Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Hallâc-ı Mansûr
#1
Hallâc-ı Mansûr’un Dar-ı Mansûr meydanına alınması, kutsal Nevroz’dan sadece üç gün sonradır. Üç gün önce Nevroz şenlikleri henüz başladığında, kimi rivayetlere göre dostu Şibli’ye; “Bizim Nevrozumuz ne zaman” diye sormuştu. Her yıl yinelenen bir yeniden kutsal doğuş anlamının meydan tutması ise Nevroz, doğaldır ki Mansur böylece bir yeniden doğuş hali içinde, Hakk ve Hakikate yolculuğu için doğuşun kapısına ne zaman geleceklerini sormuş oluyordu dostuna.

Nesimi’nin kaç kuşak sonra aynı meydanda saf tutarken dillendirdiği üzere;

Mansur enel hakk söyledi 
Hakktır sözü hakk söyledi

sözündeki bilgi süreği, bizde hep “Enel Hakk“ dediği için Mansur dar edildi anlayışı hakig olageldi. “Enel Hakk” ve Mansur adeta kaç asırlık belleğimizde hep aynı şeydir, aynı isimdir. Bilmem kaç asırlık belleğimizde böylece yer etmesi makamın yüceliğindendir, gerçekliğin böyle oluşundan değil.

Mansur, savunuşunu üstlendiği üç temel konu için Abbasi şeriat mahkemesinde, sekiz yıllık zından süreci boyunca yargılanmış ve sonunda idam edilmiştir.

Bunlardan birincisi; Abbasi Halifeliğine başkaldırı halindeki “Batınî“ örgütlenmelerine (Daylem ve Karmati) akıl hocalığı yaptığı,

ikincisi; “Toplumsal Ortaklığı” savunduğu,

üçüncüsü; en netameli bir düşünce, bu ölçüde de açıktan anlaşılması, bir başka deyimle herkesin kolayca anlaması mümkün gözükmeyen bir düşünceyi açıktan ve alenen savunuyor olmasıdır. Herkesin her vesileyle “lanetlemesine” neden olan İblis’i yüceltmesi ve övmesi düşüncesidir yargılamanın ve sorgulamanın esası.

“Ene’l Hakk” demesi ise, onun düşünsel evriminin zirvesidir. Kemâletinin doruğudur “Enel Hakk” ve bir sonuçtur. Araştırmacılar Mansur’un bilinen 49 eserinden sözederler; bu eserlerin hiç birinde düşünsel akışın yönü belki bu evrim kapısına doğrudur ama, henüz bu kapıda değildir. O bu evrimini zından sürecinde geçirmiştir kanımca ve biz buna vakıf değiliz, hiç kimse de olamamıştır zaten.

Mansur’un her nasılsa günümüze kalabilmiş tek bir eseri var. Tavasin adını taşıyan manzum eserinin bir yerinde İblis’ten sözeder. “Ezel ve İltibas Tâsîni” başlığını koyduğu bölümün bir yerinde İblis ile Musa’yı karşılaştırır ve konuşturur.

Mûsa sordu: “Onu hâlâ hatırlar, anar mısın?”

Şöyle Cevap verdi İblis:

Ey Mûsa, oluşturduğu olayla birlikte yaratılan düşünce, hatırlanamaz. Aynı anda hem ben anılıyorum, hem O.

Zikri zikrim, zikrim zikri, aynıyız
Birbirini anan beraberleriz

Evrensel dişil kuvvetin, cismani olarak tekmil dişilerin ve bu arada tabi ki kadınların, erkek hükümranlığının, onun devlet olarak örgütlü bir düzey kazanmasının, erkekleşen, eşsiz ve benzersizliğiyle sürece damga vuran, asla ortak kabul etmez Rab Allah karşısında, eril ve dişilin birlikteliğini, uyum ve ahengini, toplumsallığın bu zeminde olmasını dileyen Mansur’un, günün anlayış ve anlatım tekniğine uygun olarak dillendirişidir bu. İblis, evrensel olumlu ile olumsuz, pozitif ile negatif ögelerin karşılıklı duruşunda negatif ögenin temsili dışında, bu tarihsel ve toplumsal düşüşün simgesel metaforudur.

Bu bağlamda, Halifelik fermanıyla üç asır boyunca ne adından, ne eserlerinden ne de düşüncelerinden sözedilmesinin yasaklanmasına karşın, Kızılbaşların ve Ezidilerin meydanında Mansur’un makam sahibi olması boşuna değildir, tesadüf de değildir. Dahası, Şeriatın dilinde bunların “Şeytanın çocuklari” olarak anılmalarının da tesadüfle ilgisi yoktur…


Mende sığar iki cahan, men bu cahâna sığmazam
Gövher-i lâmekan menem, kövn ü mekâna sığmazam

Erşle ferş ü kâf u nun mende bulundu cümle çün
Kes sözünü vü ebsem ol, şerh ü beyâne sığmazam

Kövn ü mekandır âyetim zâti durur bidayetim
Sen bu nişanla bil meni, bil ki, nîşâne sığmazam

Kimse güman ü zenn ile olmadı Heqq ile biliş
Heqqi bilen bilir ki, men zenn ü gümâne sığmazam

Surete bax u me’nini suret içinde tanı kim
Cism ile can menem, velî cism ile câne sığmazam

Hem sedefem, hem inciyem, Heşr ü Sîrat esenciyem
Bunca qumaş u rext ile men bu dükkâne sığmazam

Genc-i nihan menem men uş, eyn-i eyan menem, men uş
Gövher-i kan menem, men uş, behre ve kâne sığmazam

Gerçi mühît-i e’zemem, adım âdemdir, âdemem
Dar ile künfekan menem, men bu mekâne sığmazam

Cân ile hem cahan menem, dehr ile hem zaman menem
Gör bu letîfeyi ki, men dehr ü zamane sığmazam

Encüm ile felek menem, vehy ile hem melek menem
Çek dilinü ve ebsem ol, men bu lisâne sığmazam

Zerre menem, güneş menem, çar ile penc ü şeş menem
Sureti gör beyân ile, çünki beyâne sığmazam

Zat ileyem sifat ile, qedr ileyem berat ile
Gülşekerem nebat ile beste dehâne sığmazam

Nâr menem, şecer menem, erse çıxan hecer menem
Gör bu odun zebânesin, men bu zebâne sığmazam

Şems menem, qemer menem, şehd menem, şeker menem
Rûh-i revân bağışlaram, rûh-i revana sığmazam

Gerçi bu gün Nesimî‘yem, Hâşimîyem, Qureyşiyem
Bundan uludur âyetim, âyet ü şâne sığmazam.

Ene’l-Hakk

Şeme Düşen Pervaneler

Aşk odu evvel düşer ma’şûka andan âşıka
Şem’i gör ki yanmadan yandırmadı pervâneyi
Fuzuli

Kelebeğin Ateşle Dansı
Dört tane kelebek (pervane) bir gün bir ateş görmüşler ve ateşin nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istemişler.

1 • Şeriat

Birinci kelebek ateşe biraz yaklaşmış ve üzerinin aydınlandığını görmüş Arkadaşlarının yanına gelmiş ve:

“Bu ateş aydınlatıcı bir şey!” demiş.

2 • Tarikat

İkinci kelebek bununla yetinmeyerek daha fazla şey öğrenmek istemiş. Biraz daha yaklaşmış ve ısındığını hissetmiş. Demiş ki:

“Aynı zamanda bu ateş ısıtıcı bir şey!”

3 • Marifet

Üçüncü kelebek bununla da yetinmemiş, biraz daha, biraz daha yaklaşmış. Bir anda ateşin kanatlarını yaladığını hissetmiş ve yanmış kanatlarıyla geri dönmüş. Şöyle demiş:

“Ve bu ateş yakıcı bir şey!”

4 • Hakikat

Sonuncu kelebek daha da çok şey öğrenmek istiyormuş. Biraz yaklaşmış, aydınlandığını görmüş. Biraz yaklaşmış, ısındığını hissetmiş. Biraz daha yaklaşmış, ateş kanatlarını kavurmuş.

Ve biraz daha yaklaştıktan sonra tamamen yanan kelebek “poff! ” diye ortadan kayboluvermiş.

Ateşin gerçekten ne olduğunu belki bir tek o öğrenmiş ama geri dönüp söyleyememiş. Çünkü o kaybolmuş ateş içinde.

Birşeyi ancak o şeyin içinde kaybolan bilebilirmiş. Sevginin içinde kaybolmanız dileğiyle…

Aşka uçma, kanatların yanar
Sadi Şirazi

Aşka uçmadıktan sonra kanatlar neye yarar?
Mevlana

Aşka vardıktan sonra kanadı kim arar?
Pîr Yunus

“Neden tekrar bir biçime girsin ki
O hali kazandıktan sonra
Görmeyi başaran artık bilginin peşine koşmaz
Görülene erişen ise görmenin derdine düşmez“
Hallac-ı Mansûr

 «Pervane, sabaha dek alevin çevresinde döner; arkadaşlarının yanına gelir ve onlara, görkemli bir anlatımla, bu tanrısal ilişkisinden söz eder.

Sonra tam bir birleşmeyi özleyerek kendini alevin cilvelerine kaptırır.

Alevin ışığı, gerçekliğin bilgisidir; sıcaklığı, ger­çekliğin gerçekliğidir; onunla birleşme (tek oluş) ise, gerçekliğin Doğru’sudur.

Ona alevin ne ışığı yetiyordu, ne de sıcaklığı; kendisini alevin içine fırlatıverdi.

Bu sırada, onun söylentilerle kanmadığını bilen arkadaşları, son içgörüsünü anlatması için gelmesini bekliyorlardı. Ama o anda pervane, yanmış, kül olmuş, dağılmıştı; ne bir biçimi kalmıştı, ne bedeni, ne de ayırdedici bir belirtisi.

Şimdiki duyarlığıyla dönebilir miydi arkadaşlarının yanına?

Şimdiki ruhsal durumuyla dönebilir miydi?

O, içgörü aşamasına varınca, sözlerden uzaklaşmayı başarmıştı.

İçgörüsündeki varlığa ulaşınca da, içgörüyle bir ilişkisi kalmamıştı.»

(Tavasin, Hallac-ı Mansûr, çeviren: Yaşar Günenç)
______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping