Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 60
» Son Üye: Eren
» Toplam Konular: 2,852
» Toplam Yorumlar: 3,307
Detaylı İstatistikler
|
Son Yorumlar |
Ekrem İmamoğlu aslında ki...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: eniyisi
06-09-2022, 05:03 AM
» Yorumlar: 1
» Okunma: 478
|
Ahmet Aslan, Mehmet Akbaş...
Forum: İndir
Son Yorum: CanCana
10-04-2019, 09:03 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 358
|
Kutsal Evcimen & Tolga Sa...
Forum: Videolar
Son Yorum: CanCana
10-04-2019, 08:57 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 353
|
Bozkır’dan Yıldızlar Geçi...
Forum: İndir
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 11:12 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 419
|
Aleviler Kılıçdaroğlu'na ...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 11:08 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 435
|
Aslında Seçim Sonuçlarını...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 07:48 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 438
|
Kılıçdaroğlu doğru insanı...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 07:40 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 436
|
Ekrem İmamoğlu İstanbul s...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 07:36 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 435
|
Trabzon'a Pontus diyen ve...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-08-2019, 12:47 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 431
|
Yasin Keleş & Neşet Ertaş...
Forum: İndir
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:28 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 448
|
Kabe benim ben insanım - ...
Forum: Video Klip
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:21 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 485
|
Bolu Belediye Başkanı Tan...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:18 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 459
|
Karadenizli Gençlerin Her...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:16 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 457
|
Recep Tayyip Erdoğan'ın t...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:13 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 460
|
Ekrem İmamoğlu'na şarkı
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:12 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 454
|
Ben anlatıyorum sende anl...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:10 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 374
|
Bir şey bulamıyorlar Ekre...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 06:59 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 395
|
Binali Yıldırım tekrar ed...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 06:57 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 372
|
Erdal Erzincan'dan Ekrem ...
Forum: Video Klip
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 09:57 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 412
|
Gazeteci Ali Tarakçı: Cum...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 09:56 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 666
|
Star yazarı: Başı ağrıdığ...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 09:55 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 430
|
Dersim Katliamı ile ilgil...
Forum: Alevilik Tarihi
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:25 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 430
|
AA’ya karşı: İmamoğlu açı...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:22 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 377
|
‘Alevilik başından sonuna...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:21 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 394
|
ABF İnanç Kurulu: Alevi İ...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:20 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 357
|
Sivas Katliamı’nın firari...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:20 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 388
|
Ege - Mustafa Kemal'in As...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:11 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 376
|
Aşık Veysel - Bana da Ban...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:10 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 463
|
Ali Sizer - Çira (2019) F...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:09 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 372
|
Fazıl Say & Plays Say - T...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:08 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 322
|
Çeşitli Sanatçılar - Yol ...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:00 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 353
|
#İZLE! Zer Filmi İndir
Forum: Alevi Sinema
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 12:44 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 351
|
23 Haziran'da İstanbul Bü...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
05-11-2019, 11:56 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 360
|
Vatandaşa cart curt yok
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
05-11-2019, 11:53 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 336
|
Bahçeli AHaber mi izliyor...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
05-11-2019, 11:50 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 368
|
Ozan Ali Cemdalı – Sivas’...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:54 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 362
|
Sevcan Orhan – İçimden Ge...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:53 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 312
|
Dodan – Oğul (2019) Singl...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:52 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 296
|
Muharrem Aslan – İklimsiz...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:51 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 265
|
Ali Rıza Yüksel – Şu Beni...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:51 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 249
|
|
|
“Alevilik bir inançtır. İbadet yeri cemevi, toplu ibadetlerinin adı cemdir" |
Yazar: Pervane - 08-17-2018, 11:12 PM - Forum: Alevi Yazılar
- Yorum Yok
|
|
Almanya’da yaşayan yazar Remzi Kaptan’ın Alevilik hakkında bir yazısı.
Aleviliği Savunmanın Zorlukları
Sıradan inanan bir Alevi olmak bile olmadık bedeller gerektirirken, bu yolun öncüsü olma çabasında olanların işleri çok daha zor.
Abartı yok, Aleviliğe yönelik her koldan saldırı ve kuşatma var. Sünnileştirmek, Şiileştirmek, ateistleştirmek, Hırıstıyanlaştırmak isteyenler bir taraftan, Türkçülük, Kürtçülük, Arapçılık politikalarına alet etmek isteyenler bir taraftan, çeşitli ideolojik yapılanmalar diğer bir taraftan kuşatma altına almış durumdalar. Böylesi ağır bir kuşatma altında olan Aleviliği yaşatma ve geleceğe taşıma iddiasında olanların bütün bu global güçlerin ve onların yerel uzantılarının bilincinde olarak yollarını kararlı bir şekilde savunup sürdürmeleri gerekiyor.
Sıradan Alevi inançlı bir insan olarak yaşamını idame ettirmek çok zorken bu yolu yaşatma ve geleceğe taşımak isteyenlerin işleri çok çok daha zordur. Bunun altının ısrarla çizilmesi gerekiyor.
Zorluklar, Alevilik yolunu sahiplenip savunmanın her boyutunda var. Ancak sanırım temel zorluk inanç ile ilgili yaratılmış olan kavram kargaşasının sonucunda ortaya çıkmış olan temel inanç değerlerinin tekrar topluma doğru bir şekilde yansıtılmasında yatıyor. İnsan zaten bir takım elle tutulur, gözle görülür zorlukları sonuç itibarıyla alt edebilir. Ancak soyut olan, hele hele bu soyutluk inanç ile ilgili bazı temel taşların yerinden oynatıldıktan sonra tekrar aynı şekilde yerine konulması ise; öyle kolay aşılacak ve kısa sürede alt edilecek bir zorluk değildir.
Madem yola çıktık, madem yüreğimiz Ali aşkı ile dolu, madem alıp verdiğimiz her nefes bu yolun daha da güzelleşmesi için; o halde pes etmeyeceğiz. İnatla, kararlılıkla, azimle, daha bir bilinçlenerek, daha bir yolumuza ve değerlerimize bağlanarak, daha bir doğrularımızı sahiplenerek tutkuyla bu yolu sürmeye devam edeceğiz.
Sünnileştirmek, Şiileştirmek, Hırıstıyanlaştırmak, ateistleştirmek, çeşitli milliyetçiliklerin ve ideolojilerin arka bahçesi haline getirmek isteyenlere rağmen yolumuzu sürmeye devam edeceğiz.
Hak ve hakikatin peşinde olanlar, Hak ve hakikati en iyi şekilde insanlığa sunan Alevilik inancını her şart altında savunmalı ve temel değerlere olan inançtan, bağlılıktan asla ama asla taviz vermemelidir.
Örneğin son yirmi yıllık sürede ortaya çıkmış olan tartışmalara, yol ve erkan ile ilgili saptırmalara karşın kişi ilk önce kendi içerisinde netleşmelidir. Mesela en basitinde yolun öncüsü, erenlerin serdarı, evliyaların sultanı olan Hz. Ali ile ilgili aklında, yüreğinde, duygusunda, düşüncesinde şüphe olan birisinin yola bağlılığı olmayacağı gibi hizmeti de olumsuz sonuçlar doğurmaya mahkumdur. Hz. Ali’den, Ehlibeytten, Hacı Bektaş Veli’den, Pir Sultan’dan, Muharrem orucundan, Kerbela’dan, cemden, aşureden, delilden, Hızır’dan ve daha benzer inanç değerlerinden arındırılmış bir Alevilik, Alevilik olmaktan çıkar ve yukarıda saydığımız çeşitli güçlerin denetimine, güdümüne girer.
Amaçlananda budur. Aleviliği yok etmek ve Aleviliklerini yok ettikleri toplumu kendilerine hizmet edecek hale getirmek. Onun için en temel köşe taşları ile oynuyorlar. Bu köşe taşlarını yerinden kaldıramazlarsa dahi oynatmak bile onların amaçları için önemli bir aşama oluyor.
Alevilik nedir?
Alevilik bir ırk, etnik, ulusal kimlik mi? Hayır.
Alevilik sıradan, basit bir tarikat mı? Hayır.
Alevilik bir felsefi akım, ekol müdür? Hayır.
Alevilik sınıfsal bir kimlik midir? Hayır.
Alevilik bir kültür müdür? Hayır.
Peki nedir Alevilik? Alevilik bir inançtır. Olayın adını doğru koymak gerekiyor. ALEVİLİK BİR İNANÇTIR!
İşte üzerinde oynadıkları ve değiştirmek istedikleri inancımızdır.
Şimdi dikkat edin: kimse Alevilerin kültür birikimine bir şey demiyor.
Alevilerin felsefi duruşlarına, hümanizmine kimse bir şey demiyor.
Kimse demiyor ki Aleviler neden türkü, deyiş söylüyor.
Kimse demiyor ki Aleviler neden bağlama çalıyor.
Kimse demiyor ki Aleviler neden çok muhabbet ediyor.
Ne diyorlar peki?
Dedikleri şu: “Aleviler neden siz Hz. Ali’yi seviyorsunuz”.
“Neden 12 imamlara bağlısınız” diyorlar.
“Neden cem ibadeti yapıyorsunuz” diyorlar.
“Neden Muharrem ayında oruç tutuyorsunuz” diyorlar.
“Neden Hacı Bektaş Veli’yi önemsiyorsunuz” diyorlar.
“Neden dedeleriniz sizin inanç önderleriniz” diyorlar.
“Neden cemevlerinin ibadet yeriniz olduğunda ısrar ediyorsunuz” diyorlar.
Dikkatinizi çekiyor mu, bu söylenenler hep inançla ilgili şeylerdir. Kendilerince çelişki gibi gördükleri bazı noktaları toplumumuzun beynine zehir şırınga eder gibi dayatıyorlar. Amaçları inançsal boşluk yaşamamız ve böylece onların inançlarını benimseyip onların uydusu, kuklası olmamız.
İşte bunun için önemlidir Aleviliğin inanç olduğu vurgusu. Bunu söyledik diye bize dincimi diyecekler, desinler. Bundan gocunan utansın. Ali’siz, Ehlibeyt’siz, cemsiz, semahsız, Muharremsiz, Hızır’sız, Pir Sultan’sız, Hacı Bektaş’sız Alevilik olmaz, olmaz, olmaz.
Kim ki Ali’siz Alevilik olur diyorsa, bilin ki dost değildir.
Kim ki cem ibadeti olmadan da Alevilik olur diyorsa, dost değildir.
Kim ki Alevilikte Muharrem orucu, Hızır orucu yok diyorsa bilin ki dost değildir.
Kim ki cemevleri ibadethane değil diyorsa ve bizleri camiye, kiliseye, Budist tapınaklarına, ideolojik tekkelere davet ediyorsa bilin ki dost değildir.
Kim ki başta 12 imamlar olmak üzere, Ehlibeyt olmak üzere, Pir Sultan’sız, Hacı Bektaş’sız Alevilik olur diyorsa, bilin ki o dost değildir.
Kim ki Alevilik sadece filanca ulusun, etnik kimliğin inancıdır diyorsa o dost değildir.
Kim ki Alevilik salt bir kültürdür, bilmem yaşam biçimidir, bilmem Yunan ve başka felsefelerden etkilenmiş bir felsefedir diyorsa bilin ki dost değildir.
Kim ki inanç önderlerimizi bütün olarak aşağılıyor, bin bir gerekçe ile hakaret ediyorsa bilin ki dost değildir.
Bu ve benzer söylemlerin, eylemlerin sahipleri dostlarımız değildir. Adı, sanı, unvanı, konumu, titri ne olursa olsun bu kişilere itibar etmeyelim. Bunlar dost değil. Bunlar bizlerin inancımızın temelini sarsmakla görevli kişi ve kurumlardır. Bunların bazılarının bizden görünmesi, köken olarak Alevi olması bu açık gerçeği değiştirmiyor.
“Alevilik bir inançtır. İbadet yeri cemevi, toplu ibadetlerinin adı cemdir. Cümle peygamberlere ve son peygamber olan Hz. Muhammed’e, velayet makamının sahibi Hz. Ali ve 12 imamlara, Serçeşme olan Hacı Bektaş’a bağlılık esastır. Oruçları Muharrem ve Hızır orucudur. Kerbela şehidi İmam Hüseyin’e ve onun şahsında cümle mazlumlara bağlıdırlar” diyorsa ve benzer değerleri, doğruları kabul edip dile getiriyorsa o kişi dosttur.
Demek ki az çok dostumuzu ve dostumuz olmayanın ayırdın da ve bilincinde olacağız. İşimizin zor olmasını bir noktada doğal kabul edeceğiz. O halde aşılmayacak hiç bir zorluk, yenemeyeceğimiz hiç bir sıkıntı yok demektir.
Bu duygularla, bu ruh hali ve bilinçle yol alan cümle yol erlerine aşk ile.
Remzi Kaptan
|
|
|
Aleviliği İslamın reforme edilmiş bir şekli olarak görebilir miyiz? |
Yazar: Pervane - 08-17-2018, 11:07 PM - Forum: Alevi Yazılar
- Yorum Yok
|
|
Türkolog İrene Melikoff, "Benim işim inanmak değil, öğrenmek ve anlamaya çalışmaktır" diyor
*Aleviliğin kökleri, Sünnilik ile farkları nedir? Nerden gelir?
Alevilik bir dünya, Sünnilik ayrı bir dünya. Mukayese etmemek lazım. İkisinin de ayrı hayatı oldu. Alevilik sözcüğü 19. asırda ortaya çıktı. Köklerinden sözedeceksek, Alevilik sözcüğünü kullanmak doğru değil. 13. asırda yaşayan Hacıbektaş ile başlayan bir olay, onunla başlayalım. Hacı Bektaş, Ortaasya'dan Horasan'dan gelen bir halk dervişiydi, abdaldı. Babai isyanına karıştı. Ama son savaşlarda bulunmadı, herhalde saklandı. İsyandan birkaç yıl sonra ortaya çıkmış karizmatik bir şahıstır. Hacı Bektaş'ın bir tarihi hayatı var. Ama daha çok efsanevi bir hayatı var. Mucizeler yapan bir kişi. Aşıkpaşazade diyor ki, aziz bir kişi. Çepni aşireti arasında görüyoruz onu.
13. asırda birçok derviş, halk azizleri vardı. Sarı Saltuk Baba, Burak Baba, Taptuk Emre gibi. Hacı Bektaş onlardan farklı değildi. Birdenbire 14. asırda Hacı Bektaş tarikatı, bir halk tarikatı ortaya çıktı. Böylece onun ismi öne çıktı, diğer bütün isimleri bastırdı. Bu tarikat onun müritlerinden Abdal Musa tarafından kuruldu. Hacı Bektaş, ölmeden evvel manevi kızı, Veleyatname'ye göre manevi karısı, (Hacı Bektaş mücerretti, yani evlenmiyordu) Kadıncık Ana'ya bütün kerametlerini nakletti. Bu kadın Abdal Musa ile birlikte bir tarikat kurdu ve buna Hacı Bektaş tarikatı dendi.
*Bektaşi tarikatının ilk Osmanlı sultanlarının himayesinde olduğu söylenir...
Evet. Hacı Bektaş'ın şöhretini Gazi Osman ve Gazi Orhan yaptı. Osmanlılarla Hacı Bektaş aynı soydandı. Ortaasya'dan gelen Türkmenlerdendiler. Zannediyorum ki, bunun da rolü oldu. Birdenbire Bektaşiler Osmanlı himayesine girdiler. Osmanlıların zafer döneminde, birçok dervişler gazi oldu. Osmanlıların zaferlerinde yer aldılar. Onların arasında Abdal Musa da vardı. Osmanlılar ilk Bektaşi dervişlerinden Ömer Lütfü Barkan'ın dediği gibi kolonizatör dervişi olarak yararlandılar. Trakya ve Balkanlar'da Bektaşilik çok gelişti. Onların rolü, ele geçirilen yerleri Türkleştirmek ve İslamlaştırmaktı.
*Türkleştirmek ve İslamlaştırmakta Bektaşiler nasıl etkili oldu?
Bektaşilerin dini Batınidir. Şamanizm'in, Türklerin İslam öncesi dinlerinin etkileri görülür. Eski geleneklerinden kalan kalıntılar vardır. Bunlar yeni fethedilen halkın onları kabul etmesini kolaylaştırıyordu. Bektaşilikte Senkretizm vardı. Karışık bir dindi. Oturduğu yerlerin geleneklerini alabiliyordu. Trakya ve Balkanlarda Bektaşilik çok gelişti, tekkeler, zaviyeler kuruldu. Bektaşilik yerleşik oldu.
* Peki, Anadolu Aleviliğinde ne gibi bir gelişme oldu? Bu sonradan Alevilik - Bektaşilik farkını oluşturdu...
Anadolu'dakiler geleneklerini, göçebe hayatlarını sürdürüyorlardı. Yerleşik değillerdi. Muhtelif tesirlerin altında kaldılar. Bektaşiler de kaldı ama halk daha çok kaldı. İlk tesir Ahilik oldu. Ahiler çok kuvvetliydiler. Esnaf loncaları Ahiydi. Ankara bir ara Ahilerin elindeydi. Ankara kalesinin yanında Şerafettin Ahi'nin camisi vardır hala. Ahilerde Şiilik vardı. Onların piri Selmani Farsi idi. Farsi ilk Arap olmayan Müslümandı. O Bektaşiliği ve Aleviliği etkiledi. Selmanı Farsi'nin Şiiliği modere bir Şiilikti. Koyu bir Şiilik değildi. Peygamber'in ailesini sevmek, Kerbala için ağlamaktı. İlk Şii tesirleri Alevilere Ahiler tarafından geçti.
*Hurufiliğin de önemli bir etkisi oldu Alevilik üzerinde...
14. asırda ise Hurifilik tesiri oldu. Fazlullah Astarabadi Hurifiliği Bakü'de yayıyordu. Astarabadi, yeni bir mezhep kelimesini sevmiyorum, yeni bir inanç getirdi. Azerbaycan'da Fazlullah Timurlenk tarafından asılınca müritleri Anadolu'ya kaçtı. Şeyh Nesimi onlardandı. Hurufiler Bektaşiler'in arasına gizlendi. Hurufi inanışına göre, insanda Tanrı mayası, nüvesi vardı. İnsan Allah'ın parçasıdır. Onun için her insanın yüzünde Tanrı'nın, Ali'nin ismini görebilirsiniz. Hilmi Dede Baba, "Aynayı tuttum yüzüme, Ali göründü yüzüme" sözüyle, bunu en iyi şekilde ifade etmişti. Harflerin kutsallığına inanılıyordu. İnsanın yüz hatlarında harflerden oluşan alfabenin varlığı inancı Aleviliğe Hurufilikten gelmiştir. Kaşlar, burun Ali'nin adını tanımlayan harflerdir. Bıyık da bu adı tamamlar. Bunun için Aleviler bıyığa önem verirler. Hurufilik ile Şiiliğin tesiri daha gelişti. Bu Oniki İmam Şiiliği değil, aşırı Şiilikti. Mademki Ali Tanrı oluyor, Tanrı insan biçimini alıyor, bu aşırı Şiilikti. Onlar reenkarnasyona inanıyorlardı. Ortaasya'da da bu ruh geçmesine inanılıyordu.
İslam bir anda Anadolu'ya gelmedi, Türkler birdenbire Müslüman olmadı. Bu asırları buldu.
*Sonra da Kızılbaşlığın etkisi oldu...
En büyük tesir kızılbaşlıkla oldu. Safaviler vardı Azerbaycanda. Safaviler'le kavga eden Cüneyt isimli birisi 15. asırda Akkoyunlular'a geldi. Şeyh Cüneyt Şii oldu. Allah insanda tecelli eder inancı Türkmenlerde vardı. Cüneyt sonra da oğlu Haydar Türkmenleri etkiledi. Kızılbaşların etrafında 7 Türk aşireti geldi. Bu arada Şah İsmail 13 yaşında kral oldu. Onu başa getiren Kızılbaşlardı. Başlarına 12 parçalı kırmızı bir takke giydikleri için Kızılbaş deniyordu. Kızılbaşlar ile Şii etkisi yoğunlaştı. Şah İsmail Çaldıran'da mağlup olunca Kızılbaşlığı terketti. Kızılbaşlar da ona gücendi. Anadolu'da bu hareket devam etti. İranın Şiiliği ve Anadolu kızılbaşlığı arasında bir fark oldu. Şah İsmail'in oğlu Şah Tahmasb, kızılbaşları İran'dan atmaya çalıştı.
İran şiiliği daha modere oldu.
İran desteğiyle olan dini isyanlar nedeniyle Kızılbaş kelimesi kötü bir manaya büründü.
*İran Şiiliği daha modere oldu dediniz. Anadolu Aleviliği de modere, yumuşak hale gelmedi mi?
Aşırılık ve modere kelimelerini inanç bakımından kullanıyorum. İran'daki Şiilikle Anadolu'daki Alevilik bambaşka. İran'da şeriatçılık görüyoruz. Alevilik de bu yoktur. Anadolu Aleviliği dinler üstü, toleranslı, insan sever. Senkretizm, yani bağdaştırma var. Şamanizim var, budizm var, manikeizm var, hristiyanlıktan gelen etkiler var. Karışık bir inanç. Osmanlı baskısında kaldığı için, baskı altında kalan insanlara karşı bir sevgi duyuyorlar. Her dini kabul ediyorlar, sünnilikten başka. Sünniliğe karşı mesafeliler, onların baskısı altında kaldıkları için.
*Bu arada Bektaşilik ile Alevilik farklılaşıyor..
Kökleri aynı. Yaşam tarzı farkı. Bektaşiler Balkan ve Trakya'da idi, yerleşikti. Aleviler köyde kaldılar, göçebe kaldılar, cahil kaldılar. İlerici, münevver oldular. Türkiye Balkan ülkelerini kaybedince Bektaşilik düştü, Alevilik kalktı. Bektaşilerin güçlü tarafı Alevilere geçti. Aleviler artık okula, üniversiteye gittiler. Kültür seviyeleri yükseldi.
*Dinlerin aydınları kendi inançlarından halkı etkilemeye, örgütlemeye çalışır. Bektaşiler Alevilerden kendilerini sakındılar. Önemli Bektaşi babaları, "biz Alevi değiliz" diyordu.
Çünkü onlar tarikatlaşmış. Esasta aynılar ama ayinlerinde bazı farklar var. Semah yok, müsahiplik yok. Yeniçeriler ile Bektaşiler arasında sıkı ilişkiler vardı. 1826'da Yeniçeriler ortadan kaldırıldı. Bektaşi tekkeleri kapatıldı, sürgün edildiler, öldürüldüler. O zaman Bektaşiler kendilerini korumak için Far - masonluğa girmeye başladılar. Böylece bir fark daha oluştu. Alevilik ise farmason değildir.
*Farmasonlar ile Bektaşilerin inançları birbirini uyum sağladı mı?
Far - masonların hürriyetçi, dini otoriteye karşı olma, örfe boyun eğmeme özellikleri nedeniyle bir yakınlaşma oldu. Tekkelerin, ayinlerin düzeni açısından benzerlikler ortaya çıktı. Üçler, beşler, yediler kavramı örneğin masonluktan gelmedir. Birinci derece üçler, ikinci derece beşler, üçüncü derece yediler olarak. Bektaşiler ise, üçlere Allah, Muhammed, Ali diyebilir. Ama mason etkisidir. Alevi dedelerinin ise Masonlukla ilişkileri yoktur.
* Sonra ne oldu da Bektaşilik Osmanlı'nın gözünden düştü?
Şah Kalender isyanında Kızılbaşlara, Bektaşiler yardım ediyorlardı. Yavuz'dan sonra Bektaşilere kötü bakıldı. Bektaşi tekkelerine yardım kesildi. Osmanlılar için Şiilik problemi değildi. Problem İran'la ilişkilerdi. Kızılbaşlara yardım etmeleriydi. Ne zaman ki İran yardımı kesti, ayaklanmalar sosyal oldu. 17. asırdaki isyanların nedeni ekonomikti, yoksulluktu.
* Günümüzde ise Şiiliğin etkisine Aleviler değil, İslamcılar girdi.
Alevi İslamcı olamaz. Aleviler ne kadar insan kırıldığını unutmuyor, her alevinin aklındadır. Bir gecede 40 bin insan kırdı Yavuz. Kırılacak insanların listeleri yapıldı. Hangi köyden hangi aile vb. Aleviler bunu unutamaz.
Türkiye'deki Sünniler İslamcılık açısından etkilendiler. Sünni İslam İran Şiiliği'ne daha yakın. Rejimi ele geçirmek, iktidara gelmek yakın bir nokta. Alevilerde böyle bir durum yok.
*İslam'da reform tartışması var.
Herşeyin reforma ihtiyacı var. Zamana uymak lazım. İslamiyet'te reform hareketi vardı. İran'da Bab hareketi gibi. Bahailer İslam'ı reform etmek hareketiydi. Ama bu politikaya alet oldu. En büyük merkezleri İsrail'de.
*Aleviliği İslam'ın reforme edilmiş bir şekli olarak görebilir miyiz?
Ortodoks İslam'a karşı yenilik var Alevilikte. Batiniliğe dayanıyor. Olumlu unsurları alarak, yorumlayarak ileriye gidiyor.
Alevilik İslam çerçevesindedir. Sünniliğe ve şeriatçılığa karşı bir tepkidir.
İslamlaşma hareketi karşısında, şeriata karşı bir duvardır Alevilik.
Alevilik bir sentezdir. Eski türk geleneklerinden, Şamanizmden, Manikeizmden alan bir sentez. Bu sentez içinde, Sufi ve Oniki İmam temelli, Ali'nin Tanrısallığı görüşünün de katıldığı, ruh göçüne inanç, Hurufiliğin kabalistik(Tevrat gelenekli) öğretileri, Ahilik, Hızır adı altında bazı azizlerin kutsanışının arkasındaki Balkanlar'daki Hrıstiyanlık etkisi vardır. Yine, Yezidilerin bazı inançları, eski Türk geleneklerinin etkileri olarak kadınların merasimlere katılması, içkiye hoşgörü; Turnaya verilen önem, Güneş'in doğuşunda doğuya dönüp Ali'ye niyaz etme şeklindeki eski bir Güneş inanışı, bütün bunlar senkretik, bağdaştırmacı bir inanç karışımı, sentezidir.
İnsanı merkeze koyan bir öğretiye dönüşüyor.
*Tarikatların rolünü nasıl görüyor sunuz?
Nurculuk herhalde tehlikeli, o din değil artık politika. Nakşilik de öyle. Bir seferinde İran Azerbaycanı'ndaydım. Orda Kırklar diye bir grup var. Şah ismaili hala Tanrılaştırıyorlar. Bir gün onların bir zikir törenine girdim. Ali'ye Allah diyorlar. Onlar gibi sallandım. Kalktığım zaman kendimi o kadar iyi hissettim ki, sanki uyuşturucu almışım gibi. Bıraktığınız zaman sizde fiziki bir tesir yapıyor. Sıgarayı bırakmak gibi. O zaman anladım ki tarikatlar çok tehlikeli.
*Çok rahatladığınızı söylemenizden sonra, "tarikatlar iyidir" demenizi bekliyordum.
Size sevinç veriyor, fiziken rahatlatıyor. Birdenbire sarhoş oluyorsunuz. Tarikat nedir? Haşhaş içmekle aynı şey. Droge olmak gibi. Zikirler, sallanmalar, saatlerce aynı şeyi söylüyorsunuz..
*Tasavvuf dini yumuşatmıyor mu? O da tarikatlarda yaşamıyor mu?
Tasavvuf bir felsefedir. Bir felsefe kendisini böyle gösterirse, ilkel bir biçimde, tehlikeli olabilir. Küçük yaştakiler zikire götürülmemeli. Ortodoks dininde de aynı zikirleri yapanlar var. Bu biçim hareketler hangi dinde olursa olsun tehlikeli olabilir. Alevilikte yok böyle bir şey. Mevlevilikte bunu gördüm ama onun artistik kültürel bir yanı var.
İrene Melikoff kimdir?
1917 yılında Ekim devrimi başladığı gece, Petrograd'da doğan İrene Melikoff'un babası Bakülü bir Türk, annesi Rustu. Petrolcülük işleriyle uğraşan ailesi Ekim Devrimi olunca Finlandiya'ya kaçar. Oradan Fransa'ya giderek Paris'e yerleşirler. Melikoff babasının kütüphanesinde 14 yaşındayken Hafız Divanı'nı, Ömer Hayyam'ı ve Sadi Şirazi'yi okur. Sorbon Üniversitesi'nde önce İngiliz edebiyatını bitirir. Daha sonra ise Şark dillerine ve Türkolojiye devam eder. Fars dili ve edebiyatını öğrenir. Safaviler üzerine çalışır. Prof. Adnan Adıvar'ın öğrencisi olur. Ünlü İslam araştırmacısı Louis Massignon onu Sufiliği araştırmaya yöneltir. Fuat Köprülü ve Ömer Lütfi Barkan'la yakın ilişki içinde olar. Türk destanları üzerine çalışan Melikoff mistisizmi öğrenmek isterken Alevilikle karşılaşır. Çalışmalarını Alevilik üzerine yoğunlaştırır. Türkoloji'ye katkısı 1968 yılında Strasbourg Türk Etüdleri Enstitüsü direktörü olmasıyla hız kazanır. 1970 yılından beri yayınlanan önemli bir Türkoloji dergisi olan Turcica'nın da kurucusu olur. Ünlü matematikçi Salih Zeki'nin oğluyla evlenen Melikof bir süre de Türkiye'de yaşar. Türkçe'de Cem Yayınları'ndan "Uyur İdik Uyardılar" kitabı yayınlanan ve yakında Çağdaş Yayınları'ndan "Efsaneden Gerçekliğe Hacı Bektaş" isimli bir kitabı daha yayınlanacak olan İrene Melikoff ile arkadaşımız Naki Özkan konuştu.
|
|
|
Alevilik nasıl ortaya çıkmıştır? Aleviliğin kökeni nereden kaynaklanmıştır? |
Yazar: Pervane - 08-17-2018, 11:06 PM - Forum: Alevi Yazılar
- Yorum Yok
|
|
622 yılında Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye Hicret (göçü) ile birlikte Medine’de yeni bir “Site Devleti” oluşturur. Bu site devletinin oluşumunda belirli kurallar getirmesi gerekir. Çünkü, orada (Medine’de) Arap müşrikler, Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler, göçmenler, yabancı tüccar – tefeci – bezirgan var; bağımsız Arap aşiretleri var, kozmopolit bir yer sanıyorum 1500 civarında da Müslüman nüfus var.
Medine’ye Hicretinden üç ay sonra (622) de: Hz. Muhammet, Müslümanları toplayarak aralarında bugün “Medine Vesikası” dediğimiz, 23 maddelik bir sözleşme imzalarlar. Daha sonra bu antlaşma diğer sosyal bloklar olan; Müşrikleri, Arap Kabileleri, Yahudileri, Hıristiyanları, tüccarları vs. katılımıyla ve imzalarıyla 52 maddeye çıkarılır. Yani o günkü “İslam Devleti Anayasası” hazırlanır ve çerçevesi çizilir.
“Medine Vesikası”nın maddelerinin içinde “kardeşleşme akdi” organizasyonu dediğimiz bir madde vardır ki çok önemlidir. İşte Aleviliğin esasının temelinin atıldığı bir maddedir ki; bununla “Musahiplik Kurumu” oluşturulmuştur. Yani bu maddeyle, Muhacir ile Ensar musahip olur.
Musahiplik ile ilgili Kuran’da belirli ayetler var. Ensar ile Muhacir’in kardeşleşme olayı bir nevi “komünel bir hayatı” öngörüyor. Yani, Şeyh Bedreddin’in formüle ettiği ve sloganlaştırdığı: “Yarin yanağından gayri her şeye ortaktır.” Organize ve yapısal oluşumu; ortak mülkiyeti, paylaşımı, üleşimi, dağıtımı ve tüketimi; Kuran’a ve Sünnet’e dayanarak gündeme getirmiştir. Şeyh Bedreddin’in bu “Toplumsal projesi”ni hayata geçirmek isteyince de “egemen güçler” tarafından 1420 yılında asılmak suretiyle idam edilmiştir. Serez’den getirilen kemikleri II. Mahmut’un mezarının bulunduğu mezarlıkta gömülmüştür. Büyük Alevi önderi olan Şeyh Bedreddin’e “Alevi – Bektaşi toplumu” sahip çıkmamaktadır. “Solcu geçinenler” ise onun düşüncelerini kullanmaktadırlar. Bu tip anlayışı ile bizi bir yere götüremez. Tarihi değerlerimize, ulularımıza, önderlerimize sahip çıkmalıyız. Geçmişi olmayan bir toplumun geleceği de olmaz. Ahlakî olarak; birey ve toplum olarak sorumluluk duyarak, “Etik bir duruş” sergilemeliyiz, uymalıyız ve fiilen yaşama geçirmeliyiz.
Peki araya gireceğim. Siz İslami açıdan bakıldığında musahipliğin Hz. Muhammed döneminde oluştuğunu ve bunun da Kuran’ı Kerim’de ayetleriyle birlikte temellerinin bulunduğunu söylüyorsunuz. Aynı zamanda dayanışmacı bir toplumsal yapı örneği sergilediği için de ilkel kominel toplumlardan bu yana aslında zaman zaman farklı coğrafyalarda görebildiğimiz bir yapının da benzerliğini söylüyorsunuz?
Ama o zaman cem kurumu da var, bunun içinde ona gelmedim daha.
Evet. Ona geleceğiz zaten cem ve musahipliği daha farklı boyutlarıyla ele alacağız. Ama aynı zamanda tabi bizim Orta Asya’dan gelen Türk boylarının da yapısal olarak benzer-likleri var.
Tabi Şamanizm’de de kardeşlik akdi var. Abdülkadir İnan “Şamanizm” adlı eserinde bu hususu belirtmektedir. Şamanizm geleneğinde, inancında kardeşleşme vardır. kardeşleşecek olan iki insan keçe külahlarının sorguçlarını birbirlerine bağlayarak, “şaman”ın huzurunda kan kardeşi olurlar. Biliyorsunuz, Alevilik’de de iki kardeşin boyunlarına yağlık veya on iki lifli ip bağlanarak rehber eşliğinde “Dede”nin huzuruna çıkarılıyor. Ben bunu şunun için anlatıyorum. Türklere de peygamber gönderilmiştir. Yani ilahi vahiy, Türk topluluklara da tebliğ edilmiştir ki tek tanrı olan “Gök – Tanrı”ya inanılmıştır. Adem’den Hz. Muhammed’e değin çeşitli kavimlere “Kuran’a benzer musaflar ve emirler gönderilmiştir; o kavimin olgunluk durumuna göre vahiy iletilmiştir. Kuran’da bu husus anlatılmaktadır. Türklere de Nebi ya da Resül gönderildiği kanaatindeyim.
Bazılarının fikirlerine karşılık sizin altını çizdiğiniz bu nok-tayı özellikle vurgulamak açısından söylemek istiyorum; Alevilikle İslami yapı arasında bir bağ yoktur, şeklindeki görüşlere karşısınız, elbette ki bağ vardır ve kuvvetlidir diyorsunuz? İşte somut delilleri de buradadır, diyorsunuz. Oradan devam edelim.
“Medine Vesikası”nı ilk kez dünyada ortaya çıkaran ve İslam Aleminde tartışmaya açan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah’tır. On bir dil bilen dünya çapında bir İslami araştırmacıdır. Türkiye de aktüel gündeme getiren ise Ali Bulaç’tır. Sol ve İslami kesimlerde “Medine Vesikası” tartışılmasına rağmen; benim dışında “Alevi yazar ve araştırmacı”larında Medine Vesikası gündeme gelmemiştir. Çünkü Alevi yazarlar beşi altısı hariç hala hurafeler yazarak “Alevi toplumu”nu uyutmaktadırlar.
Alevilik, İslamiyet’in ne kadar içindedir, hangi belgelere dayanmaktadır, Kuran’ın hangi ayetlerinden ve surelerinden kaynaklanmıştır, hangi hadislere dayanmaktadır; “Alevi geçinen çoğu yazar, dernek ve vakıf yöneticisi” bilmemektedir.
İlk mescit ya da cem evi dediğimiz mekan Mekke’de gizli olarak Müslümanlar’ın toplandığı evdir. 615 yıllarından itibaren tutulan bu evde toplantılar yapılıyor. 618 yılında illegal bir örgütlenmeyle cem ibadeti bu evde eda ediliyor. Hz. Muhammed’in bizzat kendisi bu organizasyonu yapıyor.
Mekke’deki bu gizli evde; Hz. Ali, Bilalî Habeş, Kürt Gavan, Romalı Süheyl, Türk Süreyş, Selmani Faris gibi devrin ulemalarının yanı sıra Abu – Zer – Gaffari gibi Arap Kabile şefi ve aristokrat, büyük filozof ve tasavvufçu da vardır, ve cemleri yürütmektedirler.
Hz. Muhammed, Medine’ye göçtükten sonra; kendine bir ev yaptırır. Yanına da “mescid-i Nebevi” denilen mescit ve “Suffa Okulu” ile aş evi, misafirhane, at evi, develerin kalacağı yerler gibi müştemilat inşa ettirir. İşte Hz. Muhammed’in bizzat mimarlığını yapıp projesini çizerek ve aynı zamanda çalışarak inşa ettiği bu külliyeye ilk cem evi (proto – cem evi) diyoruz.
Hz. Muhammed’in yürüttüğü cem ve zikir ayini, dini ritüeller; “Hakk’la hak olmak”tır. Bu dönemde Ayn-ı Cem’lere “Semah ritüeli”ni Abu Zer Gaffari eklenmiştir. Semah coşkulu vecd dönümü de Hz. Muhammed fiilen kendisi de icra ederek onaylamıştır. Kırklar cemi dediğimiz bu ibadette yer alan insanlar, sahabeler aynı zamanda Hz. Muhammed’in “Danışma Meclisi”ni oluştururlar.
Bu günkü üniversite seviyesinde olan Hz. Muhammed’in kurduğu “Suffa Okulu”nda Kırklar Meclisi’nde görev alan Hocalar, mutasavvıflar öğrencilere ders verirler. Çeşitli milletlerden olan bu öğretmenler; Matematik, felsefe, şiir, astronomi, İslami bilgiler ile diğer dinlere; Mecusilik, Hıristiyanlık, Musevilik, Hanefilik vb. ait konu müfredatları işlerler. Mesela Hz. Ayşe bu dönem de şiir eğitimi almış ve çok iyi yetişmiş Aristokrat bir kızdır. Yetkin alim bir kadındır. Hz. Hatice, Hz. Fatma, Hz. Ayşe o dönemde kadın hakları savunucularıdır. Kendileri erkeklerle eşit ve özgür konumdadırlar. İslamiyet’i kabullenmiş bu tip kadınlara rastlanmaktadır. Hz. Muhammet döneminde kadın hakları çok ileri bir durumdadır, Sünniler bu durumu görmezlikten geliyorlar. Ama, Aleviler kadın haklarını aynen korumuşlardır.
Hz. Muhammed’in uygulamalarına böyle bakılınca demek ki; Musahipliğin temelleri, cemin temelleri, Darın temelleri bu dönemde atılıyor. Alevi inanç kurumları bu dönemde oluşuyor.
Ayhan Aydın’ın İsmail Onarlı ile yaptığı söyleşiden
Not: 15.01.2000 Cumartesi ve 06.05.2000 Tarihlerinde Cem Radyo, Alevilik Söyleşileri Programı’nda Yapılan Konuşmadan alıntılanmıştır
|
|
|
Alevi Müslümanlarda Vefat Eden Kişinin Yıkanması Ve Kefenlenmesi |
Yazar: Pervane - 08-17-2018, 11:04 PM - Forum: İnanç ve İbadetlerimiz
- Yorum Yok
|
|
Alevi Müslümanlarda Vefat Eden Kişinin Yıkanması
Bir erkek veya bayan Canın Hakka yürümesi halinde yanında bulunan biri Besmele çekerek Hakka yürüyen kişinin gözlerini kapatır. Temiz bir bez ile çenesini bağlar. Elbisesini çıkarır ve ayaklarını düzeltir. Kollarını yanlarına düzgün bir şekilde uzatır. Başından ayaklarına kadar temiz bir örtü çekerek üstünü kapatır. Ve Cenazenin yıkanma / kaldırılma işlemine başlanır.
Cenazeyi kaldıran İmam şöyle dua eder. ‘’Allahım, şu fani dünyadan baki dünyaya geçen ve önünü sana çevirmiş er / hatun kişi oğlu veya kızını Allah rızası için bedenini Dünya kirlerinden yıkayıp temizlemeye niyet ettim.’’
İmamın dışında ölüyü, kendisini en yakını olduğu bilinen kişi yıkar. Erkeği erkek, bayanı gene bir bayan yıkar. Kadın kendi kocasını yıkayabilir. Fakat erkek kendi eşini yıkayamaz. Ancak bir bayanı gerektiğinde eşinin de yıkayabileceğine dair Hadisler vardır. Bluğ çağına (gençlik yaşına) henüz gelmemiş kız çocuklarını erkekler, erkek çocuklarını da bayanlar (kadınlar) yıkayabilir.
Yıkayıcının yanında 4 adet sünger bezi, 4 çift eldiven bulunur. Su kaynatılarak ılık hale getirilir. Şampuan veya sabun temin edilir ve eldiven takılarak ceset yıkanmaya başlar. Ceset yıkanmaya Besmele (Bismillahirrahmanirrahim) okunarak başlanır. Evvelâ avret yerleri (cinsel alanları) temiz bir şekilde yıkanır. Mevtayı (Cesedi) yıkayanın yanında yardımcı bulunur ve birlikte mevtayı oturur duruma getirirler. Ve karnını sıvazlayarak mevtanın karnında bulunan havanın çıkarılmasına çalışılır. avret yerleri son bir kez daha temiz yıkanır.
Yıkayıcı elindeki süngeri bırakarak eldivenini ve süngerini değiştirir. Kullanılmamış bir çift eldiven takar.
Yeni bir sünger alarak mevtanın başını ve yüzünü tertemiz yıkar. Ağzına, dudaklarına 3 defa su verir. Sonra burnuna 3 sefer su döker. Kulaklarına mes verilir. (su dökülür) Daha sonra vücudun ayak kısmının yıkanmasına başlanır.
Önce sağ ayak, sonra sol ayak temiz bir şekilde yıkanır. Her yıkanan ayağa, sonunda üçer defa su dökülür. Sonra önce Sağ eli, sonra sol eli dirseğine kadar kadar temiz bir şekilde yıkanır. Her yıkanan yere ‘’Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ehli Beyt ‘’ denilerek 3 defa su dökülür. Mevta sol tarafa çevrilir. Sağ tarafı baştan ayağa kadar 3 defa temiz bir şekilde yıkanır. Sonra Mevta sol tarafa döndürülerek aynı işlem sol taraf için yapılır.
Daha sonra Mevta baştan ayağa kadar ‘’Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali,’’ denilerek üçer defa daha su dökülür ve böylelikle Mevtanın yıkanma işlemi sona ermiş olur. Bu sayede Mevtaya Boy Abdesti verilmiş olur.
Alevi Müslümanlarda Vefat Eden Kişinin Kefenlenmesi
KEFENİN BİÇİLMESİ :
Kefen hiç kullanılmamış temiz bir bezden oluşur.
Eskiden Mevtayı yıkamak için eskiden kefen bezinden eldiven dikilirdi. Şimdi ise hazır kullanılmamış sünger ve eldivenler vardır ve eski usul uygulamalara gerek kalmamıştır.
Bağlama ipi olarak kefen bezinden 10. cm. Genişliğinde 150 cm. Uzunluğunda 3 adet bağ kesilir. Mevta tabuta konulurken kabire indirmek için, biri omuz hizasında, biri bel üzerinde ve biri de ayaklarından bağlanır.
Mevtayı kabire indirdikten sonra sonra bağlanan bağlar çözülür.
Yakasız gömlek 2 kat olarak Mevtanın boyun kökünden ayaklarına kadar olan uzunlukta kesilir. Ortasında Mevtanın kafası geçebilecek bir delik açılır.
Bir katı Mevtanın altına serilir. Mevtanın başı ortada ki deliğe denk getirilerek başından geçirilir. Üst katı da Mevtanın üzerine örtülür ve ilk defa bu yakasız gömlek giydirilir.
Eteklik Mevtanın boyu uzunluğunda bütün gövdeyi saracak şekilde genişçe kesilir. Mevtayı yana çevirerek altına sererek sağından ve solundan tümüyle Mevtaya sarılır. Sargı Mevtanın boyundan yaklaşık 60 Cm. Kadar uzun kesilmelidir. Uzun kesilmesinin nedeni Mevtanın baş ucundan düğüm vurulacağı için uzun olması şarttır.
Mevta Kadın / Bayan ise kefen bezinden bir baş, bir de göğüs örtüsü kesilir. Son sargı bezi düğümlenmeden evvel biri başına sarılır, diğeri de göğsünün üstüne atılır. Ondan sonra ayak ile baş uçları düğümlenir, bağlar bağlanır ve Mevta tabuta konur. Böylece kefenleme işi tamamlanmış olur
HAKKA YÜRÜYEN KİŞİNİN HELALLIĞI’NIN ALINMASI
Cenaze kefenlendikten sonra Musalla taşı ( üzerine Mevta konulacak taş ) üzerinde Mevta Kıbleye çevrilerek indirilir. Ve imam olan kişi Mevtanın göğüs hizasında ( istikametinde ) durarak kıbleye döner ve orada bulunan cemaatten şu rızalığı ister.
“Ey Ehli Cemaat, Kapı, Komşu ve hısım akraba Merhum (Hasan Efendi veya Hatun Fatma Bacı ) bu fani ( geçici ) dünyadan, Baki ( kalıcı ) dünyayı mekan tutmuştur. Bunun alacaklarına ve vereceklerine Ana, Baba, Eş, Kardeş ve Çocukları kefildirler. Sizlerinde üzeriizde bulunan dünya ve ahrete ait haklarınızı helal edip kendisinden razı mısınız? Diyerek 3 defa sorar
Cemaat genellikle hep bir ağızdan şöyle bir cevap verir.
“Razıyız” veya “Razıyız, Allah da razı olsun” derler.
İmam daha sonra cemaate döner ve şu soruyu sorar
“Ey Ehli cemaat, Kapı, Komşu ve Hıısm akraba Merhum ( Hasan Efendi veya Hatun Fatma Bacı ) nasıl bilirdiniz,nasıl görürdünüz ?
Diyerek 3 defa sorar.
Cemaat genellikle “iyi bilirdik, iyi görürdük” diye cevap verirler.
Ancak bazı yörelerde, genellikle batı kentlerinde “Allah bilir” diye cevaplayan Alevi toplulukları da vardır.
Daha sonra aşağıda yazılı şekilde bulunan dualar birlikte okunur.
Dede duaya başlar, cemaat da “Allah Allah” der:
Ali İmran Suresi, 185. Ayet
Le tublevunne fî emvâlikum ve enfusikum ve le tesmeunne minellezîne ûtûl kitâbe min kablikum ve minellezîne eşrakû ezen kesîrâ(kesîran), ve in tasbirû ve tettekû fe inne zâlike min azmil umûr(umûri).
Taha Suresi 55. Ayet: Ve lekat eraynahü ayatina kulleha fe kezzebe ve eba.
“ Bismillahirrahmanirrahim. Esslatü vesselamü ala Seyidina Muhammed’in ve ala Ali Seyidine Muhammed’in ve ala Ali etbai Muhammed’in ve elhamdülillahirabilial”
Ey Gökleri ve yerleri yaratan kadir mutlak Tanrım. Merhum (….Bacımız/kardeşimiz ) bu fani dünyadan, Baki dünyayı mekan tutmuştur. Yüzünü sana çevirmiş ve affına sığınmıştır.
Bir eşi ve benzeri olmayan Allahım. Rahman ve Rahim olan da sensin.Yerler de sensin,gök te sensin.Esirgeyen de sensin, bağışlayan da sensin. Dönüş sanadır.
(Ali İmran 185 ) Zaten herkes ölümü tadacaktır. ( Taha 55-) Diyorsun ki sizitopraktan yarattım. Toprağa vereceğim ve tekrar topraktan çıkaracağım. ) İnandık ve iman ettik. Kıyamet günü herkes günahlarını sana eksiksiz ödeyecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kimse kurtulmuştur. Bu dünya geçici yararlanmadan başka bir şey de değildir.
Bunun için Merhum (Hasan Efendi veya Fatma Bacı ) bu dünyadan bilerek veya bilmeyerek yapmış olduğu günahlarını
Adem-i Seyfullah,
Ruh-i Nebiyullah,
Şit-i Naciyullah,
İbrahim-i Halilullah,
İsmail-i Teslimullah,
Musa-i Kelamullah,
İsa-i Ruhullah,
Muhammed’i Habibullah,
Ali’yil Veliullah,
Ve Ehl-i Beyti Resulullah hakkı için bağışla Ya Rabbi.
Hatice-tül Kibriya,
Fatime-tül Zöhre ‘nin yüzüsuyu hürmetine, Cehennem Nar’ını, Kabir Azab’ını gösterme Ya Rabbi. Amin. Amin. Amin.
Bismillahirrahmanirrahim.
“Elhamdülillâhillezi kalefi kitabihielkerim.
Küllü nefsin zaikatül mevt sümme ileynâ tûrcaun.”
“Ellezine iza esabethüm musıybetün kalu innâ lillahi ve innâ ileyhi raciun.”
Türkçesi: “Her can, ölümü tadacaktır; sonra bize döndürüleceksiniz.”
“onlara bir musibet isabet ettiğinde şöyle derler. Biz Allah’tan geldik ona dönücüleriz.”
Kâinatın yaratıcısı ve sahibi olan, ruhların alıcısı ve rahmeti sonsuz olan yüce Allah!
Sana dönen bu canımızın kusurlarını affeyle.
Suçlarını bağışla ve hatalarını iyiliğe çevir.
Kabrini pür- nur eyle.
Cennetinle, cemalinle sevindir. Makamını cennet konaklarından eyle.
Âlemlerin rahmeti Muhammed Mustafa ve Ehlibeytinin şefaatlerine mazhar eyle.
Kevserin sakisi olan Şah-ı Velâyet Ali’yyel Murtaza’nın elinden susuzluğunu gider. İmam Hasan ve şehitler şahı İmam Hüseyin’in sevgisine mazhar eyle.
Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’nin himmetlerine nail eyle.
Hz. Piri kendisinden hoşnut eyle.
Ruhani huzurlarında bulunduğumuz gerçek erenlerin, Hakk velilerinin yüce şefaatleri ile ruhunu şad eyle.
Bizler dahi bu Hakk’a yürüyen can kardeşimizin hali ile hallendiğimizde son nefesimizde “Lâ ilâhe illâllah, Muhammed’in Resulullah, Ali’yyül veliyullah” diyerek son nefesimizi tamamlamayı nasip eyle. Merhumun geride kalan ev halkına, Yakınlarına, sevenlerine ve gönül dostlarına sabır, sağlık ihsan eyle.
Cümlemizi Güruh-u Naci’den, katar-ı Ehlibeyt’ten ayırma Yarab! Ülkemizin selameti için, dualarımızın kabulü için, özellikle Hakk’a yollayacağımız bu mevtanın ruhu için ve Allah rızası için El-Fatiha okunur
1 Bismillāhirahmānirahīm
Rahmân ve Rahîm olan Allah i adıyla
2 Elhamdü lillâhi rabbil`alemin
Hamd âlemlerin Rabbi,olan Allah`-a/-için dır
3 Errahmânir`rahim
o Rahmân ve Rahimdir,
4 Mâliki yevmiddin
Din gününün ,sahibidir
5 İyyâke na`budü ve iyyâke neste`în,
Ancak sana kulluk ederiz ve ancak senden yardım dileriz
6 İhdinessırâtel müstakîm
Bizi doğru isteyenin yol(un)a hidayet eyle
7 Sırâtallezîne en`amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn
Kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil
ve cenaze erkanına (namazına) başlanır.
Kaynak: DEDE VE TALİBİN EL KİTABI
|
|
|
|