Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Hz.Ali'nin Mucizeleri
#11
ALTINDA SU OLAN TAŞI KALDIRMASI


25- Sıffîn harbine giderken askerler çok susamışlar idi. Su aradılar. Rastladıkları bir kilisenin râhibi, falan yerde bir çeşme vardır, dedi. Askerler bulundukları yerden o istikâmete gidiyorlardı. Şâh-ı Merdân Alî “kerremallahu vechehü” başka tarafa gitmeyiniz, o tarafda bir taş görüp, işâret edip, bunu kaldırınız buyurdu. Bütün askerler, o taşı kaldırmaktan âciz olup, kaldıramadılar. Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” o taşı kaldırdı. Altından, hoş ve güzel, kaynayan su çıktı. Bütün asker o sudan içip, kandıkdan sonra, yine o kaynak üzerine o taşı koyup, kapattılar. Rahip, bu kerâmeti görüp, dedi ki, ey azîz! Sen Resûl müsün? Alî “radıyallahü anh”, hâyır, velâkin Resûlün vasîsiyim buyurdu. Râhib ihlâs ile Resûlullah “sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem” hazretlerine îmân getirip, Müslüman oldu. Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” ona Müslüman olmasının sebebini sorduğunda şöyle cevâb verdi: Yâ Ebâ Hasen [Hasenin babası]. Önceki geçenlerimizden işitmişiz ve kitaplarımızda yazılıdır ki, bu mevkî’de bir çeşme var. Onun açığa çıkması Resûl veyâ Resûlün vasîsi olmadıkça, müyesser olmaz. [Ya’nî ancak onlar açığa çıkarır.] Bugün ise sizden bu kerâmet açığa çıktı. Anladım ki, siz Resûlün vasîsisiniz! İşittiğim ve gördüğüm muhakkak olup, murâdıma erdim.

Nakl edilmiştir ki, dünyâyı terk edip, Alî “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin hizmetinde bulunup, muhârebeye katılıp, şehit oldu. Hazret-i Mürtezânın “radıyallahü teâlâ anh” güzel ahlâkının vasıflarından yazmak ve anlatmak insan kudretinin dışındadır. Onun hâllerini müşâhede imkânsızdır.



(Kıt’a):

Bir serverin ki, güzelliğini anlatmak kolay değildir,

Vasfı (Hel etâ) ola, medhi (İnnemâ).
Lâyık değil ki, onun zâtını vasf etmek,
Eteğine bulaşan Sühâ yıldızı ile.



(Seyyid Eyyub bin Sıddık “Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn” 6. Bab Ellialtıncı Menâkıb; Şevâhid-ün nübüvve)
______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla
#12
İŞARETİ İLE FIRAT SUYUNUN AZALMASI


26- Fırat Nehri taşacak kadar coştuğunda, Müminlerin Emiri Ali (as)'nin ashabı huzuruna gelip durumu bildirdiler. Bunun üzerine Emirül Müminin Ali, Fırat’ın kenarına gidip sopasını yere vurduğunda, Fırat iki adım geri gitti. Sonra sopasını bir daha yere vurduğunda Fırat iki adım daha geri gitti.



(Ali Bin Hüseyn el-Mesudi “İsbât el-Vasiyya Li Ali Bin Ebi Tâlib” S.114 Seyyid Murtada Yayını 1902 Tahran Bas.; Enis Emir “Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah” S.506)



27- Kûfe ehâlisi dediler ki: Yâ Emîr-el mü’minîn. Fırat suyu bu sene azdı. Çok ekinleri zâyi’ eyledi. Ne olur, Allahü teâlâ hazretlerinden dileyesin ki, su az olsun. Hazret-i Alî “radıyallahü anh” se’âdethânelerine girdi. Halk kapıda beklerler idi. Sonra dışarı çıktı. Resûlullah “sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem” hazretlerinin cübbesini üzerine giymiş, mubârek sarığını başına koymuş, asâsını eline almıştı. At istedi. Ata bindi. Orada olanlar ve çocuklar etrâfında olmak üzere, Fıratın kenârına geldiler. Aşağı indi. İki rekat namâz kıldı. Durdu. Asâyı mübârek eline aldı, köprünün üstüne çıktı. Hasan ve Hüseyin “radıyallahü teâlâ anhümâ” hazretleri de berâber çıktılar. O asâ ile sudan tarafa bir defa işâret eyledi. Su bir miktar azaldı. Buyurdu ki, bu kadar yeter m mi? Hepsi dediler ki: Yâ Emîr-el Müminîn, kifâyet eder.



(Seyyid Eyyub bin Sıddık “Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn” 6. Bab, Yetmişsekizinci Menâkıb)
______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla
#13
CEBRAİL’İN ÖĞRETMENİ KİMDİR ?


28- Bir gün Hz. Cebrail (a.s), Resulullah’ın (s.a.a) yanında iken Hz. Ali (a.s) gelir. Cebrail (a.s) o zaman ayağa kalkar.

Resulullah (s.a.a), Hz. Cebrail’e (a.s): “Bu genç için mi ayağa kalkıyorsun?” diye sorar.

Cebrail (a.s) der ki: “Çünkü onun benim üzerimde öğretme hakkı vardır”.

Resulullah (s.a.a): “Nasıl bir öğretme hakkı vardır, ey Cebrail?” diye sorar.

Cebrail (a.s) der ki: “Allah-u Teala beni yarattığında bana sordu ki: Sen kimsin, adın nedir, ben kimim ve adım nedir? Ben ne cevap vereceğime hayret ettim. O zaman, nurlar aleminden bu genç geldi ve bana ne cevap vereceğimi öğretti. Bana buyurdu ki: “Sen Celil olan Rabbimsin ve adın Cemil’dir, ben de zelil olan kulum ve adım da Cebrail’dir. Bunun için ona ayağa kalktım ve onu tazim (saygıyla selamladım) ettim.”

Resulullah (s.a.a): “Ey Cebrail, yaşın kaç?” diye sorar.

Hz. Cebrail (a.s) der ki: “Ey Resulullah, Arş’ta bir yıldız var ki, her otuz bin yılda bir kez çıkıyor. Onun otuz bin kez çıktığını gördüm”

Resulullah Cebrail’e buyurdu ki: “Ey Cebrail, o yıldızı görsen tanır mısın ? ” Cebrail dedi ki: “Nasıl tanımam, tabi ki tanırım.” Bunun üzerine Resulullah buyurdu ki: “Ey Ali, emameyi cephenden çıkar.” İmam Ali, emameyi cephesinden çıkarınca yıldızı onun yüzünde gördü.





(Hüccet’ül İslam Muhammed Taki Şerif “Sahifet’il Ebrâr” c.2, s.34 / Nimetullah el-Cezairi “Envâr’ün Numâniyye” C.1, Bab: 1, S.15 / Yunus Ramadan “Buğyet’üt Tâlib fi Marifeti Aliyyibni Ebi Tâlib” s.295 Beyrut Bas. / Şeyh Ali en-Nimazi “Müstedrek Sefinet’ül Bihâr” C.2, S.23 / eş-Şeyh Muhammed el-Muzaffari “el-Katra” S.114 H.1407 Kum Bas. / es-Seyyid Hâşim el-Behrâni “Gâyet’ül Merâm” C.3, S.18 / el-Hafız Recep el-Bersi “Meşârik-u Envâr’ül Yakin Fi Esrâr Emir’ül Müminin” S.108 Seyyid Ali Aşur’un Tahkiki. / es-Seyyid Ali Aşûr “Âli Muhammed” C.1, S.131-132; C.2, S.28 / es-Seyyid Haşim el-Behrâni “Ravdat’ül Ârifin” / Kutbuddin Muhammed bin Ali bin Abdulvehhab el-Eşkûri “Hayvet’ül Kulûb” / Büstân’ül Kerâme )
______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla
#14
BULUTA BİNİP UÇMASI VE HZ. SÜLEYMAN’I GÖSTERMESİ


29- Selman el-Fârisi’den buyuruyor ki: Ömer bin Hattab’a halifeliği devrettikleri zaman, ben, Hasan, Hüseyin, Muhammed bin Hanefiyye, Muhammed bin Ebi Bekir, Ammar bin Yâsir ve Mikdat bin Esved el-Kindi ‘Allah onlardan razı olsun’ İmam Ali’nin evinde bir arada beraberdik. Hasan hazretleri İmam Ali’ye sordu ki: “Ey Emir’ül Müminin! Süleyman aleyhisselam rabbinden başkasına daha verilmemiş bir mülk istemişti ve ona bu mülk verildi. Sen Süleyman’ın sahip olduğu mülke sahip misin? İmam Ali buyurdu ki: “Taneyi yaran Allah’a ant olsun ki, Davut oğlu Süleyman şanı yüce olan Allah’tan mülk istemişti ve Allah ona istediğini verdi. Senin baban da öyle bir mülke sahip ki, Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellemden başka ne öncekiler, ne de sonrakiler bu mülke sahip olmuştur. Hasan hazretleri sordu ki: “Ey Emir’ül Müminin! Şanı yüce olan Allah’ın sana vermiş olduğu faziletin kerametini göstermeni istiyoruz” İmam Ali buyurdu ki: “İnşallah sizlere bu kerametlerimi göstereceğim” Emir’ül Mümimin Ali ayağa kalkıp abdest aldı, iki rekat namaz kıldı, sonra da Allah’a hiç kimsenin anlamadığı dualarla dua etti. Sonra eliyle batıya doğru işaret etti, hızlı bir şekilde bir bulut gelip evin üstünde durdu, onun yanında da bir bulut daha geldi. Emir’ül Müminin ona buyurdu ki: “Ey bulut, Allah’ın izniyle in. Bulut inip dedi ki: “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur, Muhammed Allah’ın Resulü’dür, sen de onun halifesi ve vasisin. Her kim senden şüphe ettiyse helak oldu, her kim de sana tutunduysa kurtuluş yoluna geldi” Sonra bulut yere halı gibi serildi. Sonra Emir’ül Müminin “Buluta oturun” buyurdu. Oturduk ve yerimizi aldık. Sonra diğer buluta işaret etti. Bulut hemen inip önceki bulutun söylediği sözlerin aynısını söyledi. Sonra İmam yalnız başına onun üzerine oturdu ve bazı kelimeler söyledi ve ona batıya doğru hareket etmesi için işaret etti. Bulutlar yükselmeye ve ilerlemeye başladılar. Sonra Hasan hazretleri dedi ki: “Ey Emir’ül Müminin! Davut oğlu Süleyman aleyhisselama parmağındaki yüzük ile ona itaat ediyorlardı. Emir’ül Müminin’e ne ile itaat ediliyor?” Emir’ül Müminin Ali buyurdu ki: “Ben Allah’ın yeryüzündeki gözüyüm, ben Allah’ın yaratıkları üzerine onun diliyim, ben Allah’ın sönmeyen nuruyum, ben içinden geçilmesi gereken kapısıyım, ve onun yaratıkları üzerine onun hüccetiyim. Sizlere Davut oğlu Süleyman’ın yüzüğünü göstermemi ister miydiniz?” Hazır olanların hepsi dediler ki: “Evet, isteriz.” İmam Ali, elini cebine koyup içinden altından kırmızı yakutlu bir yüzük çıkadı. Üstüne şöyle bir yazı yazılı idi: “Muhammed ve Ali” Bu durum karşısında hayret ettik.

İmam Ali buyurdu ki: “Sizlere Süleyman (as)’ı göstermemi ister miydiniz?” Hazır olanların hepsi dediler ki: “Evet, isteriz.” İmam Ali ayağa kalkıp dışarı yürüdü ve hepsi onu takip ettiler. Birden kendilerini bir bahçede gördüler. Orada her çeşit meyve, ötüşüp uçan çeşitli kuşlar ve renk renk akan ırmakları gördüler. Uçuşan kuşlar, Emir’ül Müminin Ali’yi gördüklerinde hepsi etrafında uçuşmaya başladılar. Bahçenin ortasına vardıklarında, orada bir seririn üzerine genç birinin uzanıp yattığını gördüler. Emir’ül Müminin cebindeki yüzüğü çıkarıp o gencin parmağına taktığında, Süleyman (as) olan bu genç hemen ayağa kalkıp şöyle dedi: “Selamün aleyküm ey Emir’ül Müminin. Ey Alemlerin Rabbinin peygamberinin vasisi. Allah’a ant olsun ki sen, en büyük sadık ve en azim faruksun. Sana tutunanlar kurtulmuş ve seni terk edenler de şüphesiz olarak kaybetmişlerdir. Ben şanı yüce olan Allah’tan siz Ehl-i Beyt’in hürmeti ve kerameti hakkı için mülkümü istemiştim ve bununla isteğim yerine getirildi”

Biz Süleyman aleyhisselamdan bunları duyunca kendimi tutamayarak, Emir’ül Müminin Ali’nin ayaklarına kapandım, ayaklarını öperek, Allah’ın onlardan her tür kiri günahı giderip onları tertemiz kıldığı Ehl-i Beyt’in velayetine tabi kıldığı için Allah’a hamd ettim. Sonra da arkadaşlarımın hepsi benim yaptığımı yaptılar.

Sonra Emir’ül Müminin’e: “Kâf’ın arkasında ne var?” diye sordum. Buyurdu ki: “Onun arkasındaki ilim size ulaşmamıştır.” Dedik ki: “Peki siz biliyor musunuz, Ey Emir’ül Müminin?” Buyurdu ki: “Onun arkasındaki bilgisi benim için bu dünyanın hali ve içindeki ilim gibidir. Ben ona Resulullah (saa)’tan sonra hafizim, şahidim, sonra benden sonra çocuklarım olan vasiler.” Sonra buyurdu ki: “Ben gök yollarını yeryüzü yollarından daha iyi tanırım. Meknun ve mahzun isim biziz. Allah’a onunla sorulursa icabet edeceği güzel isimler biziz. Arş’ın üzerine yazılan isimler biziz. Bizim için Allahu Teala göğü, yeryüzünü, Arş’ı, Kürsi’yi, cenneti, cehennemi yarattı. Melekler, tesbihi, takdisi, tevhiti, tehlili, tekbiri bizden öğrendiler. Adem’in Rabbinden onlarla telakki edip, onun tövbesini kabul ettiği kelimeler biziz.



(el-Meclisi “Bihâr’ül Envâr” C.27, S.33-40 Müesseset’ül Vefa 1404 H Beyrut Bas. / Seyyid Haşim el-Behrâni “Medinet’ül Meâciz” C.1, S.237-241 Müesseset’ül Alemi Lil Matbûât H.1423 Beyrut Bas./ Mirza Hüseyin en-Nuri et-Tıbrisi “Nefsir Rahman fi Fadail Selman” S.471-476 / Hasan bin Süleyman el-Hilli “el-Muhtadar” S.71-76 Menşurat el-Matbaatil Hayderiyye H.1370 Necef Bas. / Şeyh Ebu Hasan el-Mirandi “Mecma’ün Nureyn” S.216-221 / es-Seyyid Radi el-Musevi el-Müstanbat “el-Katra fi Menâkıb en-Nebi vel-İtra” C.1, S.121-122 Tahran Bas. / Mirza Muhammed Taki “Sahifet’ül Ebrâr” C.2, S.48-50 Dâr’ül Cîl H.1414 Beyrut Bas. / Merkez el-Mustafa Ba’d Keramet Emirül Müminin ve Mucizatihi S.1218-1219 / Merkez el-Mustafa “Nimazic Min Kerametil Eimme ve Mucizatihim” S.1275-1276 / Merkez el-Mustafa “Ammar bin Yasir” C.2, S.108 / Minhâc’it Tahkîk İlâ Sevâ’it Tarîk / El-Erdebili “Hadikat’üş Şia” / Nevadir’ül Hikme / Ensab’ün Nevasib)
______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla
#15
CİNNİLERİN KORKULU RÜYASI


30- Tarihçiler şöyle rivayet etmişlerdir: Bir gün Resulullah (saa)’ın huzurunda bir cinni vardı. Müşkül konular hakkında sorular soruyordu. Müminlerin Emiri Hz. Ali (as)’nin peygamber efendimize doğru geldiğini gören cinni o kadar ürktü ve korktu ki, bir kuş şekline dönüşüp titremeye başladı ve dedi ki: “Ey Resulullah! Beni koru! Resulullah (saa) buyurdu ki: “Seni kimden koruyayım?” Cinni dedi ki: “Sana doğru gelen şu genç adamdan!” Resulullah buyurdu ki: “Hangi sebepten dolayı bu genç adamdan korkuyorsun” Cinni dedi ki: “Tufan olduğunda Nuh’un gemisini batırmak için elimi uzattığımda bu genç elimi vurup kesmişti.”

Cinni kesilen elinin yerini çıkarıp gösterdi. Bunun üzerine Resulullah buyurdu ki: “Evet, doğru söylüyorsun, o genç budur”



(Hafız Recep el-Bersi “Meşâriku Envâr’ül Yakîn Fî Esrâr Emir’ül Müminin” S.85 ve “Levâmi’ül Envâr” / Yunus Ramadân “Buğyet’üt Tâlib Fi Marifeti Ali Bin Ebi Tâlib” S.443 Müesseset’ül A’lemi lil Matbuât H.1413 Beyrut Bas. Es-Seyyid Haşim el-Behrani “Medinet’ül Meaciz” C.1, S.142 ve “Hilyet’ül Ebrâr” C.2, S.15 / Şeyh Ebu Hasan el-Mirandi “Mecma’ün Nureyn” S.190-191/ es-Seyyid Radi el-Musevi el-Müstanbat “el-Katra fi Menâkıb en-Nebi vel-İtra” C.1, S.66-67 Tahran Bas. / Mirza Muhammed Taki “Sahifet’ül Ebrâr” C.2, S.38-39 Dâr’ül Cîl H.1414 Beyrut Bas. / Enis Emir “Kuran’da Ehl-i Beyt” S. 204 / Merkez el-Mustafa “Ba’d Kerâmet Emirül Müminin ve Mucizâtihi” S.1168 / Merkez el-Mustafa “Nimâzic Min Kerâmet el-Eimme ve Mucizâtihim” S.1242)



31- Bir gün Resulullah (saa) bir başka cinni ile oturup sohbet ederken, Müminlerin Emiri İmam Ali’nin geldiğini fark eden cinni korkmuş ve demiş ki: “Ey Resulullah! Bu gelen gençten beni koru!” Resulullah (saa) buyurdu ki: “Bu genç sana ne yaptı ki?” Cinni dedi ki: “Süleyman’a karşı çıktığımda o bana karşı cinler göndermişti. Ben o cinlere karşı mücadele ederken bu genç süvari olarak üzerime geldi ve beni esir alarak yaralamıştı. İşte vurduğu yer şurasıdır ve halen iyileşmedi” O anda Cebrail inerek dedi ki: “Hak sana selam okur ve buyurdu ki: “Ben hiçbir peygamber göndermemişim ki Ali’yi onunla beraber sır olarak göndermiş olmayayım. Onu seninle ise açık olarak gönderdim”



(Hafız Recep el-Bersi “Meşâriku Envâr’ül Yakîn Fî Esrâr Emir’ül Müminin” S.85 ve “Levâmi’ül Envâr” / Yunus Ramadân “Buğyet’üt Tâlib Fi Marifeti Ali Bin Ebi Tâlib” S.443 Müesseset’ül A’lemi lil Matbuât H.1413 Beyrut Bas. Es-Seyyid Haşim el-Behrani “Medinet’ül Meaciz” C.1, S.142 ve “Hilyet’ül Ebrâr” C.2, S.15 / Şeyh Ebu Hasan el-Mirandi “Mecma’ün Nureyn” S.190-191/ es-Seyyid Radi el-Musevi el-Müstanbat “el-Katra fi Menâkıb en-Nebi vel-İtra” C.1, S.66-67 Tahran Bas. / Mirza Muhammed Taki “Sahifet’ül Ebrâr” C.2, S.38-39 Dâr’ül Cîl H.1414 Beyrut Bas. / Enis Emir “Kuran’da Ehl-i Beyt” S. 204 / Merkez el-Mustafa “Ba’d Kerâmet Emirül Müminin ve Mucizâtihi” S.1168 / Merkez el-Mustafa “Nimâzic Min Kerâmet el-Eimme ve Mucizâtihim” S.1242)



32- Fedailül Aşra kitabının yazarı rivayet etti ki, bir cinni Resulullah (saa)’ın meclisinde oturmuştu, İmam Ali içeri girdi, cinni kayboldu, İmam Ali gidince Cinni kendi yerine geri geldi. Resulullah cinniye sordu ki: “İmam Ali’nin yanından niye kayboldun?” Cinni dedi ki: “Ali beni yaraladı.” Resulullah (saa): “Nasıl yaralasın ki, sen sadece Süleyman as zamanında zuhur edersin? Daha sonra Resulullah buyurdu ki: “Allahu Teala Ali’nin suretinde peygamberlerle beraber savaşan bir melek yarattı.



(es-Seyyid Haşim el-Behrani “Medinet’ül Meaciz” C.1, S.143Müesseset’ül Meârif el-İslamiyye H.1413 Bahman bas./ Şeyh Ebu Hasan el-Mirandi “Mecma’ün Nureyn” S. 191/ Muhammed bin Abdullah bin el-Hakim en-Nişaburi (Ö.H.405) “Fedâil’ül Aşra” / Merkez el-Mustafa “Ba’d Kerâmet Emirül Müminin ve Mucizâtihi” S.1168)
______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla
#16
KARINCALARIN SAYISINI BİLMESİ

33- Ammar bin Yasir hazretleri dedi ki: Müminlerin Emiri Hz. Ali (as) ile beraber giderken, karıncalarla dolu bir vadiye vardık. Ben ona: Ey Müminlerin Emiri, Allahın yarattıklarından bu karıncaların sayısını, aralarında kaç erkek ve kaç dişi mevcut olduğunu bilen birini bilir misin? diye sordum. Hz. Ali şöyle cevap buyurdu: Evet, ben bir kişiyi tanırım ki bu karıncaların sayısını, aralarında kaç erkek ve kaç dişi olduklarını bilir. Ben dedim ki: O kişi kimdir? Buyurdu ki: Ey Ammar, Yâsin süresindeki (12.Ayet) “Biz, her şeyi apaçık bir imamda saymışız” ayetini okumadın mı? Dedim ki: Evet ey mevlam. Bunun üzerine Müminlerin Emiri şöyle buyurdu: İşte o apaçık İmam, benim. (Karıncaların sayısını, içlerinde kaç erkek ve kaç dişi olduklarını ben bilirim)



(Süleyman el-Kunduzi "Yenabi' ul Mevedde" s.77 / es-Seyyid Haşim el-Bahrani el-Hüseyni “el-Burhan fi-tefsir-i Kuran” Tahran bas.1415 c.5, s.7 / Hüseyn bin Ahmed el-Hüseyni “Tefsir-i İsne Aşar” Tahran 1. bas.1363 c.11, s.62-63 (farsça) / Hüccet’ül İslam Muhammed Taki Şerif “Sahifet’il Ebrar” c.1, s.113 / El-Hatip Şeyh Muhammed Ridâ el-Hakîmi “Selüni kable en Tefkudûni” C.2, S.160-161; Şazan bin Cibril el-Kummi “er-Ravda” S.2 / Şazan bin Cibril el-Kummi “el-Fedâil” S.98 / el-Meclisi “Bihâr’ül Envâr” C.40, S.176 / es-Seyyid Haşim el-Behrani “Medinet’ül Meâciz” C.2, S.133 / Şeyh Cafer en-Nakdi “Envâr’ül Aleviyye” S.89)



34- Ebu Zer dedi ki: Karıncalarla dolu bir vadiden geçiyorduk. Hz.Ali’ye: “Tenzih ederim bunların sayısını bilene” dedim. Bana dedi ki: “Öyle deme! Bunları yaratanı tenzih ederim, de. Ben bunların sayısını, aralarında kaç erkek ve kaç dişi olduklarını Allahın izniyle bilirim .”



(Süleyman el-Kunduzi "Yenabi' ul Mevedde" Bab: 14, S.77; Muhammed Rıda el-Kummi el-Meşhedi “Kenz’üd Dekaik ve Bahr’ül Garaib” Tahran 1. bas. 1366 c.11, s.63 / es-Seyyid Haşim el-Bahrani el-Hüseyni’nin “el-Burhan fi-tefsir-i Kuran” Tahran bas.1415 c.5, s.7 / / eş-Şeyh Ebu Cafer Muhammed bin Hasan et-Tusi’nin ‘Misbah’ül Envar’ / Hüccet’ül İslam Muhammed Taki Şerif’in “Sahifet’il Ebrar” c.1, s.109 / Yunus Ramadân “Buğyet’üt Tâlib Fi Marifeti Ali Bin Ebi Tâlib” S.401 Müesseset’ül A’lemi lil Matbuât H.1413 Beyrut Bas.; es-Seyyid Haşim el-Behrâni “Medinet’ül Meâciz” C.2, S.132-133; Ahmet er-Rahmani el-Hemedani “el-İmam Ali” S.145; es-Seyyid Şeref üd-Din el-Hüseyni “Tevil’ül Âyât ez-Zâhira” C.2, S.490)
______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla
#17
KAFİRLERİN KORKULU RÜYASI


35- Allame İbn-i Ebi Cumhur el- İhsai şöyle naklediyor:

“Cabir-i Ensari şöyle rivayet etmiştir: Basra’da (Cemel Savaşında) Hz. Ali (a.s)’la birlikte idim. Yetmiş bin kişi bir kadınla (Aişe ile) toplanmışlardı, savaştan kaçan her insanın; “Ali beni hezimete uğrattı”, yaralanan her şahsın; “Ali beni yaraladı”, can veren herkesin; “Ali beni öldürdü” dediklerini gördüm. Ordunun sağ kolunda olduğumda Hz. Ali’nin sesini duyuyordum; sol kolunda olduğumda yine onun sesini duyuyordum. Talha’nın can verdiği an onun yanından geçerken; “Kim bu oku sana attı” dediğimde; “Ali bin Ebi Talib attı” dedi. Bunu duyunca; “Ey Bilkıys ve İblis hizbi! Ali ok atmamıştır, onun elinde sadece kılıcı vardır” dedim. Talha dedi ki: “Ey Cabir! Ali’nin göğe çıktığını, yere indiğini, doğudan ve batıdan geldiğini görmüyor musun? Doğu ile batıyı bir şey yapmıştır, süvariye yetiştiğinde onu mızrak vs. şeyle dürtüyor; biriyle karşılaştığında onu öldürüyor, yaralıyor ve yüzüstü yere seriyor veya; “Ey Allah’ın düşmanı öl” dediğin de o adam ölüyor, ondan hiç kimse kurtulamıyor.” Bana bu söylediklerine şaşırdım.



(İbn-i Ebi Cumhur el-İhsâi “el-Meclâ” s.410. / Mirza Muhammed Taki “Sahifet’ül Ebrâr” C.2, S.30 Dâr’ül Cîl H.1414 Beyrut Bas. / Ahmet er-Rahmani el-Hemedani “el-İmam Ali” S.604 el-Münir Littibâa Ven-Neşir H.1417 Tahran Bas.)



36- Ebu Hasan el-Basri kitabında rivayet etti ki: Ahzap günü kavim kaçtıklarında 70 fırkaya ayrıldılar, her fırka arkasında Ali bin Ebi Talib’i görüyordu.



(es-Seyyid Hâşim el-Bahrâni “Medinet’il Meâciz” C.2, S.307; C.3, S.133 ve “Meâciz’ül İmâm Ali” S.375 / İbn-i Şehraşub “Menakıb Âl Ebi Talib” C.2, S.444 / Merkez el-Mustafa “Ba’d Ma Cae Fi Gazvet’ül Handek” S.341)
______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla
#18
HZ. ALİ’NİN TECHİZ VE TEKFİNİ


37- Rivâyet ederler ki, Allahü Sübhânehü ve teâlâ azze şânühü hazretleri Nûh alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâma: “Gemi yap” diye buyurdu. O da gemiyi yaptı. Tamâmladıktan sonra, üç tahta arttı. Nûh aleyhisselâm buyurdu ki: “Yâ Rabbel Alemîn! Bu üç tahtayı ne yapayım.” Allahü tebâreke ve teâlâ buyurdu ki: “Ey Nûh! Benim bir dostum vardır. Ona Alî derler. Âhır zamânda gelir. Bu tahtalar ona tabut olmaktan gayri işe yaramaz. Bu tahtaları filan yere iletin. Orada bir kabir kazın. Bu tabutu o kabre defnedin. Meleklere emredeyim. O kabri dostum o kabre varıncaya kadar ziyâret etsinler.

Rivâyet ederler ki, Resûlullah “sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem” hazretleri, Alî “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine buyurdu ki: “Yâ Alî! Benim yanımda bir sır vardır. Bana Cebrâîl aleyhisselâm bildirmiştir. Sana bu sırrı açıklayayım ki, senin kabrin Nûh aleyhisselâm zemânında bir yerde kazılmıştır. Ben o yeri bilmiyorum. Halktan da bir kimse bilmez. Ecelin yaklaştığı sırada, Hasan ve Hüseyin’e vasiyet eyleyip, de ki: ‘Ben öldüğüm vakit, yıkayın ve kefene sarın. Tabuta koyup, namâzımı kılınız. Âlem-i gaybdan bir deve gelip önünüzde çöker. Beni o devenin üzerine koyun. Benim ardımca Kûfe kapısına kadar gelin. Ondan sonra beni koyun. Siz geri dönün.’” O hazret [hazret-i Alî] de, hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin’e bu vasiyeti buyurdular.

Hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin “radıyallahü teâlâ anhümâ” dediler ki: “Eâ babamız bize izin ver. Cenâzenin ardınca varılacak yere kadar gidelim. O hazret [hazret-i Alî], buyurdu ki: İzin yoktur. Böyle varınız ve hemen kapıdan geriye dönünüz. O iki sultân da, o mahalde vasiyeti gözleyip dururken, baktılar, bir deve gelip, huzûrlarında çöktü. Cenâzeyi üzerine yüklediler. Kûfe kapısına kadar vardılar. Deve gitti. Bunlar da geri döndüler.

Sabâh olunca, Kûfe ehli toplandılar: “Emîr-ül mü’minîn “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerini niçin çıkarmazsınız ki, teçhîz ve tekfîn işini görelim” dediler. Hasan ve Hüseyin “radıyallahü teâlâ anhümâ” buyurdular ki: “Bu işler, bu gece yapıldı.” Küfe ehli: “O zaman bize niçin haber vermediniz?” diye sorduklarında hazret-i Hüseyin buyurdular ki: “Dedemiz, bize öyle vasiyet etmiş idi. Biz de o vasiyeti sakladık.” Kıssayı başlangıcından sonuna kadar haber verdiler.

(Seyyid Eyyub bin Sıddık “Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn” 6. Bab, doksandördüncü Menâkıb)
______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla
#19
BABASININ VEFATINDA HZ. HÜSEYİN’İN DUYDUKLARI


38- Emîr-ül mü’minîn Hasen “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden rivâyet ederler. Emîr-ül mü’minîn hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh ve kerremallahü vecheh” vefât etti. “Dışarı gidiniz!” diye bir ses işittik. “Bu Hüdâ’nın kulunu yalnız bırakınız” diyordu. Biz de dışarı çıktık. Evin içinden bir ses geldi: “Muhammed “sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem” hazretleri vefât etti. Onun vasîsi şehît oldu. Ümmetin hâfızı [koruyucusu] kim olsa gerekir?” dedi. Birisi de cevap verdi: “Her kim onların sırrını tutar ve onların izinden giderse, ümmetin bekçisi olur.” Ses kesildi. İçeri girdik. Onu yıkanmış ve kefen sarılmış bulduk. Namâzını kılıp, defnettik.



(Seyyid Eyyub bin Sıddık “Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn” 6. Bab, doksanyedinci Menâkıb)



Kimi rivayetlere göre Hz. Ali’yi yıkayan ve kefenleyen yine kendisiydi.
______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla
#20
ONU YALANLAYANIN HALİ


39- Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” bir şahsa dedi ki: “Benim haberimi Mu’âviye’ye niçin götürürsün?” O şahıs inkâr etti. Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh”: “Yemîn eder misin?” dedi. O şahıs yemîn etti. Hazret-i Alî buyurdu ki: “Eğer yemîninde yalancı isen, Allahü teâlâ senin gözlerini kör eylesin!” Bir hafta geçmeden gözleri kör oldu.

(Seyyid Eyyub bin Sıddık “Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn” 6. Bab, Ellidokuzuncu Menâkıb; Şevâhid-ün nübüvve’den naklen)



40- Yine Emîr-ül Mü’minîn Alî “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri Ruhbeden bir şahsa, bir şey sordu. Doğru söylemedi. Hazret-i Alî: “Yalan söylüyorsun” buyurdu. O şahıs: “Yalan söylemiyorum” dedi. Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki: “Senin üzerine duâ ederim, eğer yalan söylemiş isen, Allahü teâlâ seni kör eylesin.” O şahıs Ruhbesine gitmeden kör oldu.



(Seyyid Eyyub bin Sıddık “Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn” 6. Bab, Ellidokuzuncu Menâkıb; Şevâhid-ün Nübüvve’den naklen)



41- Yine hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” bir gün mescitte hâzır olanlara ant içtirdi: “Resûlullah “sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem” hazretlerinden her kim ‘Beni seven, Alîyi de sever’ hadîs-i şerîfini işitmiş ise, şahâdet etsin. Ensârdan on kişi hâzır olup, şahâdet ettiler. Bir kişi de bu hadîs-i şerîfi işitmiş idi ve o mecliste hâzır idi. Şahâdet etmedi. Hazret-i Alî buyurdu ki: “Ey falan, niçin sen şehâdet etmezsin ki, sen de o mecliste olup, hadîs-i şerîfi işitmiş idin!” O kişi dedi ki: “Ben ihtiyârladım; unuttum.” Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” ona şöyle beddua etti: “Yâ Rabbî! Eğer bu şahıs yalan söylüyor ise, onun derisinde bir beyâzlık açığa çıkar ki, sarığı onu örtmesin.” Rivâyet eden der ki: “Vallahi ben o şahsı öyle gördüm ki, iki gözünün ortasında beyâzlık meydâna geldi. Hattâ Zeyd bin Erkam “radıyallahü teâlâ anh” demiştir ki, ben de o mecliste veyâ onun gibi bir mecliste hâzır idim. Ben de o hadîs-i şerîfi işitenlerden idim. Ammâ şahâdet etmedim. Allahü teâlâ azze şânühü benim gözlerimin nûrunu giderdi. Her zaman o şahâdet etmemenin pişmânlığını çekerdi. Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretlerinden mağfiret talep ederdi.

(Seyyid Eyyub bin Sıddık “Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn” 6. Bab, Ellidokuzuncu Menâkıb; Şevâhid-ün nübüvve’den naklen)
______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 11 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping