Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Türkiye de Alevilik, Antropolojik yaklaşım Aleviliğe nasıl bakıyor
#1
andora Kutusu Ne doğuruyor!!  
Alevilik dışa açıldıkca, içten parçalandı. Eski solcu Aleviler, kendilerini yenileme uğruna Aleviliğe soyunup, siyasal parçalanmanın en yetkin organı olmayı başardılar. 

Antropolojik bir yaklaşımla Alevilik,  Murat Okan: 1970’te Gaziantep/Nizip’te doğdu. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde iki yıl İşletme okudu. Ardından Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümünden 1996’da mezun oldu. Hacettepe Antropolji Bölümünde Yüksek Lisan (1999) yaptı. Halen aynı bölümde doktora çalışmasını yapmakta.

Değerli Site okuyucuları, Murat Okan'nın kendi fotoğrafını buluncaya dek yandaki fotoğrafı koyduk. Saygılar.

Sunuş  
Aleviliği İslamla, Şiilik, Hrıstiyanlık, Samanizim, Manehiezm ve Zerdüşlükle ilişkilendiren dindışı (heteredoks) bir Alevilik yorumuna yönelen çok daha önce yerleşik hümanist, sol ve sosyalist düşüncelerle yorumlamalarda ısrar eden ama öte yandan kültürel olarak  “soy” Türk’lükle özdeşleştiren  nihayet devletle entegrasyonu sağlamaya uğraşan yaklaşım  ve çevreler, toplumsal bir aleniyet kazanan ve kimliğin mahiyeti hakkında karmaşık, belirsiz ve anlaşılmaz bir yol açtılar. Böylelikle Alevilik dışa açıldıkca, içten parçalandı. 

Antropolojik ‘‘bütüncü’’, karşılaştırmalı ve eleştirel sempatiyi öne çıkaran metodolojik yaklaşımıyla Aleviliği ve Alevileri ilgi odağı yapanMurat Okan, bu doğrultuda ‘’Pandoranın Kutusunu’’ açarak sözkonusu ‘’karmaşık’’ içeriği  çözümleme girişiminde bulunuyor.

Yaşadığımız coğrafyada Aleviliğin ‘’Etnopolitik’’ bir kimlik olarak kristaleşmesinden başlayarak geçirdiği değişimlerle dönüşümlerin kopuşsuz bir serimlemesi yapıldıkdan sonra bugünkü parçalanmışlığın alt yapısındaki siyasal, ekonomik ve toplumsal dinamikler üzerinde yoğunlaşıyor.

Aleviliği yok etme pahasına, Alevilik adına her kafadan başka sesin çıktığı, tümü sözlerin yazıya dükülmesiyle ‘’Türkiye’de Alevilik’’ eserinde cesaret dolu antropolojik bir değerlendirme bulacaksınız. Sunuş – Tayfun Atay.

Bu sitede, Murat Okan’nın 1999 yılında Hacettepe Üniversitesi Yüksek Lisan tezinden çıkan Aleviliğin Antropolojik değerlendirmesinden önemli alıntılar yaparak özetlemeye çalışacağız. Türkiye’de Alevilik, her Alevinin, gerek Alevi kökenli gerekse Sünnü kökenli her dernek, kurum ve kuruluşların okuması gereken bir kitapdır.

1980 öncesinde gerçekleşen ‘’sol’’ ve Alevilik yakınlaşmasının bakiyesi sayabileceğimiz dernekler bugünkü Alevi örgütlenmesinin bir ucunda yer almaktadır. Dernekler ve Vakıflar dışında işeret etmemiz gereken bir başka nokta ise günümüz Aleviliği ve Aevilerin üzerinde bir çalışmanın karşılaşacağı çeşitli sorunların varlığıdır. İdeal olarak, Alevilik adına yapılan spekülasyonlar birbirinden farklı, değerlendirmeleri yaşayan  Alevi bireyler üzerindeki etkileri bir yana Aleviler adına ‘’yekpare’’ (monolithic’’ ve ‘’türdeş’’ (homogen) bir topluluktan söz etmenin imkansızlığı karşılaşılan sorunlardan en önemlisidir.

Osmanlı öncesi bir toplum, Kalenderi adı altında Haydari, Nimettulah, Camii Şemsi gibi klasik tasavvuf kollarıydı. (Ocak 1992-XX!!).  Bu heteredoks (dinler üstü) zümrenin inançlarındaki senkretik ‘’bağdaştırmacılık’’ yapının kökleri ise tasavvuf temele dayanmaktaydı.

Senkretik yapının etkisiyle değişik mekanlarda farklılaşmaya uğrayan topluluklar dönemlerini kapsayıcı bir kavram gerekiyorsa bize göre en uygun olanı ‘’Heteredoks Halk İslamı’ dır (Say. 19)

Halk İslamı ve Heteredoksi
İslamın toplumsal düzeyde en önemli özelliği ulemanın yüksek İslamı ile Halk İslamı arasındaki iç bölünmedir. İki kesim arasındaki dozu sürekli artan ve düşen bir gerilim vardır.  (Gellner 1994- 23 ve 24). Yüksek İslamın yazılı ‘’aşırılıklara’’ izin vermeyen tanrı ile kul arasında aracı kabul etmeyen yapısına karşılık ‘’Halk İslamı’’ asıl olarak aracılara dayalı olarak kurumsallaşır. Halk İslamında, kuvetli bir Veli kültünün olmasıdır. Veliler kırsal bölgelerde ve kent yoksulları arasında çeşitli ruhani hizmetler yerine getirler. (Gellner: 26-27)

Yüksek İslam ulema tarafından temsil edilen, devlet tarafından sunulan bir anlamıyla siyasallaşmış olan sistemize bir yapıdır. (Ocak 1996a: 15) İslam’ın Kuran esaslarına sadık olduğunu ve kentli bir karekter taşıdığını belirtikten sonra Türkiye tarihinde bu İslam’ın Ehl-i Sünnet ya da Sünnilik denilen yoruma dayandığını belirtir.  Halk İslamı ise kırsal kesime dayanır, mitolojik kültler ve öğelerle karşmışltır ve kendi içinde Sünni Halk İslamı ve Heteredoks Halk İslamı diye ikiye ayrılır. Gayri Sünni yada heteredoks İslam olarak bilinen yorumlar geçmişte Rafizi, Kızılbaş gibi olumsuz anlamlar yüklenmiş kavramlarla  nitelenmiş olup, bugünse Alevi denilen toplulukları tanımlamak için kullanılmaktadır. İçerisinde Maniheist, Zerdüişti, Buddhist, Şamanist, Gnostik, Musevi, Hrıstiyan ve İslami öğeler bulunan Halk İslamı, Ocak’ a göre (1996:77)  üç boyutta değerlendirilmelidir.

Birincisi siyasal boyutu: Heteredoksi, ortodoksiye karşı olarak siyasal iktidarın desteğinden yoksundur, hatta ona bazı durumlarda mualiftir.

İkincisi toplumsal yönüdür. Ortodoksi, merkezin saray ve ulemanın kentli yorumuyken, heteredoksi çevreye yani konar-göçer ya da yerleşik olan köylü nüfusa dayanır.

Ücüncüsü Teolojiktir.  Ortodoksi sistemize edilmiş, kitabi bir İslam yorumuyken; heteredoksi senkretik, esnek, mitolojik öğelerle beslenmiş, İslam öncesi inançları bünyesinde taşıyan ve bunları sözlü olarak aktarıp bu günlere getiren bir yapı arz eder.

Türk Topluluklarının İslamdan Öncesi Dini Yapısı:
Türk toplumları İslam ile tanışmadan önce Şamanizm ve Maniheizm gibi inanç sistemleri oluşturuyordu. Türkler İslamiyetin tüm özelliklerini doğrudan doğruya Araplardan almamışlardır. İslam medeniyeti, İran’ın kültür merkezi olan Horasan’dan Maveraünnehir’den geçerek geliyordu. (Köprülü- tarihsiz: 21). Eski Türklerde görülen bir başka kült ise Gök Tanrı kültüdür. Gök Tanrı , Yüce Varlık kavramıyla birlikte  düşünülmeli, teolojik ve sistemli olarak kurumsallaşmış kitaplı, tek tarılı inançlarla karıştırılmamalıdır. Gök Tanrı kültü Orta Asya Türk toplumlarında oldukca köklü bir inanç olması nedeniyle etkisini İslamiyetden sonra da devam etmişdir. (Ocak 1983: 32) Hatta, İrena Melikoff kendisiyle yapılan bir söyleşide, Alevilerdeki Hz. Ali kültünün temelinde Gök Tanrı inancının yattığını, bir bakıma Hz, Ali’nin Gök Tanrı yerine geçtiğini belirtir. (bknz Aydın 1997:32). Melikoff’a göre Buddha inancının Uygur Türklerinde oldukca yaygın olduğunu, hatta 13. yüzyılda Anadoluya yönelen Türkler arasında Buddhacı Uygurlar olduğunu belirtiyor. Çok eski tarihlerde, ikinci, üçüncü yıllarda Hunlar arasında, altıncı yüzyılda Göktürklerde, Buddhizimin görüleceği ise Ocak (183:37-38) kaydetmektedir.
Ocak (1983:43) Buddhist menkıbelerinin İslamiyetin kabulunee kadar halk arasında çok yaygınlık kazandığını ve İslamiyetin kabululüyle birlikte Ahmet Yesevi ve benzeri velilerin şahsiyetlerine uyarlanarak evliya menkabesi haline dönüşdürüldüğünü belirtir.

Maniheizm:
Manheizmdeki ana düşünce, iyilik ile kötülük arasındaki karışıtlıktır. (Challaye 1994: 107) Zerdüşti, Buddhisti barındıran Maniheizim bu niteliğiyle, eklenmek istenen dinler tarafından karşı gelinmiş ve o nedenlede ortaya çıktığı yerde baskı altında kalmışdır. Nitekim, Maniheizmin temelini oluşturan ‘’ağızın mühürü,  elin mühürü ve kalbin mühürü’’ Aleviliğin temel prensiplerinden olan ‘eline, beline, diline hakim ol’’ ahlakiyle örtüşmektedir.

Türler ve İslamiyet:
Bir topluluğu antropolojik açıdan incelerken, hasssiyet gösterilmesi gereken noktalardan biri de, o topluluğun tarihi kökenleri ve günümüze gelişinde geçirdiği önemli evreleri dikkate almak olmalıdır.

Bugün çoğu araştırmacı arasında, Alevilik olarak adlandırılan düşünsel, ahlaki ve toplumsal bağın kökenlerinin göçebe Türklerin İslam ile ilk karşılaştıkları zamanlarda aranmasına yönelik bir ortak anlaşma vardır. Buna göre, Türkmen boylarının göçebe hayatları ve onalrın Şamanist ritüelleri, düzenli ve yerleşik bir hayatı gerektiren Sünni İslami uygulamalarla çelişmektedir.

Onuncu yüzyılda Türkmen boyları nüfuzu artıran İslami etki, özellikle Tuğrul Bey’in Abbasi halifesiyle kurduğu bağla gücünü daha da pekiştirmiş olmalıdır. (Cahen 1992:7). Türkmen boyları uzun zaman alan bir süreç sonunda Müslüman oldu. Fakat Türk’lerin algıladıkları ve hayatlarına geçirdikleri Müslümanlık tarzı, Ortodoks Sünni İslama pek benzemiyordu. İslamiyeti kendi yaşam biçimlerine uygun şekilde algılardılar.

Babailer İsyanı:
Onüçüncü yüzyılda Moğol istilasıyla  birlikte İran’dan, Hündistan, Azerbeycan, Suriye, Irak, Mısır ve Anadoluya göçler başladı. Bu göçlerin içinde Kubrevilik ve Suhrevilik gibi Sünni tarikatlara mensup olan dervişler olduğu gibi; Yesevilik, Vafailik, Haydarilik gibi Sünni olmayan tarikatlara mensup kişilerde vardı. (Türkiye’de Alevilik: 56).  İsyanın Selçuklu güçleriyle bastırılıp başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Anadoluya dağılan dervişler, inanç ve düşüncelerini Anadolu’da yaymaya devam ettiler. Bunlar arasında isyana katılması ve Babai harekatının tarihsel öneminin devamı ve Aleviliğin en merkezi ve efsanevi kişiliklerinden biri olacak Hacı Bektaş Veli’dir.

Cem Töreni:
Cem töreninin tarihsel ve kültürel kökeni ise, İslam öncesi dönemde konar-göçer Türk zümrelerinin Ahmed Yesevi’den beri kadın erkek ortaklaşa yaptıkları ayine dayanmaktadır. Bu ayine onaltıncı yüzyılda Safavi hükümdarı İsmail (Şah Hatayi) tarafından Şii İslami öğeler, Hz Ali kültü, Oniki İmam kültü, Kerbela kültü girmiştir. Törene ‘’Ayini-Cem’’ adıda yine bu dönemde verilmiştir.  (Ocak 1996 b:253)
______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping