Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Ortodoks Solcular Aleviliği Kirletiyor
#1
Marks ve Engels'in Felsefesini Anlamadan yola çıkan Ortodoks Solcular şimdide Aleviliği Kirletmeye başladılar

Bilindiği üzere sosyalizm Avrupa'da sanayileşme sürecinden çok önce 18. yüzyılın ortalarında başladı. Az gelişmiş ülkelerde sol harekat 1960'larda patladı. 1848’de Karl Marks ve Friederick Engels’in “Communist Manifesto”sunun sadece devletcilik yönünü ele alarak farklı farklı yorumlarla sosyalizm ve kominizmi savunma silahı olarak kullandılar. Burjuvazi ve özel mülkiyat sistemini proleterya devrimiyle ortadan kaldırıp yerine  sınıfsız ve devletsiz bir toplum oluşturmak istemişlerdi. Oysa, manifestonun sosyolojik ve sosyo-iktisadi yönününe kimse bakmakta yarar bile görmedi veyahut gerek duymadı. Değişen toplumlarda hayal edilen sistemin yaratacağı son zamanlarda yaşanan küresel ekonomik krizle gelen sosyolojik bunalım kimsenin aklına bile gelmedi. Oysa, Marks'ın  Kominizm Manifestosu bunu 160 yıl önce kestirmişti.

Türkiye'de 1965'lerden sonra başlayan harekatla, Türkiye'nin üretim sanayisi olmayınca Demirel dönemi 25 cent Amerikan dolarına ihtiyacı olduğu dönemde ihraç edecek birşey bulamayınca, manifestonun öngördüğü şekilde ekonomide devrim yapma yerine işci, köylü ve emekci sınıfın üretim gücünü emperyalist batıya peşkeş etmeye başladı.  

Sosyalizm, sol ve solculuk bu dönemde kimlik arayışı içinde çırpınarak, ezilen proleterya sınıfını emperyalislere karşı savunma hakkını kendinde bulan kitleler sözde sol harekatın sözcülüğüne soyundular ve devlet sisteminin de koruyucusu oluverdiler. Devlet ve devrim arasındaki farkı çözmeden ikisini de aynı kulvarda yürütmeye çalışan sosyalitsler milliyetcilik kavramıylada karıştırıp emperyalizme büyük koz verdiler.  

1968'de dünya solu ezilmiş,  dışlanmış emekci ve halk sınıflarının haklarının arandığı yıl olarak bilinir. Tabi ki, diğer tarafdan emperyalist sistem, solun bu kadar acemi ve dağınık bir yelpazede olmasından hareket ederek örgütlenmesini frenlemek için solun fraksiyonlaşmasında ne gerekiyorsa cüzdanların ağzını açarak sosyalizmi savunanları sosyalistlere karşı, milliyetcileri de sosyalizme karşı örgütleyerek bilinçli sol devriminin evrimleşmesini önlediler. Sonuçda 70'den fazla hızlı solcu fraksiyonu ortaya çıktı.

12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbesi tamamen sol ve sosyalizmin dağılması için kurulmuş bir tezgahtı. Sol bunu bile anlamadan kendi can derdine düştü, zaten parçalanmış olan örgüt tamamen dağıldı. Sosyalizmin refaha kavuşma umutları Sovyet'lerin dağılmasıyla da tamamen söndü. Özgür sosyalizmle, Sovyetci yani ezberci sosyalisler tam bu noktada şaşkınlık ve dağınıklığın verdiği sarhoşlukla, bir bölümü çıkış yolunu dinde arayıp din ve imana döndü, bir kısmı etno-kültürel arayış içerisinde farklılaşmayla, Türk'lük, Kürtlük, Çerkez, Abaza gibi milliyetcilik ve ülkücülük falan derken alevi kökenli solcularda aleviliği bir üst veya alt kimlik gibi arayış içine girdiler.

Birtakım solcular soldan paye çıkararak, Karl Marks ve Engels'in savunduğu  "emperyalist sistem"  kendi içinde sosyolojik bunalım yaşayacak kapital daha güçlenecek, proleterya zayıf düşecek sözlerini hiçe sayan solcular son zamalarda emperyalist düzenin yarattığı küresel sorunlarla beraber gelen sosyolojik boşluğu görmezden gelerek sosyalizmin kapsam genişletilmesinden korkup, kendi düşüncelerinin bile tozlandığını inkar ederek başkaları gelip sosyalizmi ellerinden alacak korkusuyla katı ve doğmatik tavır aldılar. Tekrar örgütlenme yerine, Neo-liberal (dönek) solcular, din ve iman yolunu seçerek farklı kıyafetler giymeye başladılar. Böylece, Türk millyetciliği, Kürt milliyetciliği gibi düşüncelerle sosyalimzin dokusuna yakışmayan ortodoks bir tavırla solu kirletmeye hala devam etmekteler. Sol son günlerde kendi içinde hasaplaşma yapmakta ve tekrar birlik kurmamak için kişisel egomanya kurtulma hale gelmiştir. Değiş ve örgütlü birleşimi kabul etmemek için de son gücüyle direnmekte. Nasıl mı diye düşünmeye gerek var mı bilmem ama ben bildiklerimi yazayım.

Son zamanlarda dünya bir eknomik kaos içine sokularak küresel taşınabilir sermaye, az gelişmiş ülkeler üzerinde çıkar yatırmları yaparak sermaye dağılımını, küçük sermayedarları öne sürmekle adeta sermaye bolloğu yarattı. Her önüne gelene insan ömrü boyunca borçlar vererek sermayesini polorize etti. Böylece, güçlü sermayedarlar kendlerine rakip küçük kuruluşları yok etmek üzere kozmik ekonomik kriz yaratıp, emperyalist sistemin daha da güçlenmesi için hemen hemen tüm ülkelerde  "sermayenim sermayesizliği" krizini yaratıp, işcinin, emeklinin, küçük burjuvazinin dahi ömür boyu biriktirmiş oldukları mevduatlarına göz dikip iflas eden edene... Görülen o ki, kapitalist dünya dahada güçlenmek hevesiyle kendisini yenilemeye gitmiştir. Çoğu emperyalist ülkeler devlet bütçesini açarak, iflas edenlere çorba parası gibi yardım elini uzatıp. yine işci, köylü, esnaf ve doğal halka yatırım yapacağı tassarufları kapitalist düzenin güçlenmesi için harcamaya başladı. Sonuç şimdiden belli. Emperyalist sistem kendini yenileyerek daha güçlü daha sistematik bir hırs ve sömürü düzenenine devam edecek...

Diğer tarafdan sol kesim adeta bu durum karşısında gözleri bağlanmış ve düşüncesinin düşmanı haline gelmişdir. Kendi içindeki hesaplaşmalarla sol kesim adeta kökten dincilere prim çıkarmaya devam etmekteler. Solu bir tarafa bırakarak, ikinci Cumhuriyet'cilik, Atatürk ve Kemalist diye farklılık yaratmakla Atatürk ilkelerinin içinide boşaltıyorlar. Sosyalizmi anlamadan solculuk yaptıkları gibi Atatürk ve Kemalist düşüncesini de anlamadan Atatürk düşmanlığı yapıyorlar. Tabi ki, bu dogmatik harekatda Fetulah Gülen Hoca'nın işini dahada kolaylaştırdı ve Türkiye'ye AKP gibi bir iktidarı oturtu verdi.

Sol ve solcular 1970 ve 1980 yıllarında en hızlı Atatürk'cü ve devletciydiler. Hepimiz biliyoruz, 1971 ve 1980 darbesi solun canına okudu ve bizim solcular hala devletciliği elden bırakmayıp "ulus devleti mi" yoksa "sosyal hukuk devleti mi" olsun, onun bile ayrımını yapmakda şaşırmış durumdalar. Bu arada Atatürk veya Kemalizm ayrımı yapmakla Atatürk düşmanlığı yapmakdan da geri kalmadılar. Devrim uyksundan henüz uyanmadan, kendi ideolojileri kendilerinin düşmanı haline geldi. Çoğu doğmatik solcular, ideolojik kavram sarhoşluğuyla devrimi önce kendi aileleri üzerinde yaptılar. Ortodoks inaçlarını savunarak eşler arasında doğan ideolojik farklılıklar çoğu aileleri parçaladı, yıkılan aile birimleri boşanmalar seliyle devam etti.

Senelerce devrim dediler. Devrimi anlamadan devrimcilik yaptılar. Devrim mi? Gelin bakalım Atatürk ne devrimler yaptı: 600 yıllık babadan oğula kalan aile hanedanlığı olan Osmanlı halifelik sistemini yok etti; coğu ulusların özümsediği halk yönetim sistemi olan Cumhuriyeti getirdi; toprak reformu yapıp köylüye değer verdi; 500 yıldan beri yok olmuş bir ilk yaparak kadın haklarını geri verdi; DİNDE REFORM yapıp Arapca olan Kuran'ı Türkçe'ye çevirdi; Cumhuriyet karşıtları olan tekke ve zaviyeleri kapatıp tarikat şeyhlerini yasakladı; Arap alfabesini kaldırıp yerine modern alfabe getirdi. Türkçe'yi Fars ve Arapca etkisinden kurtarmak için dilde reform yaptı; yine Arap kıyafeti ve Rus özentisi olan fesi kaldırıp kıyafet devrimi yaptı.... daha sayalım mı??

Peki solcular ne yaptı? Kendi içinde üstünlük hesaplaşmasıyla, kendi kendini ayaktan vurup epileptik sindromu yaşayan bir hasta durumuna düştü. Aymazlığın içinden çıkamadığı bir hücreye kapattı kendini ve Marksist düşüncesinin kayıp olacağından korkarak ortodoksiye sıkıca sarılmış durumda. Marks'ın sosyolojik bunalım kavramını anlamadan siyasal kavramı doğmatik bir şekilde elden bırakmayarak, kendini başka yerlerde arayıp solu kirletmeye devam ederek yenilik arayışları içinde neol-iberalizmi  yani solda dönekliği yarattı. Ne solcu kalıyor nede liberal oluyor. Gerçekde bu gün Marks ve Engels yaşamış olsaydı böylesi solcuları sol saflarından şiddetle kovarlardı. Günümüzde Türkiye ve Türkiye dışında yaşayan solcular büyük bir korku ile ortodoks dayatmasından ayrılamayan dayatmacı ve  egofobi yaşayan bir siyasal-psikoz hastasıdır..      

Hoşca kalın, hakca kalın, dostca kalın  -  Veyis Haydardedeoğlu
______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping