Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Dersim Katliamı (1937-1938) - Alevi Katliamı
#1
seyit736.jpg

4 Mayıs 1937/1938 Dersim Soykırımı,
Katliamın öncesinde neler yaşandı?

isyana-katliama-5-kala-listelist-600x410.jpg

İsyanın ya da katliamın ya da olayların (artık siz ne derseniz o) hemen öncesi: 1925 yılında gerçekleşen Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra Dersim’i de kapsayan bölgede sıkı yönetim ilan edilir ve bu sıkı yönetim 1927 yılında kaldırılır. Bunun yerine Elazığ, Diyarbakır, Van, Urfa, Hakkari, Bitlis, Siirt ve Van’ı kapsayan “Umumi Müfettişlikler” (bir çeşit olağanüstü hal valiliği) kurulmaya başlanır.

ne-ola-ki-bu-umumi-mufettislikler-dersen...00x421.png

Tarihçilerin yorumuyla, Osmanlı’dan devralınan bu “bölgesel valilikler”, sivil, asker ve yargı üzerinde kesin otoriteye sahip yönetimlerdir. Vali olan zat-ı muhterem, aynı zamanda suçlama makamıdır (yani savcı), ek olarak hakimleri de denetleme yetkisi vardır. Ulus devletin oluşturulma sürecinde böyle bir yönetimin tercih edilmesinin sebebi, merkezi otoriteyi güçlendirmek, ortaya çıkabilecek yerel yönetim girişimlerini (adem-i merkeziyetçilik) engellemektir. İşte bu umumi müfettişliklerden birisi de Dersim’e kurulur.

Yasal sürgün: İskan Kanunu

yasal-surgun-iskan-kanunu-listelist-600x418.png

Bu sürecin en önemli adımlarından birisi de sürgünü yasal hale getiren İskan Kanunu. Bir maddesi şu şekilde mesela:
Madde 13/3: Türk ırkından olmayanların, serpiştirme suretiyle köylere ve ayrı mahalle veya küme teşkil edilmeyecek şekilde kasaba ve şehirlere iskanları mecburidir.

Amaç, homojen bir topluluğu belli bölgelere dağıtarak zaman içinde asimile etmek, baskın kültüre, devlet kültürüne uyumlu hale getirmektir. İskan Kanunu ve Tunceli Kanunu, ileride binlerce kişinin ölmesine sebep olacak kanlı sürecin iki hukuki boyutu oldu.

hukukun-hukuki-olarak-katledilmesi-tunce...00x430.png

Tunceli Kanunu 25 Aralık 1935’te çıkarılır ve Dersim adı Tunceli olarak değiştirilir. Konuya devam etmeden burada bir parantez açalım ve Tunceli Kanunu nedir, ne değildir, birkaç şey yazalım. En önemli yanlarından birisi, savcılık makamının sanıklara neyle suçlandıklarını söyleme zorunlulukları yok. Normal şartlarda iddianamelerin sanıklara tebliğ edilmesi gerekirken Tunceli Kanunu’na göre sanıklara iddianame verilmez. Sonuç olarak, idam cezasına çarptırılan mahkumlar bile neyle suçlandığını bilmez. Sanıklar avukat tutamazlar, tercüman bulunduramazlar. Davalar çok kısa süre içinde başlar ve biter, en önemlisi de verilen hüküm kesindir. En can alıcı taraflarından birisi de, bu kanunun geriye doğru da işletilebilmesiydi.

“Kürt”ü “Dağ Türk”ü yapan kişi: Abdullah Alpdoğan

kurtu-dag-turku-yapan-kisi-abdullah-alpd...00x413.png

Tunceli Kanunu’nu takiben 6 Ocak 1936’da da Dersim merkezli 4. Umumi Müfettişlik kurulur ve başına da süper yetkilerle donatılmış Korgeneral Abdullah Alpdoğan atanır. Böylece  tüm yetkiler Alpdoğan Paşa’da toplanır. Hemen ardından da alınan karar gereği Dersim’in çevre il ve ilçelerle tüm bağlantısı kesilir, buralara giden yollar kapatılır. Stratejik yerlerde kışla ve karakol inşaatlarına başlanır. Ama asker burada sadece karakol ve kışla yapmaz, devletin onlara verdiği yetkiye dayanarak çeşitli taciz-tecavüz vakalarına da bulaşır. Bu noktaya kadar herhangi bir taşkınlık göstermeyen, isyan  etmeyen (ama askerin içlerinde olmasını da sindiremeyen) aşiretler, bu noktadan sonra öfkeyle isyan ederler. Bu öfkeden de ilk olarak, ulus devletin o dönemki en önemli sembolleri olan karakollar, kışlalar ve köprüler nasibini alır.

21-mart-1937-tum-olaylar%C4%B1n-kivilcim...00x394.png

21 Mart 1937: Tüm olayların kıvılcımı

Mevsim şartlarından dolayı ara verilen kışla ve karakol inşaatlarına Mart 1937’de kaldığı yerden devam edilir. Bunu takiben karakol baskınları da tekrar başlar. Binlerce kişinin ölmesine sebep olan olayların başlangıcı ise, 1937 yılının 21 Mart gecesinde (bazı kaynaklarda 20 Mart ya da 22 Mart gecesi) Harçik Suyu üzerindeki tahta köprünün (halkın işçi olarak çalışarak yaptığı köprünün) Demenanlılar ve Haydaranlılar tarafından yakılmasıdır.

Devletin satın aldığı aşiretler

devletin-satin-aldigi-asiretler-listelist-600x417.jpg

Seyit Rıza’nın oğlu Bıra İbrahim, babası adına askeri harekatın durdurulmasını talep etmek için Hozat Köyü’ne gider. Dönüş yolunda Kırğan aşiretine bağlı Deşt Köyü’nde misafir olduğu bir evde uykusunda öldürülür. Yazılanlara bakılırsa cinayeti örgütleyenler, Alpdoğan Paşa’nın adamı Binbaşı Şevket ve adamlarıdır. Hükümet karşıtı aşiretler de misilleme yaparak Kırğan aşiretinin merkezi olan Sin bucağına ve buradaki karakola baskın düzenlerler. Anlaşılan o ki, bazı aşiretler de devlet tarafında savaşmakta, Paşa’nın emriyle cinayet işlemektedirler o dönem.

Cumhuriyetin kahredici orduları tarafından mahvedileceksiniz

cumhuriyetin-kahredici-ordulari-listelist.jpeg

4 Mayıs 1937 tarihinde bildiriler atılır uçaklardan. Şunlar yazar bildirilerde: “Sizi ayaklandırmaya çalışan zavallıları Cumhuriyet hükümetine teslim ediniz veyahut onlar kendileri teslim olmalılar. Bu takdirde cümleniz masum kalacaksınız. Teslim edilenler veya kendiliğinden teslim olanlar dahi Cumhuriyetin adil muamelesinden başka hiçbir şey görmeyeceklerdir. Aksi takdirde, yani dediklerimizi yapmazsanız, her tarafınızı sarmış bulunuyoruz. Cumhuriyetin kahredici orduları tarafından mahvedileceksiniz.” Aynı tarihte Bakanlar Kurulu da gizli bir karar alır. Kararda “Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar veremeyecek hale getirmek, köyleri kamilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür.” denmektedir.

Sabiha Gökçen’in sahneye çıkışı

sabiha-gokcenin-ortaya-cikisi-listelist-600x384.jpg

Nisan ayı boyunca hem askeri birliklere baskınlar sürer, hem de direniş. Direnişçilerin Mayıs ayı başında Mazgirt Köprüsü civarındaki birliklere saldırmasından sonra, aralarında Sabiha Gökçen’in de bulunduğu 15 uçaklık bir filo Zel, Kırmızı Dağ ve Yukarı Bor çevrelerini bombalar. 8 Mayıs’ta Genelkurmay’ın emriyle saldırı başlatılır. 19 Mayıs’ta 25. Alay, Nazımiye-Kırmızı Dağ-Sin-Karaoğlan hattına ulaşır. Ay sonuna doğru ordu, Bahtiyar aşiretine bağlı köylere baskın düzenler ve önceden boşaltıldığı görülen köyleri yakar. Haziran başında da Haydaran, Dermenan ve Yusufanlılar’ın bir kısmı teslim olur.

Ordu “tenkil” kavramının hakkını veriyor

ordu-tenkil-kavraminin-hakkini-veriyor-l...00x413.png

Ordu, daha da ilerleyerek Zel, Bokir, Sıncık ve Aziz Abdal Dağları’nı işgal eder. Direnen köyler yakılır, sürülere el konulur. Yine Haziran (veya Temmuz) ayında Tujik Dağı’nı da işgal eder ordu ve İksor Vadisi’ndeki sığınaklarda bulunan sivilleri kadın, çocuk demeden katleder. Mağaraların girişi betonla kapatılarak ya da mağara girişinde ateş yakılıp dumanın mağaraya dolması sağlanarak binlerce kişi yok edilir. Bir umut canımı kurtarırım diye dışarı çıkanlar ise vurulur.

Alişer ve eşinin kesik başları Alpdoğan’ın masasında

aliser-ve-esinin-kesik-baslari-alpdogani...telist.jpg

Dersim direnişinin Seyit Rıza’dan sonraki en önemli lideri Alişer ve eşi, Seyit Rıza’nın satılmış yeğeni Rayber (Rehber) tarafından öldürüldüğünde tarih 9 Temmuz 1937’dir. Alişer ve eşinin kesik başları Alpdoğan Paşa’ya gönderilir. 17-18 Ağustos’ta da çarpışmalar gerçekleşir. Bu çarpışmalarda bin kişi öldürülür. Öldürülenler arasında Seyit Rıza’nın ikinci eşi, büyük oğlu ve üç torunu da vardır. 28 Ağustos’ta direniş önderlerinden biri olan Sahan, Rayber’in çete elemanı Hıdır tarafından öldürülür. Onun kesik başı da Alpdoğan’a gönderilir. Ardından Sahan’ın lideri olduğu Bahtiyar aşireti kırıma uğrar, sağ kalan aşiret mensupları da Seyit Rıza’nın aşiretine katılırlar. Sahan’ın ölmesiyle Rıza yalnız kalır. Direnişe çağırdığı tarafsız aşiretler Rıza’nın çağrısına kayıtsız kalırlar. Bu cinayet, bir anlamda Dersim direnişinin de sonunu getirir.

“Alpdoğan’ın tarihi başarısı”

alpdoganin-tarihi-basarisi-listelist-600x557.png

Seyit Rıza’nın yakalanması konusunda rivayetler muhtelif. Erzincan’a giderken yakalandığı, kaçma girişimi olmadığı, Erzincan’da jandarmaya kendi isteğiyle teslim olduğu, Erzincan valisiyle görüşmeye giderken tutuklandığı iddialar arasındadır. O dönemi bizzat yaşayanların anlattıklarına bakılırsa Seyit Rıza, Erzincan yolunda yakalanır. Herhangi bir kaçma girişiminde bulunmaz. Bu olayı dönemin politikacıları “Alpdoğan’ın tarihi başarısı” olarak tanımlarlar.

Tatil matil dinlemeyip idam kararı verecek mahkeme açtırmak

tatil-matil-dinlemeyip-idam-karari-verec...95x600.jpg

Rıza’yla birlikte 72 kişi Elazığ’da “yargılanır”, 7 kişi idama mahkum edilir. Seyit Rıza’nın yargılanma süreciyle ilgili olarak dönemin emniyet müdürü İhsan Sabri Çağlayangil yıllar sonra şunları söyler: “Şükrü Sökmen Süer, Atatürk döneminin ünlü emniyet müdürlerindendi. Bir gün beni çağırdı. ‘Atatürk, Diyarbakır’da Singeç Köprüsü’nü açmaya gidecek. Dersim harekatı bitti. Beyaz donlu 6 bin doğulu Elazığ’a dolmuş. Atatürk’ten Seyit Rıza’nın hayatını bağışlamasını isteyecekler. Beyaz donluların Atatürk’ün karşısına çıkmasına meydan vermeyelim.’dedi. Şükrü Sökmen Süer’in yanından ayrılır ayrılmaz hemen hazırlığımı yaptım. Cumartesi günü Elazığ’a yetiştim, emniyet müdürü İbrahim Bey’e gittim. Savcı için ‘Kural dışı bir şey yapmaz, mümkün değil.’ dedi. Savcıya gittim, durumu kendisine anlattım. Bu konuda Adalet Bakanlığı’ndan şifre aldığını, ama mahkemenin cumartesi tatil olduğunu, tatilde çalışıp karar almanın mümkün olmadığını bana bildirdi ve ekledi: ‘Ben mahkemeyi etkileyemem.’ Halbuki biz mahkemenin, kararını Atatürk gelmeden vermesini istiyorduk.” Savcı böyle söyleyince onun istifa etmesini sağlarlar ve yerine tatil matil dinlemeyen bir savcı atarlar.

“Beni oğlumdan önce idam edin”

beni-oglumdan-once-idam-edin-listelist-600x452.jpg

İdama mahkum edilen 7 kişi, 15 Kasım’da Elazığ Buğday Meydanı’nda apar topar idam edilirler. Seyit Rıza’ya idam edilmeden önce son isteği olup olmadığı sorulur. Azıcık parasının ve saatinin oğlu Reşik Hüseyin’e verilmesini ister. Onun da idama mahkum edildiğini öğrenince bir ricada daha bulunur ve der ki “Beni ondan önce idam edin.”. Bu ricası da yerine getirilmez ve oğlu Hüseyin, Rıza’dan önce idam edilir. Seyit Rıza cezanın infaz edileceği meydana çıkarıldığında oratlıkta kimseler yoktur ama o, bomboş meydana sanki doluymuş gibi şu sözlerle seslenir:
Evladı Kerbelayıh
Bihatayıh
Ayıptır, zulümdür, cinayettir…
İdam sehpasına doğru yürür, ipi boynuna geçirir ve sandalyeyi tekmeler. İdam edilenlerin bedenleri, Elazığ sokaklarında teşhir edildikten sonra gömülür.

Kılavuz kitap öncülüğünde yeni katliamlar

kilavuz-kitap-onculugunde-yeni-katliamla...00x428.jpg

İdamlarla birlikte 1937 yılı direnişi sona erer. Olaylar, 1938’in henüz ikinci gününde, yani 2 Ocak’ta, valiliğin Munzur-Merho-Mercan dereleri arasındaki bölgeyi ve Kalan Deresi havzasını boşaltma kararı üzerine yeniden başlar. Bu sefer ordu hem daha tedbirli, hem de daha deneyimlidir. Bir “kılavuz kitabı” bile vardır: “Tunceli bölgesinde yapılan eşkıya takibi hareketleri, köy arama ve silah toplama işleri hakkında kılavuz.” Bu kılavuz tenkil hareketi için tecrübeyle sabit bilgiler içeriyordu. Örneğin, “Köyde eşkıya araması” bölümünün 6. maddesinde “Silah atan köy yakılmalıdır” ifadesi geçer. Madde 7’de de bunun nasıl yapılması gerektiği yazılıdır: “Damlar taş ve topraktan ibaret olup yalnız tavan ve direkleri ve ağaç dalları vardır. Bunları yakmak güçtür. Ancak dam üstünden bir kısım toprak atılarak ağaçlar meydana çıkarılır. Toplanacak odun ve çalılar burada yakılmak suretiyle bina ateşe verilir. Oda kapısından içeriye odun yığarak ateşleme sureti ile genişletilir.”

Boşaltılıp yakılan onlarca köy

bosaltilip-yakilan-onlarca-koy-listelist-600x437.jpg

10’a yakın asker, Mansul Uşağı Köyü’nde, aşiretlere bağlı kişiler tarafından öldürülürler. Bu olay ordu tarafından ikinci harekatın nedeni olarak görülür. Çevre illerden alınan asker desteğiyle harekat 11-12 Haziran’da başlar. 22 Haziran’a kadar ordu, Koçan aşireti direnişçilerini Ali Boğazı’na sığınmak zorunda bırakır. Bunu takiben uçaklar Ali Boğazı’na bomba yağdırır. İlerleyen süreçte Şeyhan ve Yukarı Abbas aşiretleri de Koçanlılar’ı desteklemek için direnişe geçerler. Direniş tüm Dersim’e yayılır, sivil halk da baltayla, kürekle direnişe destek verir. Ordu bu direnişi de sert bir şekilde bastırır.Haziran sonuna kadar tam 60 köy başaltılır ve yakılır.

Ağıtlara konu olan ölümler

agitlara-konu-olan-olumler-listelist-422x600.jpg

emmuz ayı içinde de ordunun saldırısı sürer, direnişçilerin imhası için mağaralar abluka altına alınır. 19-25 Temmuz arasında, İç Dersim denilen yerde ağıtlara bile konu olacak kadar ağır bir çarpışma gerçekleşir, 216 kişi ölür. Ordu Laç Deresini de ele geçirir, direnişi kırar. Mağaralar ve kayalıklar kuşatılır, mağaraların içindekiler öldürülür. 30 Temmuz’a kadar tüm bölge askerler tarafından abluka altına alınır. Kuşatılan bölgelerde 100’den fazla direnişçi öldürülür.

Binlerce kişinin yerinden yurdundan edilmesi

binlerce-kisinin-yerinden-yurdundan-edil...00x413.jpg

10 Ağustos’tan itibaren Dersim’in her tarafında aynı anda bir harekat başlatılır. Amaç, girilmedik hiçbir yer bırakmamaktır. Böylece binlerce kişinin başka illere nakil (sürgün?) süreci de başlar, Dersim içindeki bazı bölgeler yerleşime yasaklanır. 12 Ağustos’ta bir uçak filosu Ali Boğazı’nı tekrar bombalar. Ertesi gün meydana gelen çatışmalarda Kırmızı Dağ civarında 300 kişi öldürülür. Yine bu harekatta hayvan sürüleri de alıkonulur. 14 ve 15 Ağustos’ta da ölümler devam eder. Batı illere nakledilmek üzere toplanan 149 kişi öldürülür. Ordu, Deşt yöresindeki köylerde yine direnişle karşılaşır. Hem direndikleri, hem de direnişçilere yataklık ettikleri gerekçesiyle bu bölgedeki köylerde 395 kişi öldürülür. Yine aynı gün Hiç ve Zımek köylerine baskın yapılır, Çukur ve Pah civarına yapılan baskınlarda çok sayıda Haydaranlı öldürülür. Harekat, binlerce kişinin batıda belirlenen illere sürgün edilmesiyle 31 Ağustos’ta tamamlanır.

Ölü sivil sayısı 13 bin 160

on-uc-bin-yuz-altmis-listelist-600x391.jpg

Bu konuda birkaç yıl önce devletin açıkladığı sayı 6 bin 868. Ama Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık öyle demiyor. Saltık, 9 yıl boyunca araştırma yaptı. Harekata katılan askerlere, ölenlerin akrabalarına ulaşmış, müzayedelerden, koleksiyonerlerden ve İngiliz Ulusal Arşivleri’nden yararlanmış. Son olarak da harekata komutanlık eden bir subayın Dördüncü Umum Müfettişlik raporuna ulaşmış. Tüm bunların sonucunda bir sayıya ulaşmış Hasan Saltık. Ölü sivil sayısı 13 bin 160, sürgün edilenlerin sayısı ise 11 bin 818.

Yerinden yurdundan edilen çocukların öyküsü "İki Tutam Saç: Dersim’in Kayıp Kızları"


Nezahat Gündoğan’ın hazırladığı belgesel İki Tutam Saç: Dersim’in Kayıp Kızları, 37-38 döneminde Dersim’de ailelerinden koparılıp başka illere, başka ailelerin yanına gönderilen çocukları anlatıyor.

Çayan Demirel’den Dersim 38 Belgeseli



Tarihçilerin, sosyologların, hukukçuların ve dönemin tanıklarının görüşlerine, konuşmalarına yer veren, her şeyi detaylı bir şekilde anlatan belgesel.

Bir sosyalistin gözünden: Dersim İsyanı/Katliamı


Alıntı:Dersimliyim,çocukluğum Dersim öyküleri dinlemekle geçti.

Hani derler ya ''Ruhunu bilirim'' diye, ben de ruhunu bilirim Dersim in.

Yazmışlar yine az bilip de çok konuşanlar, konuşmakla da kalmayıp seni susturmaya çalışanlar.

Ulusalcı ve Kemalistlerden bir kısım zevat yazmış ki ''Seyit Rıza çok büyük bir aşiret ağasıydı, binlerce silahlı adamı vardı, 238 tane köyü vardı, eşkıyalık yapıyordu, devlete vergi vermiyordu, orduya asker göndermiyordu, hatta askere kurşun sıkıyordu, Kürt devleti kurmak istiyordu, İngilizlerle işbirliği yapıyordu'' diye.

Yine Kürt ulusalcılarından ve liberallerden de bir kısım zevat yazmış ki ''Dersim halkı Kürt olduğu için, faşist ve sömürgeci T.C. devleti tarafından ilerleyen süreçte bir Kürdistan kurulmasın diye Dersim halkına katliam yapıldı. Dersim halkı devletin Sünnileştirme politikası gereği Alevi olduğu için katledildi. Dersim halkı, Seyit Rıza ve yanındakiler Kürt ulusal bilincine sahip, dönemine göre sosyalist ve devrimci bir önderdir.''

Neresinden tutsam elimde kalır. Hangi birisine cevap vereyim; eksik, hatalı, abartılı ve hatta %80'i de yalan yanlış olan bilgiler, ifadeler.

Çoğu da kin ve nefretinden kaynaklı kişisel kanaat ve itham.

1-Dersim'de (bugünkü Tunceli'de) toplasanız 450-500 arası köy ya vardır ya yoktur ki onun da 250 tanesinin Seyit Rıza ya ait olduğunu söylemek yalanın ta kendisidir.

2-Seyit Rıza aşiret ağası falan değildir. Alevilikte önemli bulunan dedelik makamına ve ocağına mensup, Dersimde sayılan, sevilen, hürmet edilen ve aşireti içerisinde de doğal önder kabul edilen birisidir.

3-Peki Seyit Rıza bir sosyalist açısından idealize edilip halk kahramanı noktasına getirilecek kadar ilerici, halkçı ve devrimci bir karakter midir? Kesinlikle hayır. Seyit Rıza Dersim İsyanı/Katliamı öncesinde de bölgede cinayetten, yağmacılığa ve nüfuzunu kullanıp yanlış fiillere sebep olmaya kadar birçok hatası olmuş yöresel nüfuz sahibi bir şahsiyettir. O zamanki tarihsel ve mekansal nesnellik ve kendi bulunduğu öznel konum gereği de devrimci, halkçı ve sosyalizan bir karakter olması mümkün değildir.

4-Dersimde hiçbir dönemde öyle zannedildiği gibi Şafi Kürt coğrafyasındakine benzer bir feodalite oluşmamış, ağalık ve aşiret ilişkileri abartıldığı kadar toplum hayatına nüfuz etmemiştir (Nasıl etsin, Aleviliğin doğası böylesi gerici bağlamlı ilişkileri çok da sineye çekilecek bir yapıya sahip olmamıştır hiçbir zaman.)

5-Dersim coğrafyası çok dağlıktır ve tarım yapılacak arazi çok sınırlıdır. Coğrafyanın etkisi düşünüldüğünde iddia edildiğinin aksine güneydoğu ovalarındaki aşiretler gibi büyük aşiretler değil bölük pörçük küçük çaplı aşiretler ve aileler kendince hegemonya kurmuşlardır ve birbirleriyle toprak ve mera meseleleri yüzünden çoğunlukla kavgalıdırlar. Öyle zannedildiği gibi büyük birliktelikler kurup ve bir araya gelip büyük isyanlar çıkarabilecek potansiyelleri de yoktur.

6-Dersim coğrafyasının halkı Kızılbaş/Alevi inancına mensup bir topluluktur. Osmanlı nın ve öncülü Sünni devletlerin zulmü düşünüldüğünde Dersim coğrafyasında bahsedilen dönemde de öncesinde de toplumun temel kimliği ve hassasiyeti Alevilik olmuştur. Hatta denilebilir ki Dersim coğrafyası Zaza/Kürt kimliğini son 30 yılda devletin zulmü ve Kürt Hareketi'nin o cağrafyadaki etkili ideolojik ve siyasi hamleleri sonucunda kazanmıştır. Bütün bunlara rağmen hala Dersim coğrafyasında etnik kimliğinden ziyade Aleviliğini veya solculuğunu öne koyan önemli bir nüfus vardır.

7-Dersim coğrafyası Osmanlı döneminde görece özerk bir bölge olmuş ve Osmanlı burayı satın aldığı bazı aşiretler ve aşiret ağaları aracılığıyla yönetmiştir (Bakınız Çarekan aşireti). Bütün bunlara rağmen dönem dönem Osmanlı uşağı derebeylerin zulmü ve inançsal baskılar yüzünden Dersim halkı isyan etmiş ve her isyandan sonra da ağır bir katliama maruz kalmıştır.

8-Osmanlı'nın son yıllarında da, cumhuriyetin ilk dönemlerinde de devletin bütün merkezi otorite girişimlerine rağmen Dersim'in görece özerkliği devam etmiştir. Fakat bu duruma rağmen Osmanlı da, Cumhuriyet yönetimi de diğer iller ve bölgeler kadar olmasa da Dersim'den asker de toplayabilmiş, vergi de alabilmiştir. Hatta Dersimliler 1.Dünya Savaşında Rus işgaline karşı çok etkili bir direniş göstermiş ve Dersim Rusların o dönemde giremediği ender şehirlerden biri olmuştur. Kurtuluş Savaşı için Dersim'in yerel kanaat önderleri çağrılar yapmış ve daha önceki savaşların aksine Kurtuluş Savaşı'na Dersim'den yoğun bir katılım olmuştur. Yani Dersimlilerin hiç vergi vermediği ve savaşlara hiç asker göndermediği tezi tamamen yalandan ibarettir.

9-Dersim coğrafyasında eşkıyalığın yaygın olmasının temel nedeni devletin otorite boşluğu ve devletle işbirliği halindeki yerel otoritelerin halka çok zulmetmesi, keyfi davranması ve halktan çok fazla vergi almasıdır. Doğru dürüst tarım arazisi olmayan ve nüfusu da o dönemlerde şimdinin iki katı olan (140-160 bin) Dersim'de halk zulümden ve yoksulluktan dağlara çıkmış ve yağmacılık yapmaya başlamıştır. Dersim dışındaki bölgelerden Dersim'e kaçan ve bölgenin dağlık olmasını, otorite boşluğunu fırsat bilen epeyce bir insan sayısını da buna eklemek gerekir. Fakat bu durum o zaman ülkenin neredeyse her yerinde mevcuttur sadece Dersim'in özgül koşulları sebebiyle Dersim'de biraz daha fazladır.

10-Seyit Rıza okuma yazma bile bilmeyen bir adamdır ki Dersim halkının da büyük çoğunluğu okuma, yazma falan bilmemektedir. O dönem ne Şafi ne de Alevi Kürtler arasında Kürtlük bilinci yaygındır. Kürtlük bilinci o dönem sadece çok sınırlı Kürt aydın ve öğrenci çevrelerinde yaygındır. Bu bağlamda Dersim İsyanı'nın/Katliamı'nın temelinde Kürtlük olduğunu iddia etmek düpedüz yalandır. Kaldı ki günümüzde de hala devam eden bir Şafi-Alevi zıtlaşması vardır ki Alevi Kürtler, Şafi Kürtlere ''Kürt'' demekte ve kendilerini Kürt değil Alevi olarak tanımlamakta ve Kürtlüğü Şafilikle eş görmektedirler. Bu bağlamda Dersim İsyanında/Katliamında Kürt Milliyetçiliğinin etkili olduğunu söylemek hiçbir bilimsel gerçekliğe uymamaktadır.

11-Gelelim Seyit Rıza nın İngilizlere yazdığı iddia edilen mektuba. Birincisi o mektubu Seyit Rıza değil Baytar Nuri lakaplı Nuri Dersimi yazmıştır. Kendisi çeşitli Kürt milliyetçi çevrelerinde faaliyet göstermiş o dönemin Kürt aydınlarındandır. Mektuba Seyit Rıza adıyla kendi imzasını atmıştır. Kaldı ki yıl 1938 Hitler faşizmi Avrupa'yı ve dolayısıyla İngiltere'yi ciddi anlamda tehdit ediyor. İngilizlerin işi yok da Anadolu'nun hiçbir açıdan yardım gönderilmesi mümkün olmayan iç bölgesindeki Dersim'de bulunan 3-5 bin isyancıya mı yardım gönderecektir? Hem de Hitler tehlikesine karşı Türkiye'yi kaybetme pahasına...

12-1923 Cumhuriyeti merkezi otoriteyi kurmak ve temel paradigması olan ulus-devleti inşa edebilmek için Dersimdeki fiili özerkliğe ve olası bir Kürt uyanışına erken müdahale edebilmek için başlattığı Dersim Harekatı çok acımasız ve haksız bir duruma yol açmış, feodal otoriteler tasfiye edilip merkezi otorite tesis edileceği yerde on binlerce suçsuz, günahsız insan en vahşi yöntemlerle katledilmiş ve belli bir süre sonra Dersim'de de tüm Kürt coğrafyasında da feodallerle ve ağalarla anlaşılıp ağalar CHP den milletvekili yapılıp Dersim'de de, diğer Kürt illerinde de ve tüm Anadolu'da da yoksul halka yönelik Devlet-Derebeyler zulmü devam etmiştir. Toprak Reformu tasarısı da yine bu derebeylerin gücü ve baskısı yüzünden iptal edilmiş, hayata geçirilememiştir.

13-1923 Cumhuriyeti görece de olsa laik ve ilerici bir karaktere sahiptir. Eğer Sünnileştirme ve asimilasyon arıyorsak dönüp Osmanlı'ya bakmalıyız.1923 Cumhuriyeti nin Alevilere pek de hayırhah bakmadığı doğrudur ama devleti hiçbir zaman Sünni esaslar üzerine kurmamışlardır ve İslamcılığı, muhafazakarlığı da kırmak için çoğu zaman Aleviliği de yardıma çağırmışlardır. Aleviler de bu bağlamda 1923 Cumhuriyeti'nin laik karakterinin kendileri için pozitif bir olgu olduğunu düşünmüş ve 1923 Cumhuriyeti'nin her zaman yardımına koşmuşlardır, hatta en sahiplenici unsurları olmuşlardır. Cumhuriyetin karakterinin zaman için de dejenere olup Sünnileştiği de objektif bir veridir tabi.

Bütün bu verileri ve olguları kendi histerik, milliyetçi paradigmaları gereği görmezden gelen cumhuriyet döneminin en büyük hatalarından, katliamlarından ve kara lekelerinden biri olan Dersim lekesini meşrulaştırmaya çalışanlara ve Dersim üzerinden cumhuriyete ve onun ilerici kazanımlarına düşmanlık edip AKP'ye ve gericiliğe meşruiyet kazandıranlaradır sözüm.

Cumhuriyet döneminin ilerici hamlelerini, kazanımlarını, Kurtuluş Savaşı'nın ve sonrasının görece de olsa bağımsızlıkçı muhtevasını ve Mustafa Kemal in jakoben, aydınlanmacı, laik ve ilerici karakterini sahipleniyorum vefakat 1923 Cumhuriyeti de, Mustafa Kemal de sütten çıkmış, pür ü pak, ak kaşık değildir.

Kalkıp bazı liberal ve sözde ''solcular'' gibi AKP dururken eski defterleri karıştırıp, Kemalizmle hesaplaşmak, cumhuriyetin ''günahlarını'' ortaya sermek adına Dersim goygoyculuğu da yapmıyorum.

Aksine geçmişe dönük ulusalcı ve histerik hezeyanlarla yapılan bu tür çarpık okumalar zannedildiğinin aksine kini ve nefreti daha da arttırıyor ve milliyetçiliği daha da körüklüyor. Bu tür konularda kendi etnik ve ulusal kimliğini aşmış milliyetçilikten uzak, soğukkanlı ve bir sosyalistin bakması gerektiği gibi bakmalıyız. Bize yakışır şekilde.

Elimden geldiğince objektif, tarihsel veriler ışığında, abartmadan, yalan söylemeden, uydurmadan, çarpıtmadan, cımbızlamadan ve histerik milliyetçi duygulardan uzak Dersim İsyanı/Katliamı hakkında bir sosyalistin nasıl bakması gerektiğini yazdım.

Umarım başarabilmişimdir.

Sürç-i lisan ettiysem affola.




______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping