Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adınız:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 60
» Son Üye: Eren
» Toplam Konular: 2,852
» Toplam Yorumlar: 3,307

Detaylı İstatistikler

Son Yorumlar
Ekrem İmamoğlu aslında ki...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: eniyisi
06-09-2022, 05:03 AM
» Yorumlar: 1
» Okunma: 478
Ahmet Aslan, Mehmet Akbaş...
Forum: İndir
Son Yorum: CanCana
10-04-2019, 09:03 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 358
Kutsal Evcimen & Tolga Sa...
Forum: Videolar
Son Yorum: CanCana
10-04-2019, 08:57 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 353
Bozkır’dan Yıldızlar Geçi...
Forum: İndir
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 11:12 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 419
Aleviler Kılıçdaroğlu'na ...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 11:08 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 435
Aslında Seçim Sonuçlarını...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 07:48 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 438
Kılıçdaroğlu doğru insanı...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 07:40 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 436
Ekrem İmamoğlu İstanbul s...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 07:36 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 435
Trabzon'a Pontus diyen ve...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-08-2019, 12:47 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 431
Yasin Keleş & Neşet Ertaş...
Forum: İndir
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:28 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 448
Kabe benim ben insanım - ...
Forum: Video Klip
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:21 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 485
Bolu Belediye Başkanı Tan...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:18 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 459
Karadenizli Gençlerin Her...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:16 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 457
Recep Tayyip Erdoğan'ın t...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:13 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 460
Ekrem İmamoğlu'na şarkı
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:12 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 454
Ben anlatıyorum sende anl...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:10 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 374
Bir şey bulamıyorlar Ekre...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 06:59 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 395
Binali Yıldırım tekrar ed...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 06:57 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 372
Erdal Erzincan'dan Ekrem ...
Forum: Video Klip
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 09:57 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 412
Gazeteci Ali Tarakçı: Cum...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 09:56 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 666
Star yazarı: Başı ağrıdığ...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 09:55 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 430
Dersim Katliamı ile ilgil...
Forum: Alevilik Tarihi
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:25 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 430
AA’ya karşı: İmamoğlu açı...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:22 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 377
‘Alevilik başından sonuna...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:21 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 394
ABF İnanç Kurulu: Alevi İ...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:20 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 357
Sivas Katliamı’nın firari...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:20 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 388
Ege - Mustafa Kemal'in As...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:11 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 376
Aşık Veysel - Bana da Ban...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:10 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 463
Ali Sizer - Çira (2019) F...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:09 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 372
Fazıl Say & Plays Say - T...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:08 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 322
Çeşitli Sanatçılar - Yol ...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:00 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 353
#İZLE! Zer Filmi İndir
Forum: Alevi Sinema
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 12:44 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 351
23 Haziran'da İstanbul Bü...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
05-11-2019, 11:56 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 360
Vatandaşa cart curt yok
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
05-11-2019, 11:53 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 336
Bahçeli AHaber mi izliyor...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
05-11-2019, 11:50 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 368
Ozan Ali Cemdalı – Sivas’...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:54 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 362
Sevcan Orhan – İçimden Ge...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:53 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 312
Dodan – Oğul (2019) Singl...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:52 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 296
Muharrem Aslan – İklimsiz...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:51 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 265
Ali Rıza Yüksel – Şu Beni...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:51 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 249

 
  Maraş Katliamı’nın unutulmayan kadınları: Hamileyim bari beni öldürmeyin
Yazar: Pervane - 12-19-2018, 11:59 AM - Forum: Alevi Haber - Yorum Yok

maras_katliami.jpg&w=650&h=365

Alevilere dönük işkence, vahşet dolu bir katliam olan Maraş’ta insanlık suçu yaşandı. 19-24 Aralık 1978 yılında ‘Maraş olayları’ olarak tarihe geçen Maraş Katliamı’nda yaşamını yitiren 111 kişiden 17’si kadındı. Bu kadınlardan geriye yıllar geçse de kanamaya devam eden acıları ve yarım bırakılmış hayalleri kaldı.        

111 kişi yaşamını yitirdi ve onlardan 17’si kadındı. Güllü Ergönül, Fatma Baz, Zeynep Aydoğan, Döndü Ünver, Zühre Ünver, Kezban Usta, Hatice Yılmaz, Gülsen Un, Hatice Görür, Gülsüm Akırmak, Zeynep Nergiz, Sebahat İşbilir, Elif Balta, Esma Suna, Fidan Suna, Fatma Bilmez ve Cennet Çimen… Savaşın, nefretin kurbanı, adları asla unutulmaması gereken kadınlar…
Ölen kadınlar arasında iki isim Esma Suna ile Cennet Çimen, katliamın adeta sembolü oldu. Esma Suna 8 aylık hamile genç bir kadın. Cennet Çimen ise 80 yaşında gözleri görmeyen bir nine.

“HAMİLEYİM, BARİ BENİ ÖLDÜRMEYİN”

Esma Suna’nın doğumuna az kalmıştır. Saldırganlar Suna ailesinin evini silahlarla ateş altına alırlar, evin içine patlayıcı madde ve benzinli paçavralar atarlar. Sonra evin kapılarını kazma ve baltalarla kırarak içeriye giren faşistler, evde bulanan Fidan, Ali, Fikri ve Mehmet Suna ile Musa Funda’yı kurşuna dizerler. Fazlı ile Elif Suna da sopa ve satırlarla ağır yaralanır ve öldü diye bırakılır. Esma Suna, “Kocamı, kardeşlerimi öldürdünüz bari beni öldürmeyin hamileyim” diye yalvarır. Sopa ve satır ve şiş darbelerinden o da nasibini alır. Karnındaki bebeği kurtarmak için can havliyle sokağa fırlar. Ancak arkasından bu kez ateş ederek Esma’yı yere düşürürler. Öldü sanılarak bırakılır. Bir komşusu Esma gelini sırtlayarak devlet hastanesine götürmeyi başarır. Doktorlar Esma’nın yaralarının ağır olduğunu görür ve “Bari bebeği kurtaralım” diye sezaryenle bebeği çıkartırlar. Operasyon sırasında doktorlar gözyaşlarını tutamaz. Zira annesinin karnına aldığı darbeler nedeniyle bebek de annesi gibi ölmüştür.

YAŞLI BİR KADININ FERYATLARI…
Cennet Çimen, Maraş Katliamı’nın en yaşlı mağduru. Saldırganlar mahalledeki diğer evleri yakıp yıkarken tek gözü hiç görmeyen diğer gözü ise çok az görebilen Cennet Nine, “Ne oluyor?” diye dışarı fırlar. Feryat seslerini duyunca da çevreden imdat ister. Katiller, “Gel nene gel biz seni kurtaracağız” diyerek kolundan tutup bahçeden sokağa çıkarırlar. Sokakta yere yıktıkları 80’lik kadının ayaklarından sürerek boş bir evin bahçesindeki helaya götürürler. Cennet Nine’nin feryatlarını duyan mahalleli korkudan imdadına gidemez. Cesedini bulduklarında iki gözü tornavida ile oyulmuş, başı hela çukuruna sokulmuş, üzerine de yanmış bir at arabasının kasası yığılmıştır.

ÖNCE ÇOCUĞU SONRA KENDİSİ…Kendisi bir Sünni olan Ümmühan Duman’ın evlendiği eşi Alevi’ydi.  Evlendikten bir süre sonra ise köylülerin birçok baskısı ile karşı karşıya kaldı “Kürtler ve Aleviler bu köyde” yaşayamaz diye. Bütün baskılara direndi. Ancak katliam esnasında kapıları çalındığında çocuklarının acısını görmemek için eşine “beni öldür dayanamam bu acıya” dese de, oğlu gözlerinin önünde öldürüldü. Saldırıdan yaralı kurtulan Duman, oğlunun acısına daha fazla dayanamayarak yaşamını yitirdi kısa bir süre sonra.

6 AYLIK BEBEĞİ İLE CAN VERDİ 

Fadime Boz’un da diğerleri gibi çocukları vardı. En küçüğü henüz altı aylıktı. Yaşanan olaylardan kaynaklı çocuklarını korumak amacıyla daha güvenli bir mahalleye gitmek isterken sıkılan kurşunların hedefi oldu. Boz, 6 aylık bebeği ile vuruldu. Hastaneye götürülürken bebeği ile yaşamını yitirdi. O da hayalleri elinden alınanlar kervanına katılmıştı.

CENAZESİ HALA KAYIP 

Hatice Yılmaz, evli ve çocukları vardı. Önce dışarıdan ateş açan saldırganlar, daha sonra evine girmişlerdi. Yaralı halde dışarı sürüklenen Yılmaz, briketlerle katledildi. Öldürmekle yetinmeyen saldırganlar altın bileziklerine göz diktikleri Yılmaz’ın kolunu da kesmişlerdi. Cenazesi kayıtlara her ne kadar muhtar tarafından ilgililere teslim edildiği şeklinde geçirilse de, yakınlarına teslim edilmeyen cenazesi hala kayıp. 

Bu konuyu yazdır

  Maraş’ta Alevilerin katledilmesinin üzerinden 40 yıl geçti: Bu dava hala kapanmadı
Yazar: Pervane - 12-19-2018, 11:53 AM - Forum: Alevi Haber - Yorum Yok

maras_katliam%C4%B1-7.jpg&w=650&h=365

Maraş Katliamı’nın üzerinden 40 yıl geçmesine rağmen, dava resmi boyutta kapatılmasına rağmen, Maraş Katliamı davası devam eden ve hala kapanmamış bir dava. 

19-26 Aralık 1978‘de Maraş’ta resmi rakamlara göre 111 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı. 210 ev, 70 işyeri tahrip edildi. Savcılığın bin 350 olarak belirlediği katliamdan sorumlu olanlardan 840’ı hakkında dava açıldı. 23 yıl süren yargılama sonunda 29 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 357 kişi 1–24 yıl arasında cezaya çarptırıldı, 379 sanık beraat etti. Cezalardan bir kısmı Yargıtay’da bozuldu. 1991’de Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde çıkan ve hapis cezalarının 8 yıl olarak infazını sağlayan Terörle Mücadele Kanunu (TMK) nedeniyle ceza alanlar serbest bırakıldı.
Katliamın asıl sorumlusu olduğu, cinayetlere işlediği iddia edilen 68 kişi ise hiçbir zaman bulunamadı. Maraş Katliamı dosyası böylece kapandı. Katliamın müdahil avukatları Ceyhun Can 10 Eylül 1979’da, Halil Sıtkı Güllüoğlu Şubat 1980’de ve Ahmet Albay da 3 Mayıs 1980’de öldürüldü.

Maraş Katliamı devletin planlı bir şekilde hayata geçirdiği katliam zincirlerinden biridir.
Maraş’ta yaşananlar tek başına bir şehirde, ya da bir mahallede gerçekleşen bir katliam olarak ele alındığında eksik kalır.
Katliam planlarının özellikle Alevi Kürt coğrafyasında devreye sokulduğu bir dönemde Malatya, Sivas, Erzincan ve Elazığ gibi şehirlerde silahlı ve bombalı saldırılar sahneye konuldu.
11 Haziran 1967’de Elbistan’da, 5 Mart 1971 Kırıkhan’da, 17 Nisan 1978’de Malatya’da, 4 Eylül 1978’de Sivas’ta, 19-26 Aralık 1978’de Maraş’ta katliamlar gerçekleşirken 27 Mayıs-4 Temmuz 1980’de katliamın devamı Çorum’da hayata geçirildi.

19-26 ARALIK ÖNCESİ NELER YAŞANDI?

19-26 Aralık 1978’de Maraş’ta gerçekleşen katliam öncesi kente yaşananlar, katliamın planlı olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.

Katliamdan bir hafta önce, Alevilerin, Kürtlerin, solcuların çoğunluklu olarak yaşadıkları semt ve mahallelerde görevli olduklarını ifade eden bazı kişiler nüfus sayımı yaptıklarını söyleyerek evleri dolaşmış, evde yaşayanlara yönelik sorular sormuş, evlere yeni numaralar vereceklerini söyleyerek kapıları kırmızı boyalarla işaretlemişlerdir. Bu işaretlemelerin amacı ise Alevi, Kürt, solcuları tespit etmektir.

Yine aynı süreçte Hamido Lakaplı Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu’na, Pazarcık İlçesi CHP İlçe Başkanı Memiş Özdal’a bombalı paketler gönderilmişti. Sorumluluk ise solculara maledilmeye çalışıldı.

Bu gergin atmosferde yaklaşan yılbaşı çekilişi bahane edilerek kente gelen 26 Milli Piyango satıcısı otellere yerleşmişti.

Daha sonra sokaklarda görülen yabancılar arasında Bahçelievler katliamı sanıkları Ünal Osmanağaoğlu,  Haluk Kırcı, Bünyamin Adanalı ve Ahmet Ercüment Gedikli’nin de oldukları iddia edildi.

Ülkücüler, 18 Aralık 1978 günü Yeni Mahalle’deki Akın Kıraathanesi’ni bombaladı. Burası Alevilerin gittiği bir mekandı ve sahibi de Kürt Alevi Kürecikli Mehmet Akın’dı.

ÇİÇEK SİNEMASI’NDA PATLAMA

Ülkücü Gençlik Derneği tarafından getirilen “Güneş Ne zaman Doğacak” adlı film 16 Aralık 1978’de Çiçek Sineması’nda gösterime sokulur. 19 Aralık Günü 20.00 seansının sonuna doğru tesiri az bir ses bombası patlatılır.
Salonda film sırasında sık sık “Müslüman Türkiye” “Milliyetçi Türkiye” Koministler Moskova’ya, “Başbuğ Türkeş” gibi sloganlar atılır. Filmi izleyenler arasında bulunan bir grup Ülkü Ocağı mensubu, “Bunu solcular attı” diye bağırarak bir provakasyon ortamı yarattı.
Patlamanın arkasındaki kişinin Ökkeş Kenger olduğu anlaşılır.

Aynı günün akşamı Yörükselim Mahallesi’nde yaşayan Gıjık Dede öldürüldü.
Gıjık Dede 85 yaşında ve aslen Dersim’liydi.
Gıjık Dede 20 Aralık günü binlerce kişinin katıldığı bir cenaze töreniyle Dersim’e uğurlandı.

21 Aralık 1978 ise Maraş Meslek Lisesi öğretmenlerinden Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu okuldan evlerine giderken silahlı saldırıya uğrarlar. Solcu olarak bilinen öğretmenlerden Hacı Çolak olay yerinde yaşamını yitirirken Mustafa Yüzbaşıoğlu’da hastaneye götürülmesine rağmen kurtarılamaz. Solcu öğretmenlerin cenazeleri önce Maraş Lisesi önünde, ardından da beşbin kişinin katıldığı kortej halinde Ulu Cami’ye doğru yola çıkar. Bu sırada camide , “Koministler, Aleviler Cuma namazında camileri bombalayacaklar, Müslüman kardeşlerimizi katledecekler“ anonsları yapılır.

Cenazelerin kaldırılması işleminin geciktirilmesi ve bilinçli olarak cuma namazı sonrasına denk getirilmesi yine devletin yaşanan tüm katliamlarda uyguladığı bir yöntem olmuştur.

Cenazeler camiye yaklaştığında toplanan saldırganlar cenazeye katılan kitleye saldırır.
Jandarmanın yetersiz olmasıyla cenaze korteji dağılır ve cenazeler sahipsiz kalır. Cenazeler askerler tarafından Devlet Hastanesi morguna kaldırılır.
Gruplar halinde kent içine yayılarak Alevilerin yoğun olarak bulunduğu mahallelere saldıran faşistler önlerine çıkanları dövmeye, ev ve iş yerlerini tahrip etmeye başlamışlardır. DİSK, TÖB-DER, Pol-DER, CHP, TİKP, Tekstil Sendikası ve Sağlık Müdürlüğü binaları yıkılıp yakılır, av tüfeği satan dükkanları talan ederek silahları alırlar. Sokak aralarındaki çatışmalarda üç saldırgan hayatını kaybeder. Geç saatlere kadar süren çatışmalar, askerler tarafından denetim altına alınır. Bu arada 100’e yakın işyeri tahrip edilmiştir, yıkılmıştır.

23 Aralık günü yapılması planlanan saldırıda halkın da yer alması için camilerde ve belediye hoparlöründen, “Dünkü olaylarda komünist ve Aleviler tarafından şehit edilen üç din kardeşimizin cenazesi kalkacaktır. Bütün din kardeşlerimiz buna katılsınlar, son görevlerini yapsınlar” çağrıları yapılır.
Alevilerin yaşadığı mahallelerde otomatik silahlarla saldırılar başlarken, bir yandan da işaretlenen evlere benzinli gazlı, yanıcı maddeler atılmaya başlanır. Ardından evlere girilerek kadın, çocuk demeden linç, tecavüz ve işkenceler başlar. Ne yazıkki bu saldırganlardan çoğu, yıllardır komşu olarak yaşamışlardır, bu nedenle bazı evlere girmeleri daha kolay olmuştur.

Bu süreç içerisinde olaylar asker ve polisler tarafından sadece izlenir.

DEVLETE GİZLİ BİR RAPOR


İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı, Maraş Katliamı’nın gün ışığına çıkartılması için özel bir ekibi görevlendirir. Özel ekip ayrıntılı raporunu İçişleri Bakanına sunar.
Ancak bu bilgiler ‘devlet sırrı’ denilerek gizlendi. Özaydınlı’nın kurduğu özel ekibin ve dönemin Cumhuriyet Savcısı Dündar Saner’in hazırladığı raporlara göre, katliamın planlamasını, Alparslan Türkeş’in dünürü olan MİT hukuk müşavirinin de içinde olduğu dört MİT mensubu ve katliamdan birkaç gün önce Maraş’a giden CIA ajanı Peck birlikte yapmıştı.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in ölümünün ardından , Ecevit’in üzerine “çok ciddi bir kaynaktan verilmiştir” notu düştüğü belgeler de katliamın MİT görevlileri tarafından planlandığını ortaya koyuyordu.

DAVA DOSYALARINDA TANIKLARIN ANLATIMI

Meryem Polat: Beş çocuğum, damadım ve kızımın nişanlısı vardı. Evimiz, mahallenin en ucundaydı. Ortalardaki bir eve gittik. Sabahtan başlayıp ikindiye kadar bütün evleri yaktılar. Bir çocuk kazanda yakıldı. Bizim evin de yandığını duydum, çocuklarla gittik, baktık yanıyordu. O sırada bağıra bağıra 100 kadar kişinin geldiğini gördük. Hemen yanan evin bodrumuna sığındık. Her şeyi tekrar talan ettiler. Biz bodrumda suyun içindeydik; üstümüz tahtaydı. Tahtalar yanıyor, üstümüze düşüyordu. Evim kül oldu. Bodrumda sekiz kişiydik, orada olduğumuzu anlamadılar, çıkıp gittiler. Askerler gelip bizi Ticaret Lisesine götürdüler.

Kamil Berk: “23.12.1978 günü, geceden beri bir şeylerin olacağının kuşku ve korkusunu yaşıyorduk. Ama yine de, devlet var diye biraz güveniyorduk. Ne bilelim ki,… sabahın ilk saatleriydi, güneş doğmak üzereydi. Mahallenin sokaklarında sopalı, silahlı, baltalı büyük bir grup bağırarak yürüyorlardı. Mağaralı Deresini geçerek Ahmet Tabakın motorunu yaktılar. Sonra Ahır Dağına doğru gittiler. Allahını, peygamberini seven, eli balta, silah, sopa tutan yürüsün, Alevileri öldürelim, komünistleri içimizden temizleyelim çağrısıyla ve bağırmalarıyla mahalle içinde saldırıya geçtiler. Bu sırada askerler geldi, saldırganları aşağı doğru indirdiler. Öğleden sonra yeniden geldiler. Benzin şişeleri vardı. Alevilerin evlerine saldırdılar, evlerin penceresinden benzin şişelerini içeri attılar; arkasından gazlı bezleri ateşleyerek içeri attılar. Evleri ateşe verdiler. Maraş size mezar olur, vatan olmaz; Yaşasın Türkeş, Yaşasın MHP diye bağırıyorlardı. Ellerindeki uzun menzilli silahlarla evlerimize ateş etmeye başladılar. Korkudan kaçıp kurtulmak isteyenlere arkadan ateş edip öldürüyorlardı. Bu sırada evden çıkmakta olan Cemal Bayır ve Ali Üne silahla ateş ettiler ve öldürdüler. Biz de Molla Tabakın evine sığındık. Bu eve de ateş ettiler. Merdiven başında içeri girmeye çalışan Fatma Baz ile Zeynep Aydoğduyu kurşunla öldürdüler. Fatma Bazın kucağındaki 6 aylık oğlu Yılmaz da kurşunla öldürüldü. Molla Tabakın evine çok insan sığınmıştı. Dışarıdan yağmur gibi kurşun geliyordu. Evin camları, kapıları delik deşik olmuştu. Bizler içerde birbirimize sarılarak hem ağlıyor, hem korunmaya çalışıyorduk. Askerler geldi, hepimizi kışlaya götürdüler. Evlerimiz, eşyalarımız hem yağmalandı, hem yakıldı
.

Yeter İşbilir: Ali Rıza İşbilir kaynım olur. Dumlupınar Mahallesi Neyzen Sokakta oturmaktayız. Ali Rıza İşbilir’in polis memuru olan kardeşi Hacı Veliyle yeni evliyiz. Kaynım Ali Rızanın evinde kalıyorduk. 23.12.1978 cumartesi günü öğleden sonra tahminen saat 15.00 sıralarında ellerinde balta, sopa, tahta, av tüfeği bulunan saldırganlar, oturduğumuz evin önüne geldiler. İşte sarı öğretmen Ali Rıza İşbilir’in evi diye bağırdılar. Dışarıdan evi kurşun yağmuruna tuttular. Bir kısmı dama çıkarak bacaları yıkmaya başladı. Sonra oturduğumuz evin kapısını, duvarlarını, kazma ve baltayla kırarak, sökerek içeriye girdiler. Ben, odada bulunan elbise dolabının içine girdim, saklandım. saldırganlardan bazıları ellerindeki tahta ile dolaba vurmaya başladılar. Aman ben varım diye bağırarak ve ağlayarak dışarı çıktım. Tahta ile bana vurmak isterken, elimi önüne siper ettim. Elim ve kolum ağır yaralandı. Bir ara fırsat bulup dışarıya doğru kaçarken, merdivenlerde kaynım öğretmen Ali Rıza İşbilir’in karısı Ayşenin ve kızı Sebahatın orada yerde yattıklarını, üzerlerinde televizyon, biriket, taş, tahta parçalarının bulunduğunu, her taraflarının kan olduğunu görüp üzerlerine düştüm. Sonra kendime geldim ve kalktım, aşağıya doğru kaçmaya başladım. Arkadan tüfekle ateş ettiler, omuzumdan yaralandım. Sokakta birkaç evin kapısını dövdüm, hiçbiri içeri almadı. Arkamdan koşarak beni yakaladılar, evdeki ölülerin yanına götürdüler. Türk müsün, gavur musun? diye sorguya çektiler. Yaralarımdan kan akıyordu. Ben de Türk’üm, buraya yeni gelin geldim dedim. Birisi, Bırakalım, bu Türk’müş dedi. Bazıları da elimize geçmişken öldürelim diyordu. Üzerimdeki bilezik, küpe ve altınlarımı aldılar. Sonra beni aşağı indirerek caddeye doğru götürdüler. Cadde üzerinde Ali Rıza İşbilir’in oğlu Mehmeti sopa ve kalaslarla dövüyorlardı. Bir saldırgan, Mehmet İşbilir’e ‘Bu senin neyin oluyor?’ diye sordu. O da, ‘Benim amcamın karısıdır, yeni gelin geldi. Onu öldürmeyin’ dedi. Beni oradan alarak bir düğün evine götürdüler. Sonra babamın evinin yakınına götürüp bıraktılar. Kaynım öğretmen Ali Rıza, karısı Ayşe, kızı Sebahat, oğlu Mehmet ve eşim Hacı Veli İşbilir’i öldürdüler. Evlerini, eşyalarını da yaktılar.

Maviş Toklu: 24.12.1978 Pazar günü, saat 10.00 sıralarında mahallemizin Muhtarı Mehmet Yemşen ile Fevzi Görkem’in başında bulunduğu saldırgan bir grup, Allah Allah, Koministlerin kökünü kazıyacağız, büyük-küçük demeyin, komünistlerin kafasını ezin diye bağırıyorlardı. Muhtarın elinde silah ve bayrak vardı. Diğerlerinin elinde silah, patlayıcı madde, gaz, benzin, sopa gibi saldırı malzemeleri vardı. Evime hücum ettiler, kapıyı kırarak içeri girdiler. Odada oturan kocamı (Kalender) alıp bahçeye çıkardılar. Ben de arkalarından koşarak çıktım. Muhtara, Aman etmeyin eylemeyin, kocamı öldürmeyin, çoluk çocuğumu meydanda koymayın diye çok yalvardım. Muhtar bana dönerek, ‘çocuklarını götür, Karaoğlan beslesin, kocanı Karaoğlan’ın yoluna kurban kesiyorum’ dedi. Karaoğlan kim? diye sorduğumda, Ecevit diye cevap verdi. Kocamı, gözlerimin önünde işkence ederek öldürdüler. Öldürülürken kocama sarıldım, üstüm başım hep kan oldu. Aman muhtar etme eyleme, sen ne ediyorsun? dediğimde Pişirdik pişirdik, koministler gelsinler, hep yesinler’ dedi. Saldırganlar, bu defa yakınımızda oturan kardeşim Hüseyin Toklu’yu götürmek için evinin etrafını sardılar ve kardeşimi içerden çıkardılar. Yine muhtara yalvardım yakardım. Kocamı öldürdün, bari kardeşimi öldürme diye yalvarıyordum. Muhtar ise, Hüseyin’i de Karaoğlan yoluna kurban ediyorum. Biz Karaoğlan yoluna bu sene kurban keseceğiz, bayram günü gelmiş, dedi ve kardeşim Hüseyin’i işkence ederek öldürdüler.
Sonra, karşımızda oturan ve bir gözü görmeyen çok yaşlı Cennet Çimenin evine gittiler. Bu kadını, ‘Gel nene, gel nene diyerek elinden tutup dışarıya çıkardılar. Cennet kadın, gözleri görmediği ve yaşlı olduğu için öldürülenlerden ve yakılanlardan habersizdi. Sanıklardan Cuma Yalçın ile Nuri Boğa tornavida ile Cennet kadının (80 yaşında) gözlerini oydular, sonra silah sıkarak öldürdüler. Yakınında bulunan helanın çukuruna baş üzeri atıp, üzerine at arabasını devirdiler. Daha sonra hem bizim evi, hem diğer evlerin tümünü yaktılar. Fevzi Görkem, Yürü, hadi seni kurtarayım diyerek beni alıp götürdü. Bir süre yürüdük, aniden kalbim sıkıştı, yürüyemedim. Beni bırakıp gitti. Biraz dinlendikten sonra evime döndüm. Evimin her tarafı alev, kül ve kan… Azıcık dinlendim, askerlere haber vermek ve sığınmak için çıktım. Yolda Mustafa Göktaş, bir elini İbrahim Ustanın boynuna sarmış, diğer elinde de tabanca tutuyordu. İbrahim Ustaya, Senin kanını evime akıtmayayım diyordu. Götürdü, saldırgan topluluğun içine itti, topluluk İbrahim Ustayı dövmeye başladı, sonra da onu öldürdüler. Ben de kör-topal sürünerek askerlere sığındım.
 Asker tanıklardan Yüzbaşı Timur Şen, Kahramanmaraş 3. Tabur 8.Bölük Komutanı olduğunu; 22.12.1978 günü cereyan eden cenaze töreni olayları sonrasında, General Boğuşlunun başkanlığında yapılan toplantıda, Yörükselim Mahallesi’nde oturan Alevilere karşı harekete geçileceği yolunda istihbarat alındığı için bu mahalle ile diğer mahalleler arasında birliklerin yerleştirilmesine karar verildiğini; kendisinin de 3. Tabur 8. Bölük ile beraber 23.12.1978 günü 04.30-05.00 civarında Jandarma Komutanlığı (Şehit Çuhadar Ali Caddesinin doğuya uzanan kısmı-Işık Caddesi-Pınarbaşı Caddesi) tertibat alındığını; Uğrak Pastanesinin bulunduğu köşedeki yola (Uzunoluk Caddesi-Işık Caddesi), şehirden gelip Askeri Gazinoya çıkan yola (Enstitü Caddesi), Vilayet Konağına çıkan yola (Pınarbaşı Caddesi) ve bunlardan özellikle Uzunoluk Caddesinin Işık Caddesi ile kesiştiği Uğrak Pastanesi’nin bulunduğu köşeye askerleri yerleştirdiğini; her birinin başına 3 takım komutanı görevlendirdiğini, kendisinin de elindeki telsizle Uğrak Pastanesinin önünde yer aldığını; saat 07.00 sıralarında gün yeni ışımaya başlarken belediye hoparlöründen, ‘Dünkü olaylarda şehit edilen 2 din kardeşimizin bugün cenazesi kaldırılacaktır. Bütün din kardeşlerimiz buna katılsınlar, din kardeşlerimiz son görevinizi yapın’ şeklinde ve genel mahiyeti itibarıyla sağ görüşlü kişileri toplamayı amaçlayan anonsların yapıldığını; anonsların arkasından da anonsu yapan dernek veya partinin isminin söylendiğini; bu anonsların 08.00’e kadar devam ettiğini; durumu telsizle Tabur Komutanına bildirerek anonsların önlenmesini istediğini, Tabur Komutanının Vali ile temasa geçtiğini söylediğini; bu anonslar üzerine köşe başını tuttuğu yollardan şehir merkezine doğru şahısların birer ikişer inmeye başladığını,
Saat 09.00 civarında Uzunoluk Caddesinden yukarıya tertibat aldığı yere doğru ellerinde kalın sopalar ve taşlar olan, Kahrolsun komünistler, Şehitlerimizin kanını yerde bırakmayacağız, hesap soracağız diye bağıran, yol üzerindeki işyerlerini tahrip ederek ilerleyen 15.000 kişi civarında bir topluluğun gelmekte olduğunu; Uğrak Pastanesi’nin köşesinde 15 askeri bir Takım Komutanı ve kendisinin beklemekte olduklarını, grubun hareketlerini devamlı olarak Tabur Komutanına rapor ettiğini; yolun ortasına bir makineli tüfek yerleştirerek beklemeye başladığını; grupla arasında 100 metre kalınca gruba doğru giderek daha fazla ilerlememelerini, bağırmamalarını, aksi halde ateş açacağını söylediğini; grubun bu ihtar üzerine durduğunu; ellerindeki sopaları devamlı salladıklarını; hepsi ile muhatap olamayacağını, liderleri kimse onun gelip konuşmasını söyleyince, grubun önünde lider pozisyonundaki 3 kişinin gayet küstahça ve ellerindeki sopalarla kendisine doğru ilerleyerek, söyle, biziz dediklerini; bu 3 kişiyi bir gün önceki cenaze töreni olayları sırasında Ulucami önündeki sağ grubun en ön saflarında görmüş olduğunu ve tahrik edici davranışlarda bulunduklarını fark ettiğini; bu 3 kişiden birisinin olaylardan sonra yakalandığında teşhis ederek hakkında ifade verdiğini ve isminin Şaban Denizdolduran olduğunu, bu 3 kişiye bulunduğu yerden geçemeyeceklerini, bu hususta emir aldığını, geçmeye çalıştıkları takdirde makineli tüfekle ateş ettireceğini ve ne pahasına olursa olsun buradan geçirtemeyeceğini söylediğini; bu 3 kişinin kalabalık gruba dönerek geçemeyeceklerini söylemesi üzerine grubun içinde dalgalanmalar olduğunu, kimisinin geriye döndüğünü, kimisinin tekrar kendilerine doğru yürümeye başladıklarını, bu gruptan bir kısmının, ‘Bizim Orduyla işimiz yok, bırakın bizi yukarıya geçelim’ dediklerini; kendisiyle konuşan 3 kişinin ise topluluğa dönüp, Yörükselim Mahallesinde arkadaşlarımız şehit ediliyor, gidelim diyerek grubu tahrik etmeye çalıştıklarını; ancak topluluğun kendisine karşı tecavüzkar hareketi olmadığı gibi, kendisini de geçmeye çalışmadıklarını; bu arada şehir içinde muhtelif yerlerden, özellikle Yörükselim Mahallesinden yoğun şekilde makineli tüfek sesleri geldiğini, saat 09.00-09.30 sıralarında yine belediye hoparlörlerinden Valiliğin sokağa çıkma yasağının ilan edildiğini, bunun üzerine kendisinin hem bu üç kişiye hem de gruptakilere dağılmalarını, evlerine gitmelerini tekrar söylediğini; gruptan kopmalar olmasına rağmen 4 veya 5 bin kişi civarında bir topluluğun hava kararana kadar sokakta kalmaya devam ettiğini; topluluğun liderlerine çocukları niçin aralarına aldıklarını, ateş etmesi halinde, doğacak panikten ezilip ölebileceklerini söylediğinde, ‘Onlar davalarına inanan kişiler, bu yaşta davalarına hizmet ediyorlar diye cevap verdiklerini,
sokağa çıkma yasağı ilan edildikten sonra Yörükselim Mahallesi’nin bulunduğu tarafa doğru koşarak gelen 4-5 kişiyi yakaladığını; bunlardan birinin üzerinde ucu kıvrık keskin orak şeklinde kesici bir alet (tahra), iki üç dinamit lokumu, bol miktarda tüfek fişeği, dinamit kapsülü ve pantolon kemerine sokulmuş şişe içinde benzin bulunduğunu; yakaladığı bu şahısları çok yakındaki Merkez Polis Karakoluna gönderdiğini; grubun saat 21.00 sıralarında tamamen dağıldığını ifade ediyor.

MARAŞ KATLİAMI DOSYASI DEVLET SIRRI OLDU

Maraş Katliamı ilgili dosyaya ulaşılamadığı için, katliamın bir çok yönü hala bilinmiyor.
Maraş katliamıyla ilgili dava dosyasına ulaşmaya çalışan avukat Seyit Sönmez’in talebi 2012’den beri beş kez reddedildi. Son ret gerekçesinde ise, dosyada devlet sırrı niteliğinde bilgi ve belge olabileceği belirtildi.

Sönmez, 23 Kasım 2012’de Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na başvurarak Maraş Katliamı’na yönelik bir çalışma yaptığını belirterek dava dosyasının kopyasını istedi. Vekalati olmadığından Sönmez’e dosya örneğini vermedi.

Sönmez, 31 Mayıs 2013’te, Maraş’ta öldürülen Hacı Bektaş Bozkurt ve Cemal Bayır’ın birinci derece yakınlarından vekaletname alıp yeniden başvurdu. KKK, 14 Haziran 2013’te Sönmez’e verdiği yanıtta, dosyayı incelemesinin mümkün olduğunu, 165 klasörün bulunduğunu, sayfa başına 0,846 kuruş yatırılması halinde evraktan örnek verebileceğini belirtti.

Sönmez’e Alevi kurumları kampanya başlattı ve ihtiyaç duyulan 70 bin TL’yi topladı. 17 Ekim 2013’te KKK’dan fotokopi ücretinin yeniden hesaplanmasını istedi. Ancak KKK, ‘maktulün birinci derecede yakınının davanın tarafı olmadığını’ savunarak, fotokopiyi vermekten vazgeçti. Dosyada çok sayıda sanık, tanık ve mağduru ilgilendiren evrakın bulunduğunu belirten KKK, “Açıklanması halinde kişilerin özel ve aile hayatına, şeref ve haysiyetine, mesleki ve ekonomik değerlerine haksız müdahale oluşturacak bilgiler içeren ifade, beyan ve belgeler bulunabileceği” gerekçesiyle Sönmez’in talebini reddetti.

Sönmez son olarak davada sanık olan Ali Karahan’dan vekalet alarak, 10 Ocak 2017’de KKK’ya beşinci başvurusunu yaptı. KKK’dan 27 Mayıs’ta gelen yanıtta Adana Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesi’ndeki davada yargılanan Ali Karahan ve beş sanığın beraat ettiği belirtildi. Dosyanın 221 klasörden oluştuğunu ve 804 sanığın bulunduğunu vurgulayan KKK, “Özel hayatın gizliliğini ihlal edebilecek ve devlet sırrı niteliğinde değerlendirilebilecek belge ve bilginin bulunması ihtimali” nedeniyle dosyanın verilmesinin uygun olmadığını kaydetti.

MARAŞ DAVASI KAPANMADI

Maraş Katliamı’ndan 40 yıl geçmesine rağmen, dava resmi boyutta kapatılmasına rağmen, Maraş Katliamı davası devam eden ve hala kapanmamış bir davadır.
Devlet dün de bugün de Maraş için özel politikalar devreye sokmaktadır.

Bu konuyu yazdır

  ‘Fatih Portakal’a bir şey olursa sorumluluğu Erdoğan’dan bileceğiz’
Yazar: Pervane - 12-19-2018, 11:51 AM - Forum: Manşet Haber - Yorum Yok

fatih-portakal-e1545141904107.jpg&w=650&h=365

Gazetecilik meslek örgütleri, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Konya’da yaptığı konuşmada “Bu millet patlatır enseni” sözleriyle Fatih Portakal’ı hedef almasına tepki gösterdi.

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Genel Sekreteri Sibel Güneş, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Kuleli, Türkiye Basın Konseyi Genel Sekreteri Mustafa Eşmen, Portakal’ın Erdoğan tarafından 15 Aralık’tan beri yaptığı üç konuşmada peş peşe hedef alınmasını Bianet’e değerlendirdi.

Basın Konseyi Genel Sekreteri Mustafa Eşmen, Erdoğan’ın sözlerinin birileri tarafından “talimat” olarak algılanıp uygulanabileceği endişesini taşıdıklarını belirtirken Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu da “Portakal’ın başına bu saatten sonra bir zarar gelmesi durumunda sorumluluğu Sayın Cumhurbaşkanı’ndan bileceğimizi ilan ediyoruz.” dedi.

RSF TEMSİLCİSİ: CUMHURBAŞKANI’NDAN BİLECEĞİMİZİ İLAN EDİYORUZ 

Habere göre Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, “Yerel seçimlere doğru giderken bir kez daha bir Cumhurbaşkanı’na yakışmayacak üslupta kendisi kadar kamuoyuna mal olmuş bir gazetecinin canına kast edilebilecek bir ölçüde hedef alındığına tanık oluyoruz. Geçmişte Hrant Dink örneğinde yaşadığımız gibi Fatih Portakal’ın canına kast edilirse toplumda bağımsız durması beklenen ve vicdanları rahatlatması beklenebilecek kişi olarak Sayın Cumhurbaşkanı ne gibi bir söyleme sığınacak. Sınır Tanımayan Gazeteciler olarak toplumsal kutuplaşmayı tehlikeli şekilde provoke eden bu sorumsuz söylemlere son verilmesini bekliyoruz. Portakal’ın başına bu saatten sonra bir zarar gelmesi durumunda sorumluluğu Sayın Cumhurbaşkanı’ndan bileceğimizi ilan ediyoruz.”

TGS: PORTAKAL ŞAHSINDA MEDYAYA MESAJ VERİYOR

Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Kuleli, “Erdoğan Fatih Portakal şahsında Türkiye medyasına ve toplumuna ‘Ben şiddetle sizi bastırırım, kimse bana bir şey söyleyemez, sokağa çıkamazsınız’ mesajı veriyor. Birincisi, sokağa çıkmak, eylem yapmak, protesto düzenlemek haktır. Bu evrensel doğruları Erdoğan’a tekrar tekrar hatırlatmaya devam edeceğiz. İkincisi, açık ki Erdoğan ‘savcılar harekete geçecektir’ dediğine göre, yargının üzerinde olduğunu düşünüyor. Bağımsız bir yargı olmadığını, kendisinin talimatıyla savcıların harekete geçtiğini de itiraf etmiş oluyor” dedi.

TGC: HEDEF GÖSTERİLDİĞİ İÇİN ÖLDÜRÜLMÜŞ 66 GAZETECİ VAR

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Genel Sekreteri Sibel Güneş de cemiyet adına yaptığı açıklamada “Basın özgürlüğünü eğer evrensel ölçütlerde ele alırsak; halkın gerçekleri öğrenmek, doğruları bilmek hakkıdır” dedi. Güneş şöyle devam etti:

“Bunun için görev yapan gazetecilerin siyasetçiler tarafından hedef gösterilmesini demokrasi dışı görüyoruz. TGC Basın Müzesi Öldürülen Gazeteciler Galerisi’nde her siyasi görüşten, hedef gösterildiği için öldürülmüş 66 gazeteci var. İktidarların gazetecilerin güvenli koşullarda mesleğini yapmasını sağlama sorumluluğu olduğunu unutmaması gerekiyor. Gazetecilerin her dönem günah keçisi haline getirilmesi, hedef gösterilerek can güvenliklerinin hiçe sayılması bu ülkede demokrasinin yeşermesini de engelliyor. Hedef gösterilen tüm meslektaşlarımızla dayanışma içinde olmayı sürdüreceğiz.”

BASIN KONSEYİ: ERDOĞAN’IN KONUŞMASINI TALİMAT OLARAK ALGILAYACAKLAR VAR

Basın Konseyi adına açıklama yapan Genel Sekreter Mustafa Eşmen ise endişelerinin “Had bildirmek için bekleyenlerin bunu bir talimat olarak algılamasıdır” dedi ve şöyle konuştu:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, son mitinglerinde muhalefetin yanı sırası medya mensuplarını da hedef almayı alışkanlık haline getirmiştir. Hafta sonu Denizli ve İstanbul’daki mitinglerinde adını vermeden eleştirdiği Fox TV, ana haber sunucusu Fatih Portakal için bugün Konya’daki konuşmasında ‘Birileri çıkmış Portakal mıdır, mandalina mıdır, narenciye midir? Sokağa çağırıyor. Haddini bil haddini. Bilmezsen haddini bu millet patlatır enseni’ ifadelerini kullanmıştır. Cumhurbaşkanı’nın, bir medya mensubu için küçümseyen üslup kullanması; hele ‘had bildirme’, ‘ense patlatma’ ifadelerini kullanması talihsizliktir, yakışıksızdır, asla kabul edilemez. Endişemiz, ‘had bildirmek’ için bekleyenlerin, bunu talimat olarak algılamasıdır.”

Bu konuyu yazdır

  Ankara DAD Eş Başkanı Işık: Diyanet bütçesi kültürel soykırım bütçesidir
Yazar: Pervane - 12-19-2018, 11:50 AM - Forum: Alevi Haber - Yorum Yok

MURAT-1.jpg


Cemevlerinin elektrik ve su faturasının Diyanet İşleri Başkanlığı ödeneğinden karşılanmasına karşı çıkan Demokratik Alevi Derneği Genel Sekreteri ve Ankara Şube Eş Başkanı Murat Işık, Diyanet bütçesinin kültürel soykırım bütçesi olduğunu söyledi.  

Tarsus’ta Sıtkı Baba Cemevi’nin açtığı dava sonucu Tarsus Asliye Hukuk Mahkemesi’nin cemevlerinin ibadethane statüsüne sahip olduğunu ve elektrik faturalarının Diyanet’in ödeneğinden karşılanmasına karar vermesinin ardından konu ile ilgili Alevi kurum temsilcilerinden değerlendirmeler gelmeye devam ediyor. Demokratik Alevi Derneği (DAD) Genel Sekreteri ve Ankara Şube Eş Başkanı Murat Işık, da konuyla ilgili düşüncelerini paylaştı.

“DEVŞİRME BİR ALEVİLİK YARATILMAK İSTENİYOR”

Işık, Tarsus’ta bir süre önce mahkemenin cemevlerinin elektrik ve su giderlerinin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından karşılanması ile ilgili verdiği kararın DAD açısından bir kazanım olarak görülmediğini belirtti.

Devletin yaratmak istediği bir makbul Alevilik olduğunu ifade eden Işık şöyle devam etti:

“Son dönemlerde aslında giderek tüm Alevi coğrafyasını bir boydan bir boya Diyanet İşleri Başkanlığı çeşitli tarikatlar, kurumlar üzerinden özellikle devşirme bir Alevi kesimi oluşturmak istediklerine dair elimizde önemli emareler var. Bunların en son kanıtı Dersim’de özellikle Sarı Saltık çalıştayı, Dersim Cemevi’nin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından ziyaret edilmesi ve yine Kırklareli’nde gerçekleştirilen Sarı Saltık Çalıştayı benzeri girişimler ve özellikle gri pasaportlu dedelerin oluşturulması, İstanbul’da Alevi imam hatip lisesinin oluşturulması gibi birçok kurumsallaşmaya ve zihinsel olarak derinleşmeye giden bir Alevi politikası oluşmaya başladı. Devletin Alevilerin toplumsal taleplerinin karşılanmasına dönük bir çaba ve çalışma içerisinde olduğunu sanıyoruz burada daha büyük bir hinlik var.”

“DİYANET KÜLTÜREL SOYKIRIM UYGULUYOR”       

“Bu hinlik de aslında kültürel asimilasyon, kültürel bir kırım, ya da yok etme temelli bir yaklaşımın içerisine girildiğini, aslında devletin Aleviliği Sünni İslam içerisinde eritme çabası içerisinde olduğunu görüyoruz” ifadelerini kullanan Işık şunlara vurgu yaptı:

“En son geçen hafta Ankara’da düzenlenen Alevi İslam sempozyumu buna bir örnek olarak söylenebilir. O zaman şöyle bakmak lazım: Bunu düzenleyen kim? Neden düzenliyor? Aslında çok cevap verilmesi gereken önemli bir konu. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı nedir? Kimdir? Nasıl kuruldu ya da bunun kuruluş felsefesi nedir? Bunları iyi araştırmak gerekiyor. Özellikle Kemalist laik kesimin toz kondurmadığı bir Diyanet İşleri Başkanlığı günümüze kadar sanki dini kontrol eden, dini kurumları bir şekilde devletin kontrolünde, laik bir yapı içerisinde tutan bir kurum gibi göstermesine rağmen, aslında temelinde tüm inançsal kesimleri gerçekten kültürel bir asimilasyon içerisine sokan ya da onun içeresinde eritmeye çalışan, Sünni devlet aklının hakim kılınmasını sağlayan bir kurum olarak anlamak lazım. Diyanet İşleri Başkanlığı bir kültürel asimilasyon merkezidir. Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilmelidir” dedi.

“DİYANET BÜTÇESİ, KÜLTÜREL ASİMİLASYON BÜTÇESİDİR”

“Diyanet işleri Başkanlığı ne Sünni inancına ne Alevi inancına ne de diğer inançlara uygun bir kurumdur. Alevilerin diğer inanç kesimleri vergileri ile finanse edilen ya da bunların vergiler üzerinden faaliyet yürüten bu kurum. Aslında bu kuruma hiçbir toplumsal kesimin, inançsal kesimin rızası da yoktur” diyen DAD Genel Sekreteri ve Ankara Şube Başkanı Murat Işık şunlara değindi:

“Ama gel gör ki burada bu kurumun faaliyetlerine yönelik öyle çok ciddi bir muhalefet ya da çok ciddi bir toplumsal itiraz da ne yazık ki yükselmiyor bu da meselenin bir başka boyutu. Özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçelerine baktığınız zaman bu Alevi toplumunun da gündeminde olan bize göre resmen kültürel asimilasyon bütçesidir. Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilen her kuruş para haramdır. Bizce bu kurumun baştan sona kadar tüm faaliyetleri Alevi toplumunun kültürel bir asimilasyona uğratılması için tertiplenmiş ya da düzenlenmiş bir kurumdur. Dolayısıyla bizim vergilerimizle burada aslında biz kendi kendimizi asimile etmekteyiz, sonucunu çıkarabiliriz” diye konuştu.

<iframe width="630" height="379" src="https://www.youtube.com/embed/ayCDk0PNNGM" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen></iframe>

Bu konuyu yazdır

  ‘Ablamı babamın kucağında vurduklarında 7 yaşındaydı’
Yazar: Pervane - 12-19-2018, 11:48 AM - Forum: Alevi Haber - Yorum Yok

IMG_0583.jpg

Maraş Katliamı’nın yaşandığı yıl doğan ve ablasını kaybeden Zübeyde Kırık, “Babama doğru ateş ediyorlar ablam babamın kucağında vuruluyor ve elinden düşüyor. Yedi yaşındaki Nurgül ablam bunu görünce onun düştüğünü düşünerek onu kaldırmaya çalışıyor. O daha çocuk, ‘ellerim kan doldu’ diyor. Babama sesleniyor: ‘Baba Hatice vurulmuş’ diyor. Babam da, ‘bırak gel kızım, yoksa hepimizi vuracaklar” dedi.  
1978’de Maraş Katliamı’nın yaşandığı yılda dünyaya gelen ailesinin anlatıklarıyla katliama tanıklık eden iki çocuk annesi olan ve Elbistan’da yaşayan Zübeyde Kırık ailesinin katliamda yaşadıklarını PİRHA’ya anlattı.

“ANNEM ASKERLERE SÜT GÖTÜRÜYOR ASKER BUNU GERİ ÇEVİRİYOR”

“Akşamdan ellerinde balta, kürek olan insanlar evin etrafını sarıyorlar. Babam gurbette çalışıyor o dönem bunu duyunca geliyor” ifadelerini kullanan Kırık, yaşananları şöyle aktardı:

“Ablam suya gidiyor annem ise dışarıyı gözetliyor. O ara askerleri görüyor. Askeri görünce onlara güvenerek biraz rahatlıyor. Dışarıdaki askerlere süt ısıtıp götürüyor asker bunu geri çeviriyor. Sütü içmek istemiyorlar bu durum karşısında annem biraz tedirgin oluyor. Başörtüsünü Sünniler gibi kapatıp ablamı suya gönderiyor. Bu sırada çevrede bulunan adamlar ablamı kovalıyorlar. Ablamı vurmak istiyorlar. Bunu gören annem diyor ki ‘utanmıyor musunuz kocaman adamlarsınız küçücük kızı kovalıyorsunuz” ablam da yedi yaşında o zaman. Sonra adamlar annemi görüyorlar başörtüsünü Sünniler gibi kapattığı için grubun içinden birisi diyor ki ‘bunu bırakın bu bizdendir karışmayın’ diyor. Ondan sonra babam geliyor. İçeri girin diyor ortalık baltalı, keserli, kürekli insanlarla dolu diyor. Annem de diyor ki ‘Nasıl içeri girelim gelip de bizi içeride mi katletsinler. Asker nereye gidiyorsa biz oraya. Asker o sırada mahalleden çekiliyor. Annem askerin çekildiğini görünce sütü de kabul etmedikleri için tedirgin oluyor. Asker nereye giderse onları takip edeceğiz biz de gideceğiz diyor.”

“ABLAM BABAMIN KUCAĞINDA VURULDU”

“Annem çocukları topluyor. O sırada silahlar sıkılıyor silahtan çıkan saçmalar ablamın ayağına geliyor, saçmalar halende ablamın ayağında duruyor. O anda buna çok aldırmıyorlar ve bir binanın arkasına saklanıyorlar” diyen Kırık, konuşmasını şöyle sürdürüyor:

“Binanın ön tarafı daha önce ateşe verilmiş o sırada da bir tank geçiyor mahalleden hızlıca uzaklaşıyor. Annemlerin bir komşusu varmış. Elinde eski ateş almayan bir silahla dışarı çıkıyor, saldıranları korkutmak amacıyla ve gelen saldırıyı da engellemiş. Babamda o dönem 45, annemde 35 yaşlarında. Silah sesleri geliyor, babama doğru ateş ediyorlar. Ablam babamın kucağında vuruluyor, babamın elinden düşüyor. Yedi yaşındaki Nurgül ablam bunu görünce onun düştüğünü düşünerek onu kaldırmaya çalışıyor. O daha çocuk ve ‘ellerim kan doldu’ diyor. Ablam ‘Babama sesleniyor: Baba Hatice vurulmuş diyor. Bana bırak gel diyor, kızım, yoksa hepimizi vuracaklar’ diyor. Herkesin sığındığı bir bina var oraya yerleşiyorlar. O sırada mahallede tanıdıkları bir adam binaya bomba yerleştirmeye çalışırken yakalıyorlar. İnsanların yanına getiriyorlar ablam diyor okula gidip gelirken her gün gördüğüm mahallenin bakkalı bu adam. Sonra asker gelip bunu alıp götürüyor.”

“ABLAMIN MEZARININ YERİNİ BİLMİYORUZ”  

“Yörük Selim Mahallesi’nde oturuyorduk ben yeni doğmuştum iki ablam ve bir de en büyük abim vardı. Hepimiz çocuktuk. Evlerimizi hep yakıp yıkmışlar talan etmişlerdi” diyen Kırık, “Olaydan sonra katledilenlerin cesetlerini mezbahaneye atıyorlar çoğu çırılçıplak. Babamın anlattığına göre,  cenazeleri teşhis etmek için gittiklerinde o kadar zormuş ki. Teşhis ettikten sonra hepsini toplu mezara defnediyorlar. Toplu mezar olduğu için yerini de tam olarak bilmiyoruz. Olaydan sonra askeri bir yer tahsis ediyor tam olarak bilmiyorum ama birkaç ay burada kalıyorlar. Ondan sonra Maraş’tan ayrılıp Gürün’e yerleşiyorlar. Karakuyu köyünde toprak alıyor babam orada yaşıyoruz. Maraş’tan bahsedildiğinde annem hep kanlı Maraş, diyordu” ifadelerini kullandı.

“KATLEDİLEN ABLAMIN SAÇLARINI ANNEMLE BİRLİKTE DEFİN ETTİK”

Ablasından geriye kalanları anlatırken gözleri dolan Kırık, “Katledilen ablamın saçları vardı. Babam kesmişti ablamın saçlarını bir de vurulduğunda üzerindeki elbiseyi almıştı. Biz büyüdükten beli bir yaşa geldikten sonra onları bize gösterdi. Ben öldüğümde bunları göğsümün üstüne koyun benimle birlikte defin edin, dedi. Annem vefat ettiğinde ablamın saçını ve elbisesini onunla birlikte defin ettik” dedi.

Maraş anmasına da çağrıda bulunan Zübeyde Kırık, “Biz her şeyden önce insan olduğumuzun farkına varırsak böyle katliamlar yaşanmaz. Alevi’si, Sünni’siyle, Türk’ü, Kürt’üyle herkesin birbirine kenetlenmesi ve bu yaşananlara karşı çıkarak bizimle birlikte Maraş’ta yürüyerek bunu kınamalıdır” diye konuştu.

<iframe width="630" height="379" src="https://www.youtube.com/embed/U2O6skxERoc" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen></iframe>

Bu konuyu yazdır


Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping