildiği bir başka deyişte ise şöyle denilmektedir;

 

“Pir Sultan'ım bu bir sırdır,

Sırrını saklayan erdir,

Ay da sırdır, gün de sırdır,

Allah bir Muhammed Ali”

 

Güneş doğarken ellerini açıp güneşe doğru uzatan, duasını eden ve sonra güneş ışığıyla dolu ellerini yüzüne süren kimse güneşin sağaltıcı ışıklarını içine çekmiş olacaktır. Bu şekilde ibadetin insan sağlığı için de ne denli yararlı olduğu kuşku götürmez bir gerçektir.

Bakınız; sabahın erken vaktinde yani güneş doğarken ibadet etmenin Alevilikteki yeri bir deyişimizde nasıl ifade edilmiş;

 

Sabahın seher vaktinde,

Ali’yi gördüm Ali’yi…

Eğildim, niyaz eyledim;

Ali’yi gördüm Ali’yi…

 

Bu deyişte “Sabahın seher vakti”  ifadesiyle güneşin doğuş vakti kastedilmektedir. Güneş doğarken görünen Ali’dir. Güneşin parlak ışıklarında yani o görkemli nurda görünen Ali’den başka kim olabilir ki? Alevilikte Ali ve Muhammed bir nurun iki parçasıdır. Dolayısıyla görünen Muhammed Ali’dir. O halde güneş doğarken Muhammed Ali aşkına dua etmek, tapınmak yani ibadet etmek, huzur verici, aydınlatıcı ve sağaltıcı bir eylemdir.

Güneş ve ayın Alevilikteki yerini ifade etmesi açısından bir örnek daha vermek isabetli olacaktır.

Şah İsmail Hataî tarafından kurulan Alevi Kızılbaş devleti olan Safevi Devleti’nin bayrağında da güneş ve ay figürü vardır. Şah İsmail zamanında kullanılan bayrakta yeşil zemin üzerinde güneş figürü vardır. Bu figür aynı zamanda dolunayı da simgelemektedir.  Safevi Devleti’nin Şah İsmail sonrası döneminde de bayrakta arslanın arkasından doğan bir güneş figürü vardır.

İlaveten şunu da ifade edelim;

Ay ve güneş figürü tarihte pek çok Türkî topluluk tarafından da bayrak, sancak ve figür olarak kullanılmıştır.

 

O halde çalışmamızı şu şekilde noktalayalım;

 

Alevilerin haftalık toplu ve zorunlu ibadeti Cem Ayinidir. Yani halka namazıdır. Bu, cuma namazının Alevice icrasıdır. Kur’an’da Cuma Suresi 9. ayette kadın erkek bütün müminlere farz olarak emredilen ibadet cem ibadetidir. Cem, kıyam yani dara durarak, rükû yani tecella ve temenna edilerek ve secde kılınarak, ayrıca Kur’an ayetleri okunarak yapılan Muhammedî bir ibadettir. İlk cem, Kırkların Cemidir.

Bununla birlikte Alevilikte zorunlu olmamakla beraber bireysel ve günlük olarak yapılabilecek üç vakit ibadet vardır. Birincisi güneş doğarken, ikincisi güneş batarken, üçüncüsü de aylı gecelerde ay doğduğunda yapılır. Eller açılıp, bismişah denilip gülbenkler, Kur’an ayetleri ve tevhitler okunarak yapılan bu ibadetin, hem Kur’anî temelleri vardır hem de Alevi geleneğinde yüzyıllardır icra edilmekte olduğundan kadim bir geçmişi vardır.

 

Hak Muhammed Ali cümle ibadetlerimizi kabul eylesin…

 

Allah Allah…

 

 

İlahiyatçı Sosyolog

Mustafa Cemil KILIÇ  

Bu konuyu yazdır

  Neden Alevilik? Alevilik Araştırmasında Antropolojik bir Bakış
Yazar: Pervane - 08-16-2018, 11:37 PM - Forum: Alevi Yazılar - Yorum Yok

1.Neden Alevilik?

Ben 2005-2008 yıllar arasında Ankara Üniversitesi’nde yabancı uyruklu değişim öğrencisi olarak Yüksek Lisans ve Doktora derslerine katıldım. Sonra 2008-2010 yıllar arasında Tokyo/Sophia Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştım. 2011 yılından yaklaşık 3 sene boyunca Tunceli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünde Öğretim Üyesi olarak çalıştım. Şuan ise Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümünde Öğretim Üyesi olarak çalışmaktayım. Aynı zamanda Üniversitemiz Hacı Bektaş Veli Araştırma ve Uygulama Merkezinde Öğretim Elemanı olarak Çalışmaktayım ve şuana kadar Alevilik-Bektaşilik üzerinde makaleler ve kitaplar yazdım, halen de bu konu hakkında projeleri de yürüterek araştırmaya devam etmekteyim. Yaklaşık 10 senedir sürekli olarak Türkiye’deyim. Şuana kadar insanlar bana şu soruyu devamlı bana soruyorlar “Siz neden Aleviliği seçtiniz?”. Burada buna cevaben bu kısa bir makalenin başlangıcı olarak benim akademik hayatımdan bahsetmek istiyorum.

Bazı yabancı uyrukluların Aleviliğinden hoşlanması ve yahut Aleviliği araştırma konusu olarak seçmelerinin sebebi genellikle şöyledir. Bazılar Cem’deki semah gösterilerinden hoşlandığı için diyorlar, bazılar ise saz müziğinden veya Alevi-Bektaşi deyişler/nefeslerden hoşlandığı için diyorlar ve bazılar ise Alevi vatandaşlarının “özgür” yaşam tarzından diyorlar. Genelde onlar Aleviliğin zahir yani görsel kısmından duygusal olarak hoşlanmışlar ve Aleviliği sevmişler. Elbette ki ben de Cem’e katıldığım zaman dinlediğim bağlama seslerini severim. Hatta Cem’deki bağlama sesi ruhen beni çok rahatlatıyor. Fakat başlangıçta benim Aleviliği araştırma konusu olarak seçtiğim sebebi diğer yabancı uyruklulardan bir az farklıydı.

Sene 2001 yılında Japonya’nın Tokyo kentinde bulunan Sophia Üniversitesi Alan Çalışmaları Yüksek Lisans Programında öğrenci olarak kayıt oldum. Benim alanım Sosyal Antropoloji idi. Ders döneminde Sosyal Antropoloji ile ilgili akademik okuma-yazmalar, sözcükler,  kavramlar ve kuramları öğrendim. Bu süreçte benim dikkatim çeken konu, ulus-devlet, etnik aidiyet ve insan kimliğinin inşası idi. Konu ile ilgili kitaplar ve makaleleri okudum. Arjantin’deki yerli halkların kimlik mücadelesi örneği, Endonezya Java adasında yaşayan halkların “Java’lı” kimliğinin inşası ve Avustralya’daki “Katolik Beyazlar” kimliği vs. Bir gün, Suriye ve Filistin’deki Dürziler ’in Sosyo-politik etnografya konusunda uzman olan bir hocam bana Türkiye’deki Alevileri araştırmamı tavsiye etti. Ardından hemen konu ile ilgili literatür çalışmaları başlattım.

İlk başta Türkçeyi fazla bilmediğim için İngilizce ve Fransızca kaynaklarından başladım. Okurken kafamı çok karıştıran olay Alevilik konusunda tek bir anlayış olmamasıydı. Biri diyor ki, Alevilik İslâm dışı bir dindir. Öbür de diyor Alevilik “Alev” inancından kaynaklanan Zerdüşt dinidir. Başkası da diyor, Aleviliğin aslı Şamanizm’e dayanan bir inanç kültüdür. Yani anlaşılan bir sür “Alevilikler” var demektir. Tabii ki insanların kimlik inşası karmaşık bir konu fakat Alevi kimliği kadar karmaşık olay o dönemde hiç rastlamadım. Bir Antropoloji öğrencisi olarak düşündüğüm şu ki, Alevi kimliğin karmaşıklığın nedeni ne olabilir?
Okuduğum makale ve kitapların çoğu Batılı Oryantalistler tarafından yazılan eserlerdi. Dolayısıyla, bu tür araştırmalarına karşı Antropolojik açıdan tarafsızca eleştiri gözüyle bakmaya başladım. Sonra tez döneminde Türkiye’de kısa bir süre kalarak Büyükşehirlerde bulunan Alevi-Bektaşi Derneklerini ziyaret ettim ve orada basılan dergileri inceledim. Cem’e de katıldım. Cem’e katılan halklarla sohbet ettim. Dedelerle mülakat yaptım. O zaman Türkçe konuşması, okuması ve yazması da gelişmişti veTürkçe kaynaklarına da bakmaya başladım. Bu süreçte elde ettiğim bilgilere göre Yüksel Lisans tezi hazırladım ve mezun oldum. Tez çalışmalarında anlaşıldığı nokta kısacası şöyleydi.

Batılılar tarafından yapılan araştırmalarda yazılı kaynaklarına fazla dayanmaması.
Batılıların sahada elde ettiği bilgileri ve sahada gördükleri Hıristiyan mantığıyla tek taraftan yorumlaması (Teslis, Ortodoks/heterodoks, senkretizm vs.).
Türkiye’deki bazı bilim adamların da Batılı araştırmacıların takipçisi olması.
Bu tür araştırmaların bazıların Aleviliği belirli siyasi düşünce veya ideoloji ile bağdaştırması.
Türkiye’de halklarla yukarıda bahsettiğim bazı bilim adamları arasında Alevilik konusunda fark olması.
Sahada uygulanan Alevilik ve yahut Aleviliğe istinaden uygulanan dini ritüellerin Türkiye dışı Müslüman ülkelerde “tasavvuf geleneği” olarak uygulanan dini ve inançsal boyutu taşması ve bu konu hakkında yazlı kaynakların bulunabilmesi.
 
Sonuç olarak benim Aleviliği araştırma konusu olarak seçtiğim sebebi tabii ki bir hocamın tavsiyesi başlangıçta vesile oldu fakat en azından duygusal anlamda sevdiğim ya da nefret ettiğim için değil. Ben sırf Antropoloji açısından yukarıda bahsettiğim akademik sorunları çözmek veya gerçeği açıklamak istediğim için Aleviliği seçtim. Yoksa benim saham Türkiye değil, Arjantin’de olabilirdi, Avustralya’da olabilirdi ve Afrika kıtasının küçücük bir ülkede de olabilirdi. 
 
2.Alevilik İslam mıdır değil midir?: Batılı Oryantalistler ve Sufizm Teorisi

Bensaha çalışmalarımı 2005-2008 arasında doktora tez çalışması olarak Türkiye’deki Batı ve Doğu bölgeleri gezerek başlattım.Büyükşehirlerde bulunan Alevi-Bektaşi dernekler başta olmak üzere, mahallelerde bulunan büyük küçük cem evleri, köyler ve kasabaları gezdim dolaştım. Bölge olarak Ankara, İstanbul, İzmir, Kütahya, Kırşehir, Nevşehir, Kayseri, Malatya, Erzincan, Diyarbakır, Muş illerinde saha çalışmasında bulundum. Doktora mezunu olup Japonya’da araştırma görevliliği bitirdikten sonra Tunceli’ye atandım ve bu sırada yani 2011-2013 yıllar arasında Muş, Tunceli, Bingöl ve Elazığ illerinde de saha çalışması yaptım. Çorum’a atandıktan sonra da halen saha çalışması devam etmekteyim.
Saha çalışmasının sonucu olarak elde ettiğim bilgiler bana Alevilik İslami-Tasavvufi uygulama olduğunu gösterdi. Fakat literatür çalışmalarına göre bazı bilim adamları bu konuda farklı yaklaşımla yorumluyorlar. Peki, bunun sebebi nedir? Bu soruya cevap vermek için Batılılar Tasavvuf konusunda nasıl yaklaşımla araştırdığını Oryantalizm tarihinden bahsederek açıklamak istiyorum. Batılılar Tasavvufu “Sufizm” adı altında analitik terim olarak yorumlamıştır.

Sufizm (Sufism) kelimesi Arapçanıntasawwuf(Tr. Tasavvuf) kelimesinin İngilizce meâlii olup bir analitik terim olarak ortaya çıkmıştır. Genellikle Sufizm aynı zamanda “IslamicMysticism” olarak çevrilirken, bu çeviri bilimadamları tarafından da yanlış bir şekilde kullanıla gelmiştir. Sufizm (veya tasavvuf) nedir diye bir soruya günümüze kadar bir sür insanlar cevep vermiştir. Mesela Nurbakhsh (1926-2008), Sufizm’in 108 tanımı ve Sufi’n 55 tanımını yapmıştır (Nurbakhsh, 1981: 16-41). İslâm Tarihi içerisinde Sufizm’in (veya Tasavvuf’un) tanımları hem Müslüman kendisi hem de yabancılar tarafından çeşitli bir şekilde yapılmıştır. Mesele Sufizm kavramı Oryantalizm yani Şarkiyatçılık tarafından icat edilen Batı kökenli analitik bir terim olduğudur.
Şark Bilimleri olarak Oryantalizm İngiltere’de William Jones tarafından başlatılmıştır (Arberry, 1998: 7). O Sufizm’i İslâm’la alâkası olmayan eski Hıristiyanlık, Yunan felsefesi ve Veda felsefesine yakın veya ortak bir inanç olarak tanımlamıştır. Ardından Doğu Hindistan Şirketi’nde İran elçiliği yapan John Malcolm, Sufizm’iŞeriat’ı inkâr eden Hıristiyanlığa yakın bir varlık olarak bahseder. Ona göre mesela, Sufizm’in “Sevgi veya Aşık (Ar. Muhabbah)” anlamındaki terim olan Mahbub (Sevinen), Muhabba (Sevgi), Muhibb (Seven) Hıristiyanlıktaki Teslis yani Oğlu Tanrısı, Kutsal Ruh, Baba Tanrısı’na denk geldiğini ifade etmektedir. MalcolmSufileri severmiş fakat o Sufileri Müslüman’la alâkası olmayan Evliyâ olarak algıladığı için sevmiştir. (Arberry, 11-13).
Öte yandan Protestan papaz Tholuck, 1821 yılında Avrupa’da ilk Sufizm konusunda Latince’de ilk kitap bastırmıştır. O İslam ile Sufizm arasındaki ilişkiyi Sâmî Mutlak Monarşi ile Ârî Evrensel Mistisizm arasındaki düşman ilişkisine benzetmiş (Schimmel, 1975: 9). Bunun gibi Oryantalistler tarafından yazılanlar aracılığı ile Avrupa’da akademik disiplin olarak “Sufizm” teşkil edilmiştir. Başlangıçtan itibaren onlar Sufizm’i İslâm’la alâkası olmayan fakat Hıristiyan inancıyla derin bir noktada evrensel değeri paylaştığını algılarlarmış.
Böyle bir Sufizm anlayışı İslâm dünyası içerisinde önceden devam eden Tasavvuf anlayışı ile tamamıyla bambaşka bir şey olduğunu söylemeye bile gerek yoktur. En azından orta çağı Müslümanlara göre Tasavvuf ya da Sufi kelimesi İslâm’ın değerleri bir şekilde somutlaştıran yol ya da bu yolunu takip eden anlamındadır ve bu noktada o zamanki halk Sufizm gayri-İslâmî bir imaj olarak şekillendirmemiştir.

Elbette ki şuan günümüz Avrupa’sında Akademik alanlarda çalışanlar Sufizm araştırmaların gelişmesi ile birlikte, Sufizm İslâm Dininin içinden kaynaklanan bir felsefi düşünce olduğu fikrindeler. O anlamda, genelde Oryantalistler tarafından icat edilmiş bir “Sufizm İmajı” şuan hala aramızda paylaşılmaktadır. Burada unutmamalıyız ki, Sufizm terimi ve kavramı tamamıyla Batılı Oryantalistler tarafından icat edilip uygulandığı gerçeği (Tonaga, 2013: 22-32.).

3.İnanç Kopukluğu

Aynı şekilde, “Senkretizm (Symcretism)” “Heterodoks (Heterodox)” ve “Şamanizm (Shamanism)” gibi terimler ve kavramlar da, Batılı Oryantalistler tarafından icat edilmiş analitik terimdir. Bir toplumu, kültürü, sembolü ve ya dini incelerken en yanlış bir şey “Ortodoks/Heterodoks”i kendi kafaya göre ayırt edip sanki bu ayırım mutlak ve sabit bir çerçeveymiş gibi değerlendirip din ya da inançta olan çeşitli unsurları bu iki kategoriye otomatik olarak zorla sığdırmaya çalışmaktır. Bir kere “Ortodoks ” ve “Heterodoks” anlayışı, orta çağda Roma Katolik tarafından tek yönlü olarak şekillendiren bir anlayış ve strateji olduğundan bahsetmek gerekir. Onlara göre, “Ortodoks =Katolik=tek öğreti=Doğru olan şey” ile “Heterodoks eşittir Bizantz veya Doğu Kiliseler, Protestan veya öteki mezhepler eşittir senkretizm (Karmaşık din) eşittir ki yanlış olan din öğretisi” olarak nitelendirilmiştir. Bu çerçevede Hıristiyan dünyasındaki çeşitli inançları değerlendirirlermiş.

Fakat Müslüman Dünyasında bunun gibi kategorizasyon yani ikili dışlayıcı ve ayrılıkçı bir yaklaşım yoktur ve bunu geleneksel olarak “Meşrep” şeklinde değerlendirmişlerdir.  Dolaysıyla,  yine farklı bir şekilde değerlendirmemiz gerekmektedir. Ona rağmen zaman zaman sahada da Ortodoks/Heterodoks ayrılıkçı yaklaşımla hatta Şamanizm teorisini savunan halklarla karşılaşıyoruz. Bunun nedeni Anadolu tarihinde zaman zaman yaşanan inanç kopukluğundan kaynaklandığını açıklamak istiyorum.
Birincisi Osmanlı padişah II. Mahmut tarafından 1826 tarihinde uygulanan tekke ve zaviyelerin kapatılması, ikincisi ise bütün dünyada olduğu gibi 1960-1970’li yıllar arasında ortaya çıkan siyasi kargaşalar. Osmanlı döneminde uygulanan tekke ve zaviyelerin kapatılmasından kaynaklanan dini ve inançsal kopukluk sonraki dönemde Alevi-Bektaşi camiasına büyük bir ölçüde etkilenmemiştir. Çünkü örneğin İstanbul’da 1900’lu yılların başında 10 adet Bektaşi tekkelerin faali bir şekilde bulunmaktadır. Dolaysıyla, bu tarihsel gerçek, o dönemlerde en azından bir kısım Alevi-Bektaşi tarikatına bu yolunu sürdürmeye müsaade edildiğini göstermektedir. Günümüzde yaşanan dini ve inançsal kopukluğun büyük nedeni, 1960-1970’li yıllar arasında yaşanan siyasi kargaşalardır.
Özellikle 1960’lı ve 1970’lı yıllar arasında bütün dünyada siyasi kargaşalar yaşanmıştır. Kendi memleketim Japonya dahil olmak üzere, tüm dünyadaki üniversitelerde doğru düzgün dersler işlenmemiş, öğrenciler ve öğretmenler sağcı yada solcu olarak etiketlendirilmiş ve birbirlerine kınamışlar ve kavga etmişler. Gençler kendi dininden uzaklaşmış, o halde insanlar birbirlerine saygı göstermeyi bile unutmuştur. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de sağ-sol ideolojik çatışmaların yoğun olduğu hatta asker idaresi yönetim altında dini ve düşünce özgürlüğün kısıtlı olduğu dönemlerde, insanlar arasında dini ve geleneksel algılar kısıtlanmış.
Bu kısıtlama hem Sünni hem de Alevi-Bektaşi toplumu aynı şekilde etkilemiştir. Kitap veya benzer yazılı kaynakların yakılması ve kaybolmasından başlayıp tarikatı yürüten şeyhlerin ve dedelerin kovulması, susturulması ile din eğitiminin ideolojik yöntem altında yürüttürülmesine kadar insanların bilime ilime ulaşma yolu kapatılmıştır. Bu şekilde insanlar dinden, imandan uzaklaştırılmış ve bazı gelenekler görenekler de unutula gelmiştir. Dolaysıyla, bu bağlamda tasavvufi derin felsefeler (Metafizik boyut), dini ritüeller, sanat, geleneksel aile yapısı, ahlak ve sözlü-yazılı gelenekler bir süre kopukluk yaşamıştır.

4.Sonuç

Yaşanan dini kopukluk nedeni ile Alevi-Bektaşi yolunun yürütücüsü olan Dedelerin yetiştirilememesi ve Alevilik ile belirli siyasi düşüncelerin bazı Batılı kökenli araştırmacılar ve onların takipçisi olan yerli bilim adamları tarafından bağdaştırılması çeşitli “Alevilikler”in ortaya çıkmasına sağlamıştır. Aynı zamanda ne yazık ki bu durum Alevi halkları özellikle gençlerin bilgisiz kalmasına da katkı sağlamıştır.
Fakat 2000’li yıllardan sonra, küreselleşme ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nde ifade özgürlüğünün artması ve bazı devlet sektörlerinin özelleştirilmesi ile birlikte dini kültürün çeşitli bir şekilde yayılmasını sağlamıştır. Hatta toplu göçün ilerlemesi ve ulaşımın kolaylaşması gibi nedenlerden dolayı, Üniversite gibi yükseköğretim kurumları mezunu olan şehir merkezli aydın Çağdaş bilim adamları oluşmuştur. Eskiden belirli bir kitle içerisinde gizli bir şekilde paylaşılan dini bilgiler, günümüzde basın, medya ve internet vasıtasıyla, topluma aktarılmaya çalışılmaktadır. Bu süreç içerisinde Anadolu’nun çeşitli bölgeleri yeniden canlanmaya başlamıştır. Bu duruma katkı sağlayan en önemli unsurlardan biri de yazlı kaynakların yeniden tespit edilmesi ve bu kaynakların Eski dil (Osmanlıca, Arapça ve Farsça vs.) ile bunun okunuş ve günümüz Türkçesi üç bir arada basılmasıdır (Eğri 2007a; 2007b; 2008; Duran 2007a; 2007b).

Dolaysıyla, günümüz Antropologlar Antropolojik açıdan etnografya şeklinde eseri yazarken ve yahut saha çalışması yaparken tarih içerisinde yaşanan dini kopukluklar, siyasi bir ortam, küreselleşme gibi bir olayı göz önünde bulundurarak, eski kaynaklarına dayanarak araştırmalıdır. Oysa Hz. Mevlana’nın meşhur bir sözü “Kuyunun içinde kurbağalar. Sanırlar ki gökyüzü kuyunun ağızı kadar” gibi etrafında görünen ve yahut anadan babadan duydukları kulak bilgileri bütün dünya zannederler.
 

Yrd. Doç. Dr. Hiroki Wakamatsu

Kaynakça
Arberry, Arthur J. 1998. An Introduction of theHistory of Sufism: TheSir Abdullah
SuhurawardyLecturesfor 1942, New Delhi: Orient Longman Limited.
Aydınlı, Osman 2011. Fütüvvetnâme-i Tarikat, Alevi-Bektâşî Klasikleri Dizisi ,
        Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Duran,Hamiye 2007a.Besmele Tefsiri: Şeyh-i Besmele,Alevi-Bektâşî Klasikleri Dizisi 1,       
      Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
-------------- 2007b. Vilâyetname-i Hacı Bektâş Velî, Alevi-Bektâşî Klasikleri Dizisi,
       Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Eğri, Osman 2007a. Kitâb-ı Dâr, Alevi-Bektâşî Klasikleri Dizisi 3, Ankara: Türkiye 
        Diyanet Vakfı Yayınları.
--------------- 2007b. Kitâb-ı Cabbâr Kulu, Alevi-Bektâşî Klasikleri Dizisi 7, Ankara:
        Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
--------------- 2008. İlm-i Câvidan: Virani Baba, Alevi-Bektâşî Klasikleri Dizisi,
       Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Mélikoff, Irène 1982. “L’Islamhétérodoxe en Anatolie,” Turcica, XIV, 142-154.
--------------- 1998. HadjiBektachi un mythe et ses avatars: genès et évolution du soufisme populaire en Turquie, Leiden: Brill.
Nurbakhsh, Java 1981. Sufism: Meaning, Knowledge, andUnity, Londonand New York: Khaniqahi-Nimetullahi Publications.
Schimmel, Annemarie 1975.MysticalDimensions of Islam, ChapelHill: University of North Carolina Press.
Tonaga, Yasushi 2013. IslamandSufism: Mysticism, Saint Veneration, Morality, Nagoya: NagoyaUniversityPress.

Bu konuyu yazdır

  Kerbela Muharrem ve Aleviler
Yazar: Pervane - 08-16-2018, 11:35 PM - Forum: Alevi Yazılar - Yorum Yok

Alevi inancı açısından, şu andaki en güncel konu Miladi 680 yılında Muaviye oğlu Yezid tarafından Hz. Muhammed'in sevgili torunu; damadı Hz. Ali ve kızı Hz. Fatıma'nın 2. çocukları Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilmesidir.


Hz. Hüseyin'in, insanlık ve ahlak dışı olarak zalimce davranışlarla Kerbela'da şehit edilmesi hem en büyük insanlık trajedisidir hem de İslam dünyasının en önemli siyasal travmasını oluşturmuştur. İlk halife Hz. Ebubekir'in seçilmesiyle mayalanmaya başlayan ayrılık ve zıtlık tohumları Hz. Ali ile Muaviye arasındaki Sıffın Savaşı ve Hakem Olayı ile boy vermiş, Hz. Hüseyin'in şehadeti ile de doruğa ulaşmıştır.


Hz. Hüseyin'in, ailesi ve yakın akrabaları ile birlikte, Kerbela Çölü'nde karşılaştıkları açlık, susuzluk, ihanet, baskı ve zorbalıklar İslam dünyasının özellikle de Alevi toplumunun yüreğinde ve belleğinde sürekli olarak yaşanan ve yaşayacak derin yaralar açmıştır. Muharrem ayları bu yaraların yeniden ve yeniden kanayarak tekrarlandığı, Hz. Hüseyin ve 72 Kerbela şehidinin çektiği acıların derinde hissedilerek yaşandığı bir zaman dilimidir.


Alevi toplumu, bu nedenle Muharrem ayında 10 ya da 12 gün oruç tutarak Hak Muhammed Ali yolunda olduğunu Ehli Beyt sevgisini ve Hz. Hüseyin'e olan derin bağlılığını yüreğinden hissederek dışa vurur. Pişirip dağıttığı aşure lokmaları ile de 4. İmam Hz. Zeynel Abidin'inm başka bir söyleyişle de Ehli Beyt soyunun devam etmiş olması ile teselli bulur.


Şurası kesindir ki, Hz. Hüseyin'in şehadeti ile birlikte Ehli Beyt soyuna yapılan haksızlıklar, insanlık ve ahlak dışı davranışlar son bulmamıştır. Hem Emeviler hem de Abbasiler zamanında devam etmiştir. Gerek Selçuklular ve gerekse Osmanlılar zamanında Andolu Alevi toplumuna yapılan baskı, zorbalık ve kırımlar bazen sertleşerek (Padişah Yavuz Sultan Selim ve 2. Mahmut devirleri) bazen de düşük yoğunluklu olarak sürdürülmüştür.


Alevi ve Bektaşi toplumunun kısmen kendisini güvende hissettiği dönem Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması, laikleşme ve demokratikleşme ile başlamıştır. Ancak,1970lerden bu tarafa yaşanan Kahramanmaraş, Sivas, Çorum ve Madımak olayları sıkıntıları yeniden alevlendirmiştir.


Alevi toplumu çatışmadan, zıtlaşmadan yana değildir. Kendisini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak herkesle birlikte eğitim, hukuk, adalet, inanç (din), siyaset, ekonomi, gündelik yaşam ve benzeri her alanda içtenlikle eşit ve güvencede görmek istemektedir. Sadece kağıt üzerindeki eşitlikler değil, uygulamalardaki eşitliklerin daha önemli olduğunun bilincindedir.


Alevi toplumu ne yeni bir toprak ne de yeni bir bayrak talepçisi ve sevdalısı hiç olmamıştır ve olmayacaktır. Sadece ve sadece yurttaşlıkta ve inancında laik ve demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak adalet ve eşitlik istemektedir. Kısacası kendisi olarak ve kendisi kalarak eşitlik talep etmektedir. Bu zaten çağdaş bir devlet ve toplum olmanın da gereğidir.


Türkiye'de Alevi sorunu yoktur, tarihten günümüze, tüm siyasi iktidar ve yöneticilerin Aleviliği yanlış algılama ve ayrımcı davranma sorunu vardır. Şimdiki iktidarın da gerçek demokrasi konusundaki söylemleri ile eylemleri arasında, bilinçli ya da bilinçsiz çelişkileri ve uygulamaları güven vermemektedir.


Muharrem oruçlarının, Aşure lokmalarının ve bu konuda yapılan ibadet ve yakarışların eşitliği, kardeşliği, gerçek demokrasiyi pekiştirmesine vesile olması en büyük dilektir. Gerçek demokrasiler, sadece rivayetle değil, kurallarına tam riayetle
kökleşir.

Prof.Dr. Halil Çivi

Bu konuyu yazdır

  AABF: Kurban bir rıza lokmasıdır
Yazar: Pervane - 08-16-2018, 11:33 PM - Forum: Özel Günler - Yorum Yok

AABF İNANÇ KURULU KURBAN BAYRAMI MESAJI

DEĞERLİ CANLAR

KURBAN BİR RIZA LOKMASIDIR,                                                   

HAKKA YAKIN OLMAK, HALKA YAKIN OLMAKTAN GEÇER..

Bayramlar, sevginin, dostluğun ve Barışın en güzel örneklerinin sergilendiği, insani güzel duyguların ön plana çıktığı özel günlerdir.
Bu özel günleri! Dostluğun ve kardeşliğin pekişeceği, dargınlıkların ortadan kalkacağı, kinin, nefretin değil sevgi çiçeklerinin hoyratça açacağı güzel günleri yeryüzüne egemen kılacağımız gelecek için  toplumda birliğin ve dayanışmanın harcı haline getirmeliyiz.
Hak için, Hakka daha yakın olmak için önemli olan hakk olanı yapmaktır, Hakkın mekanını her türlü vesveseden arındırıp Benliği, bencilliği terk ederek bireylerin, toplumun, İnancımızdan olsun olmasın hiç bir ayrım gözetmeksizin tüm halkların Barış ve kardeşlik duyguları içinde yaşamaları uğruna harcadığımız bütün emekler ve verdiğimiz bütün lokmalar kutsaldır.

Hak yolunda, Hakka adadığımızı muhtaç olana ulaştırıp bayramı, toplumsal birliğe ve dayanışmaya bir  yol yapmalıyız.
Bayram süresince cem evlerinde yolumuzun kuralları dahilinde Kurban erkânı yürütülmeli, Konuyla ilgili aydınlatıcı bilgler verilmelidir.
Kurban’da gaye illaki kan akıtmak olmamalı, Lokmalarımızı yöremizde bulunan cem evlerimize veya cemevlerimiz aracılığı ile gerekli yerlere  bağışlamalıyız.

Şah-ı Merden Ali’nin dediği “Çocuklarınızı yaşadığınız çağa göre yetiştirin’’ söyleminden ilham alarak, özellikle maddi zorluklar nedeni ile öğrenimini yapamayan cocuklarımıza yapacağımız her maddi destek bizleri Hakka daha yakın kılacaktır.
Kurban bayramının! Bütün acı ve göz yaşlarının son bulmasına, Dünya halklarının barışına, özgürlüğüne ve dayanışmasına vesile olması dileklerimizle…
Hak-Muhammed-Ali  Kurbanlarınızı kabul etsin

AABF İNANÇ KURULU ADINA
MÜSLÜM KAYA

Bu konuyu yazdır


Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping