Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Kurtuluş Savaşı'nda ve Cumhuriyet Devrinde Alevi Bektaşiler
#1
İlhan SELÇUK

Kurtuluş Savaşı’nda Ulusal mücadelenin ön saflarında yer almışlardır. Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Mücadelesini başlatmadan önce Alevi / Bektaşi toplumunun desteğini almak için girişimlerde bulunmuş ve bu girişimlerine olumlu yanıt almıştır. Sivas Kurultayı’nda pekçok Alevi ileri geleni Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer almıştır. Paşa, Kurultaylar sonrası Hacı Bektaş Dergahı’nı ziyaret etmeye karar vermiştir. Hacı Bektaş Dergahı’nda o sırada postnişin Cemalettin Efendi ve Baba olarak da Salih Niyazi Baba bulunmaktaydı. Bu iki isim Anadolu Alevilerinin liderleri idi. O sırada Anadolu’da 6 milyona yakın Alevi bulunduğu ( 20 ) tahmin edilmektedir.

Mustafa Kemal Paşa, Hacıbektaş’ta bir gece kalmış, harem dairesinde ağırlanmıştır. 24 Aralık 1919 Cuma günü de Hacı Bektaş Veli’nin türbesini ziyaret etmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Çelebi Cemalettin Efendi ve Salih Niyazi Baba arasında yapılan üçlü görüşmeyle Dergah Paşa’ya destek sözü vermiştir. Nitekim TBMM açıldığında Çelebi Cemalettin Efendi Kırşehir Mebusu ve TBMM başkan vekili olarak mecliste yer almıştır. Çelebi Cemalettin Efendi’nin vefatının ardından Çelebi olan Veliyyettin Efendi 25 Nisan 1923 tarihinde yayımlanan ve Alevileri TBMM Hükumetini desteklemeye çağıran bildirinin sahibidir. Bildiri şöyledir:

“ Anadolu’da Bulunan Dedem Hacı Bektaş Veli Hazretlerine Samimi Sevgisi Olan Bütün Ocak Sahibi Sevenlerine,
Bu milleti tekrar dirilterek bağımsızlığımızı temin eden, varlıkları tüm İslam milletinin övünç kaynağı olan, Türkiye Millet Meclisi Reisi, Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin yayımlamış oldukları beyanname hepimizin malumudur. Gazi Paşa’nın vatanın yüceltilmesi ve geliştirilmesi için bizlerden istemiş olduğu tüm arzularını yerine getirmek boynumuzun borcudur. Milletimizi kurtaracak ve bizleri mutluluğa eriştirecek, ancak onun yüce fikirleridir. Bunu inkar edenlerin bizimle kesinlikle ilgisi yoktur. Yüce tarikatımızın tüm mensuplarına, Gazi Paşa Hazretlerinin işaret ettiği adaylardan başkasına oy vermemelerini, vatanımızın kurtuluşunun ancak bu şekilde gerçekleşebileceğini özellikle tavsiye eylerim.
Bu vasiyetlerimi tutmayanlar bizden değildir. Hak erenler onlara hiçbir zaman yardım etmez. Yine söylüyorum ki, bu vatanı ve milleti kurtaracak ancak Mustafa Kemal Paşa’dır. Onunla beraber olanlar ise, mukaddes vatanımızın has evlatlarıdır. Hiçbir kimsenin sözünü dinlemeyiniz. Sözümden hiçbir şekilde dışarı çıkmayınız. Sizin mutluluğunuzu düşünen, sizi kölelikten kurtaracak olan, ancak Büyük Millet Meclisi Reisi ve hepimizin büyüğü olan Mustafa Kemal Paşa Hazretleridir.”

Aleviler, Kurtuluş Savaşı sırasında tüm dergahlarını ve tüm imkanlarını ulusal mücadele için seferber etmişler, Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer alarak Türk ulusunun bağımsızlığını kazanması için canla başla çalışmışlardır. Alevilerin Mustafa Kemal Paşa’ya bu denli gönülden ve yoğun desteğinin nedenleri arasında onun Bektaşi oluşu da gösterilmektedir. Bilindiği gibi Mustafa Kemal, Bektaşi dergahlarının çok etkin olduğu Selanik’te dünyaya gelmiştir. Babası Ali Rıza Bey’in de Bektaşi olduğu ileri sürülmektedir.Mustafa Kemal Paşa’nın Bektaşi olduğunun kanıtlarından biri de Nutuk’tur.
Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta bir Alevi dededen bahsederken (Kazım Dede) onu çok saydığnı ve asla kırmayacağını söylemektedir.
Mustafa Kemal Paşa’nın yaptıkları dikkate alındığında onun Alevi / Bektaşi olduğu yönündeki görüş güç kazanmaktadır. Gerçekten Alevi / Bektaşi olmasa bile yaptıkları ile aslında tam bir Alevi / Bektaşi gibi davranmıştır. Nitekim Alevi / Bektaşiler Atatürk’ten bahsederken “ O da bizdendir. “ demektedirler. Bu konuda daha detaylı bilgi için Cemal Şener’in Ant Yayınları tarafından yayınlanan “ Atatürk ve Aleviler “ adl› kitabına başvurulabilir.

Cumhuriyet Devri ve Alevi / Bektaşiler

Cumhuriyet, Türk halkının uluslaşma projesidir. Uluslaşmanın en temel özelliği de laikleşmedir. Laikleşme, uluslaşma için bir araçtır. Laikliğin pekçok yönü olmakla birlikte bizce en önemli yönü bir halkın din, mezhep ve tarikat gibi kurumlar nedeniyle düştüğü bölünmüşlüğü ortadan kaldırma ve ulusal kimliği her türlü dinsel ve mezhepsel kimliğin üzerinde bir işleve sahip kılmasıdır.

Atatürk döneminde yapılan bütün devrimlerde ana karakter olarak laikleşmeyi görmekteyiz. Hilafetin kaldırılışı, Şeriyye ve Evkaf Vekaletinin ilgası, Tevhid – i Tedrisat Yasası, Tekke ve Zaviyelerin kapatılması, devletin laik olduğunun Anayasaya girmesi ve dinsel yargının kaldırılması gibi bütün devrimler, laik bir toplum amacına yönelik atılımlardır. Aleviler, bu atılımların yaşama geçirilmesinde Atatürk’e tam destek vermişlerdir. Yüzyıllarca sünni İslam şeriatından çektikleri zulümler düşünüldüğünde bu desteğin anlamı daha iyi kavranacaktır. Büyük Atatürk’ün bu düzenlemeleri meclisten geçirme mücadelesinde Alevi / Bektaşi kökenli milletvekilleri hep Atatürk’ün yanında yer almışlardır. Yüzyıllarca şeriat uleması tarafından kafirlikle suçlanan, haklarında katledilme fetvaları verilen Alevilerin, laikleşmeyi hararetle desteklemeleri doğaldır. Alevi / Bektaşi toplumunda büyük Atatürk’e karşı mevcut olan eşsiz sevginin kaynağı burada yatmaktadır. Alevi / Bektaşiler, devrimlere o denli bağlıdırlar ki, Tekke ve Zaviyelerin kapatılması yasasına bile destek olmuşlar, kendi dergah ve tekkelerini bizzat kendileri kapatmışlar, Alevi / Bektaşi önderleri dergahlarının anahtarlarını kendi elleriyle TBMM’ye teslim etmişlerdir. Oysa sünniler, tekkelerinin kapatılışına direnmişlerdir. Bugün kimi çevreler, Alevi tekkelerinin de kapatılmasını Cumhuriyet’in ve Atatürk’ün Alevilere zulmü ( ! ) olarak değerlendirebilmektedir. Atatürk’ün ulaşmak istediği laik toplum ideali, şeriatın yok edildiği bir toplum ideali olması bakımından Alevi / Bektaşi felsefesiyle tam anlamda örtüşmektedir. Çünkü Alevi / Bektaşi felsefesinde şeriat yoktur. Dinsel yargı yoktur. Alevi / Bektaşi cemlerinde yüzyıllardır uygulanagelen ve bir anlamda halk mahkemesi işlevi gören yargı biçimi laik ve modern yargı ile örtüşmektedir. Bu nedenle Alevi / Bektaşilerin Atatürk’e olan eşsiz sevgilerini yok etmeye çalışan çevrelerin laikleşmeden Alevilerin de zarar gördüğü tezini işlemeleri sonuç alınması mümkün olmayan bir uğraştır.
Aslında Alevi / Bektaşilerin Cumhuriyete olan bağlılıklarından rahatsızlık duyulmasının altında yatan sebep kesinlikle Alevi / Bektaşi inancına veya felsefesine sahip çıkma kaygısı değildir.
Gerçek neden, Alevi / Bektaşi toplumunu, Türk uluslaşma projesinden koparmak ve böylece güya Alevileri; gerci, ırkçı ve bölücü devinimlere kanalize etmektir.
Bu çevrelerin ileri sürdüğü bir diğer tez de şudur: Atatürk, Alevilerin tekkelerini kapattırmış fakat sünni islam doğrultusunda Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdurmuştur.
Yani bu çevrelere göre Atatürk, son tercihini yine sünnilerden yana yapmıştır. Oysa bilmekteyiz ki, kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, dinci sünniler tarafından asla kabul edilmemiş, tam tersine mukavemetle karşılaşmıştır. İlk Diyanet İşleri başkanı olan Börekçizade R›fat Efendi, laikleşme yanlısı aydın bir din adamıdır. Bundan dolayı da şeriatçı çevre tarafından hala la- netle anılmaktadır.
Olaya nesnel yaklaştığımızda görmekteyiz ki,Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı, laik topluma giden yolda bir aşamanın geçilmesi için gerekli bir kurumdur. Her ne kadar sonradan bu kurum ilk kuruluş amacının hilafına hareket etse de ve şeriatçılar tarafından zamanla ele geçirilse de başlangıçta asla bugünkü işlevi için kurulmuş değildir.
Bunu her dürüst araştırmacı ve bilimadamı teslim etmek zorundadır. Atatürk’ün dinsel alanda yapmaya çalıştığı devrimler ve yenilikler dinci, gerici sünniler tarafından hiçbir zaman kabul görmemiştir. Bu yeniliklerin neler olduğu anımsandığında görülecektir ki, Atatürk asla Sünniliği tercih etmiş değildir. Türkçe ezan, Türkçe namaz, Türkçe Kur’an vb. çalışmalar, dinsel eğitimin süreç içerisinde kaldırılışı vb. hatırlanmalıdır. Bunları sünnilerin kabul ettiğini kimse iddia edemez. Atatürk’ün döneminde Din ve Ahlak derslerinin eğitim öğretim programlar›ndan kaldırılması, yerine Yurttaşlık ve Sosyoloji derslerinin konulması devletin sünnilerden yana tercih kullanması ve Alevileri dışlaması mıdır ?
1930’da ‹mam Hatip Okullarının, 1933’de ise İlahiyat Fakültelerinin kapatılması sünniliği tercih etmek midir ? Yoksa Alevilerin yüzyıllardır beklediği şeriatçı / dinci çevrelerin baskısının ortadan kalktığı laik bir toplumu inşa etmeye çalışmak mıdır ?
Şeyhlik, dervişlik, mürtlik, dedelik, seyitlik, çelebilik vb. ünvanların yasaklanmas› da asla Alevilerin aleyhine bir düzenleme değildir. Bu gibi ünvanların resmi manada kullanılması, laikliği benimsemiş bir toplumda düşünülmesi bile olanaksız kabul edilmesi gereken bir durumdur.
Doğru olan, bu ünvanların sadece halk›n arasında kullan›lmasıdır. Bilmekteyiz ki, seyitlik , şeriflik gibi ünvanlar nedeniyle Osmanl› döneminde adeta, vergiden muaf, askerlikten muaf bir kast yaratılmıştır. Modern toplumda böyle bir şeyin mevcudiyeti düşünülemez. Hiçbir gerçek Alevi böyle bir şey isteyemez.➧Atatürk’ün ölümün ard›ndan başlayan yeni süreçte devrimler sürekli güç kaybetmeye başlam›ş, cumhuriyet kurumlar› kuruluş amaçlar›n›n hilaf›na bir yap›ya büründürülmüştür. 1947’de CHP Kurultayında okullara din dersi konulmaı kararı alınıp Köy Enstitüleri kapatılmış, İlahiyat Fakülteleri yeniden açılmıştır. Çok patili siyasal yaşama geçilmesinden sonra adeta bir karşı devrim yaşanmıştır. Ezan yeniden Arapça okunmaya başlanmış, dinsel eğitim tümüyle geri gelmiş, DP iktidarı, “ Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz” diyebilmiştir. İnönü devrinde tek parti iktidarının halka yaptığı zulümden maalesef Aleviler de paylarına düşeni almışlardır. Bu nedenle Alevilerin büyük bölümü DP’yi desteklemiş fakat bu desteğin yanlışlığını çok geçmeden kavramışlardır. Aleviler DP zulmüne karş› 27 May›s’›, DP’nin mirasçısı olan AP’ye karşı da yeniden CHP’yi ve TİP’i desteklemişlerdir. BP deneyiminden sonra Aleviler tekrar kitlesel olarak CHP’ye yönelmişlerdir.1980 ihtilali ile birlikte “ Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi “ derslerinin zorunlu dersler kapsamına alınması ve müfredatın tamamen sünni anlayışına göre düzenlenmesinin, Alevi / Bektaşi çocuklarının asimilasyonunu amaçlayan zalimce bir uygulama olarak öne ç›kt›ğını ve bu zulmün halen sürmekte olduğunu üzüntüyle belirtelim. Ayrıca ihitilal sonras› dönemde Alevi köylerine zorla cami yapılmaya ve imam atanmaya başlanması Alevilere yönelik yürütülen baskı, sindirme ve asimilasyon çabalarının ulaştığı yeni bir boyut olmuşur.
Cumhuriyet döneminde Alevilerin yaşadığı iki talihsiz olay vardır. Biri Koçgiri Olayı ( cumhuriyetin ilanından önce vuku bulmuştur. 1920 Eylülü ile 1921 Haziran› arasında ) , öbürü Dersim Olay›d›r. Dersim Olay›’nın tarihi 1937 – 1938 ‘dir. Her iki olayın da gerçekte Alevilik ile bir ilgisi yoktur. Her iki olay da Kürtçü tezgahtır. Aleviler, bu iki tezgahın da sonradan farkına varmışlardır. Özellikle Dersim Olayına rağmen Dersim halkının siyasal tercihi Alevilerin
Atatürk’e bağlılığının sürdüğünü göstermektedir. ( O günlerden bugüne değin Atatürk’ün kurduğu parti olan CHP Dersim halkının siyasal tercihinde daima en önde yer almıştır. ) Dersim halkı yerel yöneticilerin kimi yanlış uygulamaları, feodal yapının doğurduğu rahatsızlıklar ve tüm bunları kullanan / istismar eden Kürtçülerin kışkırtmasıyla ayaklanmıştır. Ancak yaşanan acılara karşın Dersimliler yine de Cumhuriyete sadakat göstermişerdir. Zaten sorunun halk ile Ankara Hükumeti arasında olmadığı bilinmektedir.

Sorunun kaynağı yöredeki feodalitedir. Ağaların, merkezi yönetime başkaldırmalarıdır. Cumhuriyet sisteminde feodalitenin yeri olamaz. Bu nedenle çıkarlarından vazgeçmek istemeyen feodal beyler ve Kürtçü provakatörler Dersim Olayının müsebbibi olmuşlardır.

Eğer Cumhuriyet idaresinin ve Atatürk’ün Alevi / Bektaşilerle bir sorunu olsayd› benzer olaylar›n Alevi / Bektaşi nüfusun yoğun olarak yaşad›ğ› diğer bölgelerde de görülmesi gerekmez miydi ?

Oysa tam tersine Alevi coğrafyası cumhuriyet devrimlerinin en kolay uygulandığı coğrafya olmuştur. Dersim Olayının her zaman hüzünle anılacak unsurları arasında binlerce insan›ı yaşadığı yerden sürülmesi ve binlercesinin yaşamını kayabetmesi yer almaktadır. Bu elim olay Türk uluslaşma tarihinde bütün Türk halkı tarafından ibret alınması ve acıyla anılması gereken bir olay olarak kalacaktır.

Son yıllarda yapılan bilimsel yayınların da etkisiyle Koçgiri yöresinde ve Tunceli’de Türklük bilinci hızla güçlenmektedir. Bu durum elbetteki yurtsever Alevi / Bektaşiler için mutluluk kaynağı olduğu gibi, bölücü ak›mlar açısından ise güç yitimidir..

Yetmişli y›llarda yaşanan sağ – sol kavgasında Alevi gençlerin büyük çoğunluğunun solda yer alması nedeniyle bu kavgan›n adeta bir Alevi – sünni kavgasıymış gibi gösterilmeye çalışıldığı malumdur. Her ne kadar bu çatışmanın böyle nitlenmesine zemin hazırlayan kimi hadiseler yaşansa da olayların gerçek kimliğinin bu olmadığı zaman geçtikçe daha iyi anlaşılacaktır. Bu yıllarda özellikle Ülkücü gençlerin yanlış bir şartlandırma ve eğitimle Türklüğü sanki sünni müslümanlık gibi algılamarı nedeniyle, dahası milliyetçilik ad› altında İslamcılık yapmaları yüzünden ve başkaca nedenlerle Alevi Türkmenlerin mecburen solda yer alması, üstelik solun da büyük ölçüde gayri milli bir çizgi takip etmesi sonucu kimi kentlerde ( Çorum ve Kahramanmaraş ) Alevilerin yaşadığı mahallelere yönelik saldırıların vuku bulması, olayın yer yer Alevi – Sünni kavgası gibi algılanmasına yol açmıştır. Bu olaylarda can verenlerin çoğunluğunun Alevi kökenli olmaları da olaya bu şekilde yaklaşılmasının nedenlerinden birıini oluşturmuştur. Gerçekte o dönemde yaşanan olaylar Türk gençliğinin birbirine düşürülmesinden başka bir şey değildir. O yılların kötü mirasının artık geride kalması gerekmektedir.

Bu olayların altında yatan nedenlerin daha iyi anlaşılabilmesi için bilinmesi gereken sosyo-politik devinimlerden biri de MHP güdümlü “ Türk milliyetçiliği “ hareketidir. Bu konuyu, Aleviler ve Türk Milliyetçiliği başlığı altında daha ayrıntılı bir şekilde irdeleyeceğiz.

Yak›n dönemde yaşanan ve bu nedenle Alevilerin haf›zalar›nda tazeliğini koruyan iki elim olay daha vardır. Sivas’ta 35 aydının yakılarak öldürülmesi ve İstanbul Gazi Mahallesi olayları… Bu iki olayda da maalesef zulme maruz kalanlar, saldırıya uğrayanlar Aleviler olmuşlardır. Bu iki olayda da şeriatçı – gerici çevrelerin rolü bulunmaktadır. Çarpıklıklarına karşın Türkiye’deki laik sisteme yönelik tezgahların sahneye konduğu bu iki olayda da uluslar arası güçlerin dahli olma olasılığı da yüksek bulunmaktadır. Türk ulusunu birbirine düşürme amacının açık olduğu bu iki olay sonrası Alevilerin hızla örgütlenmeye başladığını görmekteyiz. Aslında “ her şerde bir hayır vardır “ sözünü doğrular şekilde bu elim olaylar böylesi bir hayırlı gelişmeyi de tetiklemiş ve hızlandırmıştır.

Belirtmemiz gereken ve çoğunlukla unutulan bir diğer husus da cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir Alevi / Bektaşi için, cem yapt›ğı, semah döndüğü, deyiş / nefes okuduğundan dolay› cezai bir işlemin, koğuşturmanın yapılmamış olmasıdır. Biliyoruz ki aynı dönemde pekçok dinci / şeriatçı, irticai faaliyetlerinden dolayı idam da dahil olmak üzere çeşitli cezalara çarptırılmıştır.
Bahsi kapatırken önemle belirtelim ki, Alevi / Bektaşilerin cumhuriyete ve Atatürk’e bağlılığının en somut göstergelerinden biri de hemen hemen her Alevi / Bektaşinin evinde asılı bulunan Hazreti Ali ve Hünkar Hacı Bektaş Veli resimlerinin yanında Mustafa Kemal Atatürk’ün de resminin bulunmasıdır.

Alevi / Bektaşi toplumu kesinlikle biliyor ki, laik, demokratik, Atatürkçü Cumhuriyet rejiminin hala tek bir karşıtı vardır, o da teokrasidir.

Teokratik sistem ise Aleviler için katliam, sürgün ve yıkım demektir.
Ara
Cevapla
#2
Aleviler tarihin her aşamasında önemli rolleri üstlenmiştir.
______
 Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping