Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 60
» Son Üye: Eren
» Toplam Konular: 2,852
» Toplam Yorumlar: 3,307
Detaylı İstatistikler
|
Son Yorumlar |
Ekrem İmamoğlu aslında ki...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: eniyisi
06-09-2022, 05:03 AM
» Yorumlar: 1
» Okunma: 478
|
Ahmet Aslan, Mehmet Akbaş...
Forum: İndir
Son Yorum: CanCana
10-04-2019, 09:03 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 358
|
Kutsal Evcimen & Tolga Sa...
Forum: Videolar
Son Yorum: CanCana
10-04-2019, 08:57 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 353
|
Bozkır’dan Yıldızlar Geçi...
Forum: İndir
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 11:12 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 419
|
Aleviler Kılıçdaroğlu'na ...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 11:08 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 435
|
Aslında Seçim Sonuçlarını...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 07:48 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 438
|
Kılıçdaroğlu doğru insanı...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 07:40 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 436
|
Ekrem İmamoğlu İstanbul s...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: CanCana
06-23-2019, 07:36 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 435
|
Trabzon'a Pontus diyen ve...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-08-2019, 12:47 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 431
|
Yasin Keleş & Neşet Ertaş...
Forum: İndir
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:28 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 448
|
Kabe benim ben insanım - ...
Forum: Video Klip
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:21 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 485
|
Bolu Belediye Başkanı Tan...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:18 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 459
|
Karadenizli Gençlerin Her...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:16 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 457
|
Recep Tayyip Erdoğan'ın t...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:13 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 460
|
Ekrem İmamoğlu'na şarkı
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:12 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 454
|
Ben anlatıyorum sende anl...
Forum: Sosyal Medya
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 07:10 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 374
|
Bir şey bulamıyorlar Ekre...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 06:59 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 395
|
Binali Yıldırım tekrar ed...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: CanCana
06-07-2019, 06:57 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 372
|
Erdal Erzincan'dan Ekrem ...
Forum: Video Klip
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 09:57 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 412
|
Gazeteci Ali Tarakçı: Cum...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 09:56 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 666
|
Star yazarı: Başı ağrıdığ...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 09:55 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 430
|
Dersim Katliamı ile ilgil...
Forum: Alevilik Tarihi
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:25 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 430
|
AA’ya karşı: İmamoğlu açı...
Forum: Manşet Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:22 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 377
|
‘Alevilik başından sonuna...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:21 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 394
|
ABF İnanç Kurulu: Alevi İ...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:20 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 357
|
Sivas Katliamı’nın firari...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:20 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 388
|
Ege - Mustafa Kemal'in As...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:11 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 376
|
Aşık Veysel - Bana da Ban...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:10 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 463
|
Ali Sizer - Çira (2019) F...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:09 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 372
|
Fazıl Say & Plays Say - T...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:08 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 322
|
Çeşitli Sanatçılar - Yol ...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 01:00 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 353
|
#İZLE! Zer Filmi İndir
Forum: Alevi Sinema
Son Yorum: Pervane
05-12-2019, 12:44 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 351
|
23 Haziran'da İstanbul Bü...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
05-11-2019, 11:56 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 360
|
Vatandaşa cart curt yok
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
05-11-2019, 11:53 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 336
|
Bahçeli AHaber mi izliyor...
Forum: Beyin Fırtınası
Son Yorum: CanCana
05-11-2019, 11:50 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 368
|
Ozan Ali Cemdalı – Sivas’...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:54 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 362
|
Sevcan Orhan – İçimden Ge...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:53 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 312
|
Dodan – Oğul (2019) Singl...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:52 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 296
|
Muharrem Aslan – İklimsiz...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:51 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 265
|
Ali Rıza Yüksel – Şu Beni...
Forum: İndir
Son Yorum: Pervane
05-10-2019, 10:51 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 249
|
|
|
Aşık Agahi |
Yazar: Pervane - 08-20-2018, 11:36 PM - Forum: Alevi Tanınmış Kişiler
- Yorum Yok
|
![](http://aleviyolu.10tl.net/users/aleviyolu/avatars/avatar_1.png?dateline=1534192996) |
Sivas‘ın Şarkışla ilçesinin Kılıççı köyünde dünyaya geldi. Gerçek ismi Veliyüddin’dir. Ancak genellikle Veli olarak bilinir. Bazı kaynaklarda doğum tarihi 1875, ölüm tarihi ise 1916 olarak verilmektedir.
Aslen Arapkir’den Şarkışla’ya göçen bir ailenin çocuğu olan Agahi, aşıklık geleneğini ve şiiri, asıl adı Mahmut Derviş olan Zileli Vacit’ten öğrendi.
Alıntı:Sofu sen kendini arif sanırsın
Benden özge arif yok yok diyerek
Sureti zahirde kafa sallarsın
Oturur kalkarsın hak hak diyerek
Güş eyle pendimi ey sofu zade
Sen bu gönül ile kalırsın dağda
Senin gibi gezer leylek havada
Geçirir ömrünü lak lak diyerek
Onda körsün eğer bunda kör isen
Rah-ı erenlerden bihaber isen
Yarın hakkın divanına varırsan
Kovarlar dışarı çık çık diyerek
Agahi’nin bu sözünde durmazsan
Ebedi kör kalın meydan görmezsen
Hacı Bektaş tarikine girmezsen
Sonra canın çıkar hık mık diyerek
Bazı kaynaklara göre okur yazar olmayan ve Alevi dergahlarında kendini yetiştiren Agahi’nin şiirleri Anadolu’nun çeşitli yerlerinde söylenmektedir. Şiirlerinde uzun bir süre Veli mahlasını kullandığından aynı adlı öteki şairlerle/aşıklarla karıştırılmaktadır. Agahi mahlasını ise ne zaman ve kimden aldığına ilişkin kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
Şarkışlalı Agahi genellikle dini içerikli taşlama konularına ağırlık vermesine karşın duygu ve sevgi şiirlerinden de birçok güzel örnek bıraktı.
Alıntı:Dilber hanemize buyur bu sabah
İşte senin ile sözü keserim
Bir binlik rakı al bir güzel kadeh
Ben de mezesine kuzu keserim
Bari beş yüzlük al binlik almazsan
Ağzına koy getir şişe bulmazsan
Sen de benim davetime gelmezsen
Ben de yollarından gözü keserim
Meyl-i muhabbetin gördüm beğendim
Böyle tedbir ettim kendime kendim
Davetime buyurmazsan efendim
Selamı sabahı nazı keserim
Gelirsen boş gelme göreyim sizi
Olursa çok olsun istemem azı
Beş yüzlüğün mezesine bir kuzu
Binlik olur ise öküz(ü) keserim
Kaba kaba laf atarsın Agahi
Öküz bulsam ben koşarım vallahi
Sade boş çıkarmam ol yüzü mahı
Tavuktan culuktan kazı keserim
Dönemin Beyrut Valisi aracılığıyla Sivas Valisi Reşit Akif Paşa tarafından bir dönem Şarkışla Tahsildarlığı görevine getirilen Agahi, İstanbul’dan Rodos’a, Adana’dan Halep’e dek birçok yeri dolaştı.
1911 yılında Pınarbaşı tahsildarlığına geçti. Ancak bir süre sonra ayrılarak köyüne döndü. Sonraki 5 yıl köyünde yaşadı. Yakalandığı kolera hastalığı sonucu hayatını kaybetti. Bazı araştırmacılara göre, mezarı Şarkışla’dadır.
Ayrıca yine Şarkışla ve Rumeli yörelerinde yaşamış Agahi adlı başka aşıkların olduğu varsayılmasına karşın bu konuda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
Eserlerinden Seçmeler
Gün bugündür doğrulara
’Dem’ diyerek geleceğiz
Birlik için çağrılara
’Cem’ diyerek geleceğiz.
Bize bizden öz fikirle
Hamd ederek bin şükürle
Düşünerek, tefekkürle
’Hem’ diyerek geleceğiz.
Türk’e türkü yaka yaka
Ağıtla yaş döke döke
Sırtımızda ağır yüke
’Gam’ diyerek geleceğiz.
Benden fazla istersin hak
Bekle; dersin al, küpe tak
Sen açsında benmiyim tok?
’Şum’ diyerek geleceğiz.
Zalime set olup dur’la
Edebinde haya ar’la
Başkaldıran ite zorla
’Gem’ diyerek geleceğiz.
İşte tarih, işte ayna
Ya defol git ya da kayna
Koptuysa tel bozuk beyne
’Bam’ diyerek geleceğiz.
Başa haset kini saran
Karanlıkta dalda duran
Çok yakında gelir sıran
’Kim’? diyerek geleceğiz.
Haram ite dakka, her an
’Kısas kısas’ diyor Kuran
Agahice çalsın siren
’Kem’diyerek geleceğiz.
Dost eline giden sail dur eğlen
Muhabbetnamenin sırası geldi
Mevlayı seversen hemen bir eğlen
Şimdilik gönlüme burası geldi
Gelmedi sevdiğim bilmem ne güne
Tahammül kalmadı düne bugüne
Hayal meyal yar gözlerim ögüne
Sevdiğim kaşların karası geldi
Nice yetimler var halli balınca
Boynu eğri benzi sarı kalınca
Çıkmaz bu dert benden ta ki ölünce
Derler ki yürekte yarası kaldı
Mektubum ol yare var böyle söyle
Bunca hasiretlik kalır mı böyle
Vacida eğlenme gel kerem eyle
Vallahi Veli’nin göresi geldi
Fitne-i zamanın devri döneli
Harab-ı cihanda lezzet mi kaldı
Mürayi dünyaya geldim geleli
Çekmediğim derd ü mihnet mi kaldı
Düşeli aleme gör şu ihtişam
Hak cevap kar etmez hasılı kelam
Zamanda zengine mahbuba ikram
Erbab-ı kemale rağbet mi kaldı
Bu cihan ziyneti çok verdi noksan
Ruz-ı kıyametten gösterdi nişan
Zalimin zulmünden yıkıldı cihan
Mehdi-i zamane hacet mi kaldı
Günbegün bu cihan zulme mukarrer
Nakş edip dünyayı gezdim sertaser
Tutalım ki bir kıl bir dağı çeker
Onu da çekmeğe takat mı kaldı
Her biri demde iyş ü işrette
Fısk u zina ile alem ülfette
Dua sena edip bezm-i vahdette
Agahi pirlerde himmet mi kaldı
Hakkın emri ile cihana geldim
Muhammet’e kal u beli diyerek
Ya Ali kapında kurbana geldim
Kabul et kapının kulu diyerek
Yine sen bilirisin benim halimden
İnayet merhamet Sultan Balımdan
Zikrin fikrin gitmez oldu dilimden
Vird ederim Ali Ali diyerek
Nasıl sevmeyeyim şahım Hasan’ı
Hakkın habibinin kudret-ül aynı
Severiz gönülden şahım Hüsey’n’i
Bunlar has bahçenin gülü diyerek
Aşkına düşeli Mecnun daneyim
Yitirdim ben beni viran haneyim
Ne aklım başımda ne divaneyim
Şimdi deli oldum deli diyerek
Niyazımı kabul eyle ilahi
Ki sensin alemin peşti penahı
Dilerim ki canın çıksın Agahi
Hünkar Hacı Bektaş Veli diyerek
Hilebaz demişler bizlere amma
Ne hilem var ne hileciğim var
Kimisine baldan lezizim amma
Kimine zehirden acılığım var
Yüzümü çevirdim adü taşından
Kaynıyor kazanım aşk ateşinden
Değirmen döndürdüm gözüm yaşından
Usta olamazsam suculuğum var
Gahi usta eyler gahi suç eyler
Gahi yara eyler gah ilaç eyler
Hasılı dost beni eğlence eyler
Yar ile böyle bir cilveciğim var
Bak şu sofulara ne söylemişler
Agahi Kızılbaş şair demişler
Hacca gitmez deyi tan eylemişler
Benim ise kunde hacılığım var
Seher vakti çaldım yarin kapısını
Baktım yarin kapıları sürmeli
Hoş bulmadım otağının yapısını
Çıkageldi bir gözleri sürmeli
Açtırdım kapıyı girdim içeri
Aklımı başımdan aldı o peri
Dedim sende buldum halis gevheri
Dedi yok yok bir mihenge sürmeli
Dedim hiç yapı yok senin yapında
Oynanılmaz urganınla ipinde
Dedim dahi çok mu duram kapında
Dedi yok yok seni burdan sürmeli
Dedim ki ne kadar yüzümden bezdin
Etim kebap ettin derimi yüzdün
Aşık katletmeye silah mı dizdin
Martini mavzeri bir dem sürmeli
Şu kevn ü mekanı tutmuş ışığın
Nöbetin bekleyin alır keşiğin
Beklemeli bir sultanın eşiğin
Günde yüz bin kere yüzler sürmeli
Agahi karışır kanlı yaş ile
Dost bulunmaz hayal ile düş ile
Yetilmez menzile bu gidiş ile
Hemen aşk atına binip sürmeli
|
|
|
Aşık Ali Kızıltuğ |
Yazar: Pervane - 08-20-2018, 11:32 PM - Forum: Alevi Tanınmış Kişiler
- Yorum Yok
|
![](http://aleviyolu.10tl.net/users/aleviyolu/avatars/avatar_1.png?dateline=1534192996) |
Aşık Ali Kızıltuğ 1944 yılında Sivas‘ın Divriği ilçesine bağlı Mursal Köyünde dünyaya geldi ve 13 Aralık 2017 yılında Ankara’da Hakk’a yürüdü. Aşık Ali Kızıltuğ 48 yıllık sanat yaşamına 103 plak ve 87 kaseti çıktı. Aşık Ali kızıltuğu 1969 yılından bu yana sadece kendi eserlerini seslendirmiştir. Aşık Ali Kızıltuğ’un 2 bine aşkın eseri bulunmaktadır. Kendi biyografisinde bu konuya ilişkin “1969’dan bu yana sadece kendi eserlerimi seslendiriyorum. Eserlerimi hazırlarken genellikle önce şiir olarak yazıp sonra onları besteliyorum. Ancak doğaçlama da çalıp söylüyorum.” demektedir.
Alıntı:Koyunsuz kuzusuz yaylayı neydem
Lale çiçek kokan bizim o dağlar hep senin olsun
Bir fidanım yok ki burda bir gölgesi ola
Dalları kırılan felek şu bağ senin olsun
Bir gün beyler gibi gardaş bir sarık sarmadım
Bir gün eğlencede tövbe bir bardak almadım
Yaşım otuzu geçti gitti de murat almadım
Sekseninden sonra felek o yar senin olsun
Oturduğum evi görsen bir örenden beter
Her gece bir zalim baykuş bacanda öter
Kapısız bir evde zaten çul bana yeter
Halı kilim ipek kumaş yün senin olsun
Al senin olsun hep senin olsun
Bu dünya fanidir gurban kimse eylenmez
Azrail geldi mi gardaş torpil dinlemez
KIZILTUĞ öldükten sonra da türkümü söylemez
Başığa çalına felek al bu saz senin olsun
Yıl 1958 de bağlama çalmaya başladı ve bağlama ile ilgili ilk bilgilerini köyünde yaşayan Abbas Usta’dan öğrendi başka âşıkların eserlerini ve yöresel türküleri söyleyerek bağlama çalmasını geliştirdi.
İlk plağını “Asrı Gurbet Harap Etmiş Köyümü” ismi ile 1969 yılında çıkardı. Günümüze kadar 103 plak ve 87 albümü yayınlandı. Yaklaşık 2160 eserim bulunmakta ve bunlardan 152 den fazlası diğer sanatçılar tarafından seslendirildi.
Alıntı:Asrı Gurbet Harap Etmiş Köyümü
Bülbül Gitmiş Baykuş Konmuş Gelele
Ben Ağayım Ben Paşayım Diyenler
Kapıları Kitlemişler Gel Hele
Bir Ev Burda Bir Ev Karşıda Kalmış
Sorun Hele Bizim Komşular N'olmuş
Kırk Senelik Ağaç Kurumuş Kalmış
Bizim Köye Benzemiyor Gel Hele
Saz Elimde Şu Elleri Gezerdim
Dertli İdim Bazı Destan Yazardım
Sen Ali'ysen Niye Saçın Ağarttın
Kızıltuğ'a Benzemiyor Gel Hele
1969 dan bu yana sadece kendi eserlerini seslendiriyor. Eserlerini hazırlarken genellikle
önce şiir olarak yazıp sonra onları besteliyor. Ancak doğaçlamada çalıp söylüyor, 1971 yılında İstanbul Tepebaşında yapılan ve tüm ozanların katıldığı bir atışma yarışmasında birinci seçildi.
Geçim sıkıntısı nedeniyle göç etmek zorunda kalır ve 1973 de Ankaraya yerleşti.
Aşık Veysel ve Aşık Mahzuni onu en çok etkileyen aşıklardır.
Uzun sap bağlama çalıyor ve bağlamasını hüseyni düzenine akort ediyor.
“Baykuşlara kalan köy” ve “Sorma efendim” adında iki kitabı yayımlandı ve diğer eserlerini de 10 cilt kitap halinde yayınlamayı düşünmektedir.
Memur emeklisi ve 4 çocuk babası olan Ali Kızıltuğ halen Ankara’da ikamet etmekte ve kendisini şöyle özetliyor: “Ne yarimden vazgeçtim, ne sazımdan vazgeçtim, ne de vatanımdan vazgeçtim. Nasıl Mursal’dan geldiysem, o nazlım, sefil, tertemiz bir köylü çocuğu isem şimdide aynıyım…”.
Eserlerinden Seçmeler
Benim O Köyümde Alacağım Var
Varıp gideceğim gine baba yurduna
Benim o ellerde çok alacağım var
Orada tutuldum yar gönül derdine gidem
Benim o yurtlarda çok alacağım var
Ayağıma diken batar ağlardım
Kayış yoktu bele sicim bağlardım
Bulandık suyuydum deli çağlardım gidem
Benim o ellerde çok alacağım var
Köyün sığırını babam yayardı
Yedi gardaş aldığıyınan doyardı
Odaya girdikmiydi dayım guvardı
Benim o dağlarda alacağım var
Orada görmedik baharı yazı
Orada görmedik ördeği kazı
Fakir diye vermediler sevdiğim kızı
Benim o köyümde çok alacağım var
Kızıltuğ’um dönüş oldu geriye
Şimdi bakıyorum da gardaş nerden neriye
Çekeceğim kafayı basacağım mermiye
Benim yama dağlarında alacağım var
Acele etme gönül
Acele etme gönül sonunu bekle
Bakarsın bu devran ne yana döner
Mazilere dalıp ali üzülme sen de
Bakarsın bu devran ne yana döner
Bülbüller sustu mu kargalar öter
Makamdan bilmeze o bile yeter
Bu karlar da erir ali bu kış da biter
Bakarsın bu devran ne yana döner
Yorulmuş kemanım menzile yetmez
Vurup çalmayınan bir adım gitmez
Kara kış kapatır el ayak tutmaz
Bakarsın bu devran ne yana döner
Kızıltuğ’um vefa olur mu elden
İçme suyu olmaz bulanık selden
Seni unutanlar hatırlar birden
Bakarsın bu devran ne yana döner
Sen Gel Diyorsun
Aramıza da girmiş dağlar denizler
Gelemem diyorum (Öf Öf) sen gel diyorsun
Kar yağmış yollara örtülmüş izlerr
Bulamam diyorum (Öf Öf) sen bul diyorsun
Sanma bu sevgimiz sence yaygara
Ne dertler bıraktın (Öf Öf) hep sıra sıra
Sen yoksun ya öyle ıssız Ankara
Duramam diyorum (Öf Öf) sen dur diyorsun
Kızıltuğ’um da baharımı yazımı
Hangi kalem yazmış (Öf Öf) benim yazımı
Dert ortağım da olan dertli sazımı
Çalamam diyorum (Öf Öf) sen çal diyorsun
Dünyamı kararttın ömrümü yedin
Daha benden alacağın kaldı mı?
Dallarımı kırdın güllerim yoldun
Daha benden alacağın kaldı mı?
Söktün bağlarımı yerle bir ettin
Geldin gittin üzerimi yol ettin
Kocattın eskittin belimi büktün
Daha benden alacağın kaldı mı?
Sende benim gibi gazel olasın
O tatlı canından bezen olasın
Bana ne verdin ki geri alasın
Daha benden alacağın kaldı mı?
Kızıltuğ’um yine ummana daldım
Bir vefasız için kavruldum yandım
İliğimi söktün yar canımı aldın
Daha benden alacağın kaldı mı?
Boş gam çekersin divane gönlüm
Yiğidin ardında dağcı çok olur
Alacakargaya kimse taş atmaz
Kekliğin peşinde avcı çok olur
İşitme Ali aldırma Ali
Bir kibrit ateşe vermiş ormanı
Kötü söz çıkarmış söylemiş gelir zamanı
Kesilir mi yüce dağların dumanı
Eser acı poyraz kışı çok olur
Elbet üşüme Ali aldanma Ali
Yiğidin peşinde gezer kötüler
Elden bir şey gelmez bolca zemmeyler
Tavuk kümesini bozar tilkiler
Aslan geldi diye sözler çok olur
İşitme Ali söylenme ali
Götürmeyin beni zaten yorgunum
Ben barışmam adilere dargınım
Yeter ki sen doğru ol sen he KIZILTUĞ'um
Aşığın peşinde sözler çok olur
İşitme Ali aldırma Ali
Sen gittin gideli deliye döndüm
Her gün gözyaşlarım dökerim ali
Ana bacı gardaş bilmez diyorlar
Duydukça içimi çekerim ali
Ana bacı gardaş bizde yoğumuş
Duydukça boynumu bükerim ali
Seni sevenleri yaralı dertli
Şu elin zalımı bizden kıymetli
Keramet sahibiydim güçlü kuvvetli
Yoksa bir kul idin öldün mü ali
Zalım katlimize yazmış fermanı
Daha tüter o tellerin dumanı
Geleceksen di gel tam da zamanı
Yoksa ikrarımdan dönerim ali
O zalımın zulmü bizi yakarsa
Bizi yakıp da karşımızdan bakarsa
Ahirette de elimiz boşa çıkarsa
Tutar zülfükarı kırarım ali
Kızıltuğ’um pire meyil bağladım
Yıllar var ki için için ağladım
Can boğaza geldi küstüm söyledim
Yine senden özür dilerim ali
Gurbet ellerinde adresi kayıp
Ona buna sorar sorar bulurum
Gündüzleri olsa geceler gibi
Yıldızları sayar sayar bulurum
Arar arar bulurum
Sorar sorar bulurum
Ben gülümü bulurum
Ben dudumu bulurum
Ahi bülbül gül dalına konmasa
Bilemedim bu sevdada ne varısa
Paran yok diye vesayitlar almasa
Yüce dağlar yaya aşar bulurum
Arar arar bulurum
Sorar sorar bulurum
Ben gülümü bulurum
Ben dudumu bulurum
Bilemedim yar gönülde ne varışa
Ahi bülbül gül dalına konarsa
İnsanoğlu köle gibi satılsa
Korkma KIZILTUĞ’u satar seni bulurum
Arar arar bulurum
Sorar sorar bulurum
Ben gülümü bulurum
Ben dudumu bulurum
El kadar gönlümün elinde kaldım
Bir gün bir kayadan atacak beni
Her gün başka başka dala konuyu
Bir gün ataşlarda yakacak beni
Beni beni beni beni yakacak beni
Bazı sever okşar bazı darılır
Yar sevmekten ne o ne osanır yorulur
Su bardağı su yo su yolunda kırılır
Bir gün beş kuruşa satacak beni
Su bardağı su yo su yolunda kırılır
Bir gün ataşlara yar yar yakacak beni
Beni beni beni beni yakacak beni
Bazı sıla ister ister bazı gurbet el
Bazı durgun bir göl hay hay bazı coşan sel
Bazı açık hava hey dost bazı esen yel
Bir gün bir çalıya gardaş takacak beni
Beni beni beni beni yakacak beni
KIZILTUĞ duman çökmez engine
Behey gönül düşen var mı dengine
Bir yar yetmez mi de hay hay candan sevene
Deliler içine hay hay katacak beni
Bir yar yetmez mi de yar yar candan sevene
Bir gün ataşlarda hay yakacak beni
Beni beni beni beni yakacak beni
Gedin söylen vefasıza soysuza
Ölenece ben o yarla barışmam
Dönüp bakmam ikrarsıza nursuza
Ölenece ben o yarla barışmam
İkrarsızmış
Vefasızmış
Güz gelmeden duman sardı dağımı
Yağmur sandım dolu vurdu bağımı
Zehir zıkkım etti gençlik çağımı
Ölenece ben o yarla barışmam
O yar ben kara günde terk etti
Saraylarım yıktı yerle bir etti
Ben yanarken söndürmedi seyretti
Ölenece ben o yarla barışmam
Kızıltuğ’um o günleri ararım
Onun olsun saraylarım hanlarım
Mazileri hatırlarım ağlarım
Ölenece ben o yarla barışmam
Bugün seyran ettim bizim elleri
Karga muhtar olmuş köyü beğenmez
Arabı Ermeni zazaca dili
Oturmuş meclise Kürt'ü beğenmez
Tersine akarmış fesat ırmağı
Kibirden gelirmiş onun kaynağı
Vücudunu yara etmiş tırnağı
Uyuz da oturmuş keli beğenmez
Haram lokmayı havada kapan
Helal lokmasına haramlar katan
Bir fareden korkup yedi yıl yatan
Ulan korkak da oturmuş merdi beğenmez
Bilemedim kim kötüdür kim iyi
Merkep diye satıyorlar deveyi
Bir kuru tahtaya vuramaz çivi
Şeytan işi der de feni beğenmez.
Bunda yalan var mı ağalar beyler
Ozanlar her zaman doğruyu söyler
Eli kulağa atan bir türkü söyler
Kimisi de KIZILTUĞ’u beğenmez
Goca dünya elbiseyi değişti
Hangi kumaş geyindiği bellisiz
Bu hanın sahibi nerde uyuyor
Kim geliyi kim gidiyi belirsiz.
Hanı evliyalar hani ya derviş
Dünya benim diyenlerden kim kalmış
Müşterisi ayık bakkalcı sarhoş
Kim satıyı kim çalıyı belirsiz
Kitabı yok kalemi yok defteri yok
Feleğinen konuşursan hesap çok
Bir şehiri var ki gidip gelen yok
Kim ölüyor kim yaşıyor (kalıyor) bellisiz
KIZILTUĞ'um bu sözlerin söylenir
İlim bir çocuktur bir gün dillenir
Kiminle konuşsam aklın beğenir
Kim akıllı kim delidir bellisiz
Sellere yalvardım götürmediler
Denizden kum dedim getirmediler
Ağrılar sızılar yatırmadılar
Ben bu derdi ölenece çekerim
Dağlara yalvardım yol vermediler
Rüzgâra yalvardım yön vermediler
Bülbüle yalvardım gül vermediler
Ben bu derdi ölenece çekerim
Kalmadı cihanda el kadar yerim
Ne lokmana ne tabibe giderim
Kızıltuğ kaderin değişmez senin
Ben bu derdi ölenece çekerim
|
|
|
Yunus Emre |
Yazar: Pervane - 08-20-2018, 11:02 PM - Forum: Alevi Tanınmış Kişiler
- Yorum Yok
|
![](http://aleviyolu.10tl.net/users/aleviyolu/avatars/avatar_1.png?dateline=1534192996) |
Yunus Emre‘nin hayatı hakkında bildiklerimiz son derece sınırlı, bu konuda bilgi ve belge yok denecek kadar azdır. Kendi eserlerinden çıkartılabilen bazı bilgiler, çoğu menkıbevi kaynaklara ait kimi anlatılar ve kimi kaynaklarda rastlanan birkaç bilgi kırıntısı onun hayatı hakkındaki bilgilerimizin esasını oluşturur. En temel bilgimiz ise 13. yüzyılın ikinci yarısı ile 14. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış olduğudur. Risâletü’n-Nushiyye isimli eserinin sonlarındaki
Alıntı:Söze târîh yidi yüz yidi-y-idi
Yûnus cânı bu yolda fidî-yidi
beytinde geçen h. 707/ m. 1308 tarihi, bu eserin telif tarihi olup Yunus Emre’nin bu yılda hayatta olduğunu göstermektedir. Bir mecmuada bulunan ve onun h. 720 / m. 1320 yılında seksen iki yaşında öldüğünü belirten kayıt[1] araştırmacılar tarafından onun ölüm tarihi olarak kabul görmüştür. Böylece h. 638 (m. 1241) yılında doğmuş olmaktadır. Demek ki, Yunus Emre 1241-1320 yılları arasında yaşamıştır.
Yunus Emre’nin doğduğu yıl, Anadolu Selçuklu hanedanı için de sonun başlangıcına denk geliyordu. Azerbaycan’ı, İran ve Irak’ı işgal etmiş olan Moğollar, yönlerini Anadolu’ya dönmüş, buralardaki zenginlikleri ele geçirmek için fırsat kolluyorlardı. Batı’ya doğru gelişen Moğol istilasının ilk önemli etkisi kimi önemli mutasavvıf, bilim adamı ve sanatçıların; sonraları ise geniş Türkmen kitlelerinin Anadolu’ya göçü olmuştur. Mevlana Celaleddin-i Rûmî’nin babası Bahaeddin Veled, bu aydınların en meşhurlarından idi. Bu aydın göçü Konya, Kayseri gibi merkezlerdeki bilim ve sanat dünyasını hareketlendiriyor, geliştiriyor; bu arada pekçok farklı din ve tasavvuf yorumu da Anadolu’da kendisine temsilci buluyordu.
Moğol baskısının önünden kaçıp bilhassa Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yığılan ve çoğunluğunu Türkmenlerin teşkil ettiği kitleler, devletin ekonomik yapısı üzerinde olumsuz etkiler yapmış olmalıdır; zira var olan ekonomik kaynakların bu sefer daha çok insan tarafından bölüşülmesi gerekiyordu. Buna iktidardakilerin kötü yönetimi ve suistimaller, yolsuzluk ve haksızlıklar da eklenince Selçuklu Devleti, ekonomik ve sosyal sıkıntılar yaşamaya başladı; toprak ve vergi düzeni bozuldu. Bu dönemde Türkmenler arasında kimi tarikatler ve farklı İslam yorumları da yayılmakta idi. 13. yüzyılın ortalarında bu ekonomik ve sosyal bozulmaların ortasında, Ortaasya’da yaygın olan Yeseviğe benzeyen Vefailik tarikatine mensup bir şeyh olan Baba İlyas adlı bir zat, etrafında geniş Türkmen kitleleri toplamış; bu kitlelerdeki memnuniyetsizlikleri de örgütleyerek en büyük yardımcısı Baba İshak ile birlikte büyük bir isyan hareketi başlatmıştır. Baba İshak tarafından 1240 yılında fiilen başlatılan isyan sonucu Kefersud, Adıyaman, Gerger ve Kâhta isyancıların eline geçti. Baba İshak’ın emrindeki kuvvetler esas itibariyle Türkmen olmakla birlikte gayrimüslimlerden de onun saflarına katılanlar olmuştur. İsyan kısa sürede Orta Anadolu’ya yayıldı. Ancak Baba İlyas Amasya’da Selçuklu kuvvetleri tarafından kuşatılıp ele geçirildi ve idam edildi. Harekete devam eden Baba İshak kalabalık bir kuvvetle Konya üzerine yürüdüyse de mağlup oldu ve öldürüldü; emrindekilerin çoğu kılıçtan geçirildi, kaçabilen yardımcıları sağa sola dağılıp izlerini kaybettirdiler. Bu harekete “Babaî İsyanı” adı verilmiş, Baba İlyas ve Baba İshak’ın fikirleri başka akımları da birleştirerek Anadolu’daki inanç hareketlerini yüzyıllar boyunca etkilemeye devam etmiştir.[2]
Selçuklu ordusu Baba İlyas ve Baba İshak’ın destekçilerini kılıçtan geçirmiş, kesin bir mağlubiyete uğratmıştır. Ancak Türkmen kitleleri üzerinde büyük etkileri olduğu anlaşılan bu zatların manevi ve fikri etkisini silememiş; isyan, Türkmen kitlelerin Selçuklu hanedanına küskünlüğünü artırmış; devletin ekonomik gücünü sarsmıştır. Bu iç karışıklıklar sınırda bekleyen ve Selçuklu ordusunun gücünden çekinen Moğollar’ın iştahını artırmış ve onların Anadolu’ya doğru harekete geçmelerine sebep olmuştur. Moğollar, İran’daki kuvvetlerinin komutanı Baycu Noyan idaresinde, ilk saldırılarını Erzurum’a yaptılar. 1242 sonbaharında Erzurum’u kuşattılar ve ele geçirdiler; çocuk ve ihtiyar ayırmadan halkı kılıçtan geçirdiler. 1243 yazında Moğol ordusu yine Anadolu’ya saldırdı. Kışı hazırlıklarla geçiren Selçuklu ordusu Sivas yakınlarında Kösedağ’da Moğollarla karşılaştı. Yapılan savaşta Selçuklu ordusu kesin bir mağlubiyete uğradı. Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev Konya’ya çekilmek zorunda kaldı. Moğollar Sivas’ı, ardından Kayseri ve Erzincan’ı kuşatıp ele geçirdiler, halkı çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirdiler; zenginliklerini yağmaladılar, surlarını ve müstahkem mevzilerini yıktılar. Bu ağır yenilgiler sonunda Moğollarla ağır vergiler karşılığında barış sağlandı. Ancak Moğol saldırıları asla durmadı ve hakimiyetleri gitgide arttı. Onların ağır vergi talepleri ancak halk üzerindeki vergi baskısıyla karşılanabiliyor, bu da Anadolu halkını fakirlik ve güvensizlik ortamı içine sürüklüyordu. Selçuklu hanedanı kağıt üzerinde varlığını sürdürmekle beraber esas hakimiyet Moğollarda idi. Selçuklu hanedanın V. Kılıç Arslan’ın 1318’de ölümüyle sona erdiği kabul edilir. Yunus Emre de yaklışık bu yıllarda (1320) ölmüştü. Görülüyor ki, onun bütün hayatı Selçuklu hanedanın çöküş sürecine denk gelmiş, ekonomik ve siyasi sıkıntılar; savaş ve isyanlar içinde yaşamış; türlü dini görüşün cirit attığı Anadolu’da halka sevgi ve hoşgörü; erdem ve dindarlık yolunu göstermeye çalışmış; adeta çölde bir vaha yaratmış, bu yüzden şiirleri yayılmış, sevilmiş; yüzyıllar boyunca da dilden dile aktarılmıştır.
Yunus’un bu gerileme ve çöküş dönemi Anadolusunda nerede doğduğu, nerelerde yaşadığı, neyle meşgul olduğu ve nerede öldüğü de belli değildir. Kaynaklardaki kimi kayıtlar Bolu, Sakarya nehri ve Sivrihisar civarını işaret etmektedirler. Bunlar onun Orta Anadolu’da doğduğunu ve yaşadığını gösterebilir.
Kimi kaynaklarda ümmi, yani okul eğitimi görmemiş bir kimse olarak zikredilse de onun belli bir eğitimden geçtiğini kabul etmek gerekir. “Ne elif okudum ne cim” gibi ifadelerinden ümmi olduğu çıkarılabilse de bu sadece Hz. Muhammed’in ümmiliğine duyulan saygı ve zahiri bilgiye iltifat etmemenin bir yolu olarak kabul edilebilir. “Mescid ü medresede çok ibâdet eyledim” gibi ifadelerinden belli bir seviyede tahsil gördüğü kabul edilmektedir. F. Kadri Timurtaş Yunus Emre’nin tahsilini “büyük bir ihtimalle Konya’da yapmış olduğunu” ifade etmektedir.[3] Mevlana ile ilgili bazı ifadelerinden onunla görüştüğü, sohbetinde ve sema meclisinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Mevlana vefat ettiğinde (1273), otuz iki – otuz üç yaşlarında idi.
Yunus Emre, bir derviş olarak Anadolu’nun doğusuna, İran ve Azerbaycan’a yolculuklar yapmıştır. Kayseri, Sivas, Maraş, Nahçıvan, Tebriz, Şiraz, Şam gibi kültür merkezlerine gitmiş, buralarda tasavvufi fikirlerini yaymaya çalışmıştır.
Yunus Emre’nin evlenip evlenmediğini, çocuklarının olup olmadığına dair de açık belgeler yoktur. Bir şiirinde geçen “Bunda dahı verdin bize oğul u kız çift ü helâl” ifadelerinden onun evlendiği ve oğullarının, kızlarının olduğu sonucu çıkarılabilir.
Yunus Emre, şeyhinin Tapduk Emre olduğunu kimi şiirlerinde ifade etmiştir. “Tapduk’un tapusında kul olduk kapusında” vb. pekçok mısralarından bu anlaşılmaktadır; bir şiirinde de kendisini “Taptuklu Yunus” olarak tanımlamıştır. A. Gölpınarlı, “Yûnus’a Tapduğ u Saltuğ ve Barak’tandır nasîb” mısraından yola çıkarak onun tarikat silsilesinin Taptuk Emre, Barak Baba, Sarı Saltuk şeklinde olduğunu, Sarı Saltuk’un da Seyyid Mahmûd Hayrânî’nin halifesi olduğunu, bu zatın ise Mevlana’ya mensup olup böylece Yunus Emre’nin silsilesinin Mevlânâ’ya kadar uzandığını ifade eder.[4] Yûnus Emre Divanı’nın birkaç yerde Mevlana hakkında saygı ifade eden sözler geçmektedir.
Bazı görüşlere göre Yunus Emre’nin yolu Hacı Bektaş-ı Veli’ye dayanmaktadır. Bu görüşlerin dayandığı kaynaklar, Taptuk Emre’yi Hacı Bektaş-ı Veli’nin halifesi olarak gösterirler. Bektaşi menkıbelerine göre, Hacı Bektaş Anadolu’ya geldiğinde buradaki büyük zatlar arasında Emre adlı birisi de vardır. Bütün Rum erenleri Hacı Bektaş’ın davetine uyup ziyaretine gittikleri halde Emre gitmez. Hacı Bektaş, Emre’yi başka bir yolla çağırıp gelmemesindeki hikmeti sorar. Emre, bir erenler meclisinde kendisine perde arkasından çıkan bir elin nasib verdiğini, o mecliste Hacı Bektaş adlı bir kimse görmediğini söyler. Bunun üzerine Hacı Bektaş o elin bir işareti olup olmadığını sorar. Emre ise elin ayasında yeşil bir ben gördüğünü söyler. Hacı Bektaş elini uzatır. Hacı Bektaş’ın avusundaki yeşil beni görüp şaşıran Emre, üç kere, “Taptuk padişahım!” der. O günden sonra adı Taptuk Emre olur.
Yunus Emre’nin eserlerinde ise Hacı Bektaş-ı Veli’nin adı hiç geçmez. Ancak Yunus’un din ve tasavvuf anlayışı ile Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makalât’ındaki ve daha sonraki Bektaşî tarikatindeki anlayış arasında önemli paralellikler vardır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin anlayışının da önemli ölçüde Ahmed Yesevî’nin anlayışına dayandığı göz önünde bulundurulduğunda, Yunus’un da bu kaynağa bağlanması, en azından aralarındaki kuvvetli etkinin ortaya konulması gerekmektedir.[5]
Yunus’un hayatıyla ilgili ayrıntıları Vilâyet-name-i Hacı Bektaş-ı Velî isimli menkıbevi kaynakta buluruz. Yunus Emre, kendi eserlerinde Hacı Bektaş-ı Veli’den hiç bahsetmemişse de, bu kaynakta onun mistik yolculuğunun başlangıcı Hacı Bektaş-ı Veli ile olan bir görüşmesine dayandırılır. Vilayetname’deki bu kaydı aynen veriyoruz :
“Hacı Bektaş’ın şöhreti her yana yayıldı, her taraftan mürid, muhip gelmeye başladı. Semâ’lar, safalar sürülüyordu, meclisler kuruluyordu. Yoksullar geliyorlar, zengin oluyorlar, murad almak dileyenler, baş vuruyorlar, muradlarına eriyorlardı.
Sivrihisar’ın güneyinde Sarıgöl derler, bir köy vardır. O köyde doğmuş Yunus Emre adlı biri vardı. Bu erin mezarı da gene doğduğu yere yakındır. Yunus, ekincilikle geçinir, yoksul bir adamdı. Bir yıl kıtlık olmuştu, ekin bitmemişti. Hacı Bektaş’ın vasfını o da duymuştu. Gideyim, biraz birşey isteyeyim, dedi. Bir öküze alıç yükledi, vara vara Karaöyük’e geldi. Hünkâr’a, yoksul bir adamım, ekinimden birşey alamadım, yemişimi alın, karşılığını lütfedin, ehlimle, ayalimle aşkınıza yiyeyim, dedi. Hünkâr, emretti, alıcı yediler. Bir iki gün sonra Yunus memleketine dönmeyi kararlaştırdı. Hünkâr bir derviş gönderdi, sorun, dedi, buğday mı verelim, nefes mi? Yunus’a sordular, ben nefesi ne yapayım, bana buğday gerek, dedi. Hünkâr’a bildirdiler. Buyurdu ki : Her alıcın çekirdeği başına on nefes verelim. Yunus’a bunu söylediler, ehlim var, ayalim var, bana buğday gerek, dedi. Bunun üzerine öküzüne buğday yüklediler, yola düşdü. Fakat köyün aşağısına gelince hamamın öte yanındaki yokuşu çıkar çıkmaz, ne olmayacak iş ettim ben, dedi. vilâyet erine vardım, bana nasip sundu, her alıcın çekirdeği başına on nefes verdi, kabul etmedim. Verilen buğday birkaç günde yenir, biter. Bu yüzden o nasiplerden mahrum kaldım. Döneyim tekrar varayım, belki gene himmet eder. Bu fikirle dönüp tekrar tekkeye geldi. Buğdayı indirdi, erenler, dedi, bana himmet ettiği nasibi versin, buğday gerekmez bana.
Halifeler gidip Hünkâr’a bildirdiler. Hünkâr, o iş, bundan böyle olmaz, o kilidin anahtarını Tapduk Emre’ye sunduk. Ona gitsin, nasibini ondan alsın, dedi. Halifeler, Hünkâr’ın sözünü Yunus Emre’ye söylediler. O da Tapduk Emre’ye gitti, Hünkâr’ın selâmını söyledi, olanı biteni anlattı. Taptuk, selâmı aldı, safa geldin, kademler getirdin, halin bize malum oldu, hizmet et, emek ver, nasibini al, dedi.
Yunus, Tapduk Emre’nin tekkesine odun çeker, arkasıyla getirirdi. Yaş ağaç kesmez, eğri odun getirmezdi. Kırk yıl hizmet etti. Günün birinde Tapduk Emre’ye bir neşe geldi, hallendi. Meclisinde Yûnus-ı Gûyende adlı bir şair vardı, ona söyle dedi. Mırın kırın etti, söylemedi. Tapduk, Yûnus dedi, sohbet et, şevkimiz var, işitelim. Yûnus gene söylemedi. Bu sefer Tapduk, Yûnus Emre’ye döndü, Hünkâr’ın nefesi yerine geldi, vakti tamam oldu, o hazinenin kilidini açtık, nasibini verdik, hadi söyle, dedi. Hemen Yûnus Emre’nin gözünden perde kalktı, söylemeye başladı. Söylediği nefesler, büyük bir divan oldu.”[6]
Onun, şeyhinin yanındaki hayatı hakkında menkıbevi kaynaklardakinden başka bir bilgi yoktur. Kırk yıl dergâhta hizmet etmesi, odun taşımasıyla ilgili bir hikayede Taptuk Emre, getirdiği düzgün odunlara bakarak Yunus’a sorar : “Dağda hiç eğri odun kalmamış mı?” Yunus bu soruya şöyle cevap verir : “Dağda eğri odun çok; lâkin senin kapında odunun bile eğrisi yakışmaz!”[7]
Yunus Emre’nin mezarının nerede olduğu da tartışmalı bir konudur. Miladi takvime göre 1320-21 yılında ve seksen yaşlarında öldüğü biliniyor, ancak mezarı konusunda farklı bilgiler vardır. Anadolu’nun muhtelif yerlerinde ona yakın Yunus Emre’ye ait olduğu öne sürülen mezar vardır : Sivrihisar (Sarıköy), Karaman, Ortaköy, Bursa, Kula, Erzurum, Keçiborlu, Sandıklı, Ünye ve Sivas’ta bulunan bu mezarların hangisinin eserlerini konu ettiğimiz Yunus Emre’ye ait olduğu bilinmiyor. Bu konuda birçok tartışmalar yapılmıştır; ancak hem birden fazla Yunus’un olması, hem de çok sevilen kimi zatlar için gerçekte mezar olmayan “makam”ların ihdas edilmesinin sıkça görülen bir uygulama olması bu durumu açıklayabilir. Gönüllerde yaşamayı hedefleyen, ölümü önemsemeyen, “Ölen hayvan-durur âşıklar ölmez” diyerek ölümsüzlüğünü ilan eden bir sûfiye mezar aramak da beyhûde bir uğraştır.
Yunus Emre’ye yakın dönemlerde Âşık Yunus isimli sufiyane şiirler söyleyen bir başka zatın daha yaşadığı, 1439 yılında Bursa’da vefat ettiği bilinmektedir. “Şol cennetin ırmakları akar Allah deyü deyü”, “Sordum Sarı Çiçeğe”, “Dertli Dolap” gibi şiirlerin bu Âşık Yunus’a ait olduğu bilinmektedir. Ancak bu Yunuslar bir süre sonra birbirine karıştırılmış, bilhassa 16. yüzyıldan sonra istinsah edilen Yunus Emre Divanları’nda ikisi aynı kimse zannedilmiştir. Sonraki yüzyıllarda yaşamış Yunuslar da vardır.[8]
<iframe width="878" height="496" src="https://www.youtube.com/embed/w6U-GujYkho?ecver=1" frameborder="0" allow="autoplay; encrypted-media" allowfullscreen></iframe>
___________________________________________
[1]Beyazıd Devlet Kütüphanesi’nde 7912 numara ile kayıtlı yazmada şu ifadeler geçmektedir: “Vefât-ı Yûnus Emre, müddet-i ömr 82, sene 720” (Yunus Emre’nin vefatı, sene 720, ömür müddeti 82). Adnan Erzi, “Türkiye Kütüphanelerinden Notlar ve Vesikalar I”, Türk Tarih Kurumu – Belleten, XIV/53, Ankara 1950.
[2]Ahmet Yaşar Ocak, “Babaîlik”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 4, İstanbul 1991.
[3]F. Kadri Timurtaş, Yunus Emre Divanı, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1980, s. 2.
[4]A. Gölpınarlı, Yunus Emre : Risâlat al-Nushiyya ve Dîvân, İstanbul 1965.
[5]M. Tatçı, Yunus Emre Divanı, Akçağ Yay., Ankara 1998, s. 10-14.
[6]Vilâyetnâme : Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, Hazırlayan : Abdülbâki Gölpınarlı, İstanbul 1958, s. 48-49.
[7]F. Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 3. Baskı, Ankara 1976, s. 267.
[8]M. Tatçı, a.e., s. 16.
|
|
|
Edip Harabi |
Yazar: Pervane - 08-20-2018, 10:37 PM - Forum: Alevi Tanınmış Kişiler
- Yorum Yok
|
![](http://aleviyolu.10tl.net/users/aleviyolu/avatars/avatar_1.png?dateline=1534192996) |
1853 yılında İstanbul’da doğdu. Asil adi Ahmet Edip‘tir. Harabi sonradan şiirlerinde kullandığı mahlastır. Bazı şiirlerinde adı Edip olarak geçer.
Bahriye Birlik kâtibi olan Harabi ömrünü İstanbul ve Rumeli’de geçirmiştir. 17 yasında Bektaşiliğe giren Harabi dünyadan göçüş yılı olan 1917’ye kadar bu yolun sadik bir bendesi ve yılmaz bir savaşçısı olmuştur.
Tasavvufla tasavvuf üstatlarının eserleri ile yakından ilgilenmiş, hece ve aruzla yazdığı veya irticalen söylediği deyişlerle koca bir divan meydana getirmiştir. Yunus’un sevgi ve birlik duygusuna, Nesimi‘nin sertliğine, Kaygusuz‘un hiciv ve istihzasına, Pir Sultan’ın cesaretine bu dünyadaki deyişlerde bol bol rastlamak mümkün.
Harabi bütün Bektaşiler gibi yeniden doğuşa ermiş ve hayatına yeni bir yön vermiştir. Bu doğuş 17 yasında olmuştur:
Alıntı:Berzahtan kurtuldum çıktım aradan
On yedi yasında doğdum anadan
Muhammed Hilmi Dede Babadan
Çok şükür hamdolsun geldim imkâna
Çok genç yasında, Merdiven Köyü Bektaşi tekkesinde M. A. Hilmi Dede Babaya ikrara verip tarikata giren Harabi hayatinin sonuna kadar bu ikrara sadik kalmış, şiir ve nefesleri ile Bektaşi edebiyatının en kudretli ustalarından biri olmuştur.
<iframe width="878" height="496" src="https://www.youtube.com/embed/eSCa0jMH_uo?ecver=1" frameborder="0" allow="autoplay; encrypted-media" allowfullscreen></iframe>
|
|
|
|