10-02-2018, 10:30 PM
Hac, İslamiyet’te Mekke’de Kâbe’yi ziyaret etmektir. Burayı ziyaret etmekten amaç, Kabe’nin Allah’ın evi (Beytullah) olduğu inancıdır. Halbuki Kuran’daki anlatım ve genel inanç, İslâm Allah anlayışının bu evle sınırlı olmadığını göstermektedir.
Kabeyi ziyaret ederek orada hacı olmanın yetersizliği ve hatta İslam espirisine uygun olmayışı değişik nedenlere dayanmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1-Hac yeri olan Kâbe, Arapların İslam olmadan önce kurdukları bir yapı idi. Bu yapıyı Araplar, içinde kendi putları bulunduğu için koruyorlardı. Putlar bulunduğu için de her yıl diğer bölgelerin Arapları burayı ziyaret edip tapınıyorlardı. Buranın bakımını üstlenen kabile, gelenlerden para alıyordu. Mekke için burası önce bir panayır yeri, sonra da Hac yeri idi. Putataparlar burada panayır kurup mal alıp satıyor, şiir yarışmaları yapılıyor, en beğenilen yedi şiir de Kabe’nin duvarlarına asılıyordu. Hz.Muhammed, önce kıble olarak Kudüs’te Mescid-i Aksa’yı göstermişti. Daha sonra Kâbe’ye ziyaret kesilince Araplar buranın gelirinden olmuşlar ve ekonomik çöküntü içine giren bakıcı boyun ticaret yapan Arapların isteği üzerine Kâbe, kıble yapılmış ve Müslümanlara da eski putataparların yaptığı gibi Kâbe’yi ziyaret zorunluluğu getirilmiştir.
2-Kâbe’de Arap putları barındırıldığı ve bunlar da Allah olarak görüldüğü için Allah’ın evi olarak görülen ve gösterilen bu mekan Kuran’ın temel anlayışı ile çelişir.
Çünkü Kuran’da anlatılan Allah, mekandan soyutlanmıştır. Onu ne yere, ne göğe koymak, sığdırmak mümkündür. Eski Ortadoğu ve Hint dinlerinde cennet ve iyilik Tanrısı gökte kabul ediliyordu. Bunu açık biçimde Mazdek dininde görmekteyiz. Bütün Ortadoğu dinlerini etkileyen ve etkisi Hint dinlerine de ulaşan Mazdeizm inancında ışık, güneş, gök kutsaldı. Bu etki Müslümanlığa da geçmiştir. Bugün dua ederken ellerin açılıp göğe çevrilmesi, gökten yardım umulduğunu anlatır. Halbuki İslam Tanrısı gökte de değildir. O her şeyi çepeçevre kuşatan ve dolduran, bize şah damarımızdan daha yakın olduğu Kuran’da açık açık söylenen bir güçtür.
Şimdi böyle bir gücü Mekke’de bir eve hapsetmek, İslam’ın daha gelişmiş Tanrı anlayışı ile uyuşmamaktadır. Bu nedenle, insanla ilgili bölümde görüleceği gibi Aleviler Kâbe’yi Allah’ın evi olarak görmezler. Burasının İbrahim peygamber tarafından yapıldığı ve kutsallğının oradan geldiği düşüncesi de putların saklandığı yer olduğu gerçeğini gizlemekten başka bir şeye yaramamaktadır.
Aleviler, Kâbe olarak insanın kalbini görürler. Çünkü, insan kalbi, sevginin merkezidir. İnsan ancak kalbiyle sever. Tanrı da sevilecek şey olduğu için ancak insan kalbinde yer bulabilir. Bu nedenle insan kalbi kazanmak, gerçek anlamda Allah’ın evini ziyaret etmek ve o evi onarmak, yenilemektir.
İnsan kalbini kırmak ise Allah’ın evini yıkmak demektir. Alevilerin bu anlayışını Alevi ozanlarından Dertli şöyle dile getirmiştir:
Dön, Ziyaret eyleme İbrahim’in bünyadını
Dertli’nin kalbin ziyaret eyle, Beytullah’ı gör.
(Hac için, boş yere İbrahim peygamberin yaptığı yere gitme. Eğer Allah’ı arıyorsan, Dertli’nin kalbine girmen yeter.)
Kabeyi ziyaret ederek orada hacı olmanın yetersizliği ve hatta İslam espirisine uygun olmayışı değişik nedenlere dayanmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1-Hac yeri olan Kâbe, Arapların İslam olmadan önce kurdukları bir yapı idi. Bu yapıyı Araplar, içinde kendi putları bulunduğu için koruyorlardı. Putlar bulunduğu için de her yıl diğer bölgelerin Arapları burayı ziyaret edip tapınıyorlardı. Buranın bakımını üstlenen kabile, gelenlerden para alıyordu. Mekke için burası önce bir panayır yeri, sonra da Hac yeri idi. Putataparlar burada panayır kurup mal alıp satıyor, şiir yarışmaları yapılıyor, en beğenilen yedi şiir de Kabe’nin duvarlarına asılıyordu. Hz.Muhammed, önce kıble olarak Kudüs’te Mescid-i Aksa’yı göstermişti. Daha sonra Kâbe’ye ziyaret kesilince Araplar buranın gelirinden olmuşlar ve ekonomik çöküntü içine giren bakıcı boyun ticaret yapan Arapların isteği üzerine Kâbe, kıble yapılmış ve Müslümanlara da eski putataparların yaptığı gibi Kâbe’yi ziyaret zorunluluğu getirilmiştir.
2-Kâbe’de Arap putları barındırıldığı ve bunlar da Allah olarak görüldüğü için Allah’ın evi olarak görülen ve gösterilen bu mekan Kuran’ın temel anlayışı ile çelişir.
Çünkü Kuran’da anlatılan Allah, mekandan soyutlanmıştır. Onu ne yere, ne göğe koymak, sığdırmak mümkündür. Eski Ortadoğu ve Hint dinlerinde cennet ve iyilik Tanrısı gökte kabul ediliyordu. Bunu açık biçimde Mazdek dininde görmekteyiz. Bütün Ortadoğu dinlerini etkileyen ve etkisi Hint dinlerine de ulaşan Mazdeizm inancında ışık, güneş, gök kutsaldı. Bu etki Müslümanlığa da geçmiştir. Bugün dua ederken ellerin açılıp göğe çevrilmesi, gökten yardım umulduğunu anlatır. Halbuki İslam Tanrısı gökte de değildir. O her şeyi çepeçevre kuşatan ve dolduran, bize şah damarımızdan daha yakın olduğu Kuran’da açık açık söylenen bir güçtür.
Şimdi böyle bir gücü Mekke’de bir eve hapsetmek, İslam’ın daha gelişmiş Tanrı anlayışı ile uyuşmamaktadır. Bu nedenle, insanla ilgili bölümde görüleceği gibi Aleviler Kâbe’yi Allah’ın evi olarak görmezler. Burasının İbrahim peygamber tarafından yapıldığı ve kutsallğının oradan geldiği düşüncesi de putların saklandığı yer olduğu gerçeğini gizlemekten başka bir şeye yaramamaktadır.
Aleviler, Kâbe olarak insanın kalbini görürler. Çünkü, insan kalbi, sevginin merkezidir. İnsan ancak kalbiyle sever. Tanrı da sevilecek şey olduğu için ancak insan kalbinde yer bulabilir. Bu nedenle insan kalbi kazanmak, gerçek anlamda Allah’ın evini ziyaret etmek ve o evi onarmak, yenilemektir.
İnsan kalbini kırmak ise Allah’ın evini yıkmak demektir. Alevilerin bu anlayışını Alevi ozanlarından Dertli şöyle dile getirmiştir:
Dön, Ziyaret eyleme İbrahim’in bünyadını
Dertli’nin kalbin ziyaret eyle, Beytullah’ı gör.
(Hac için, boş yere İbrahim peygamberin yaptığı yere gitme. Eğer Allah’ı arıyorsan, Dertli’nin kalbine girmen yeter.)