Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Alevilerde Müzik
#1
25994974_10155812991452221_1392733252178...00x300.jpg

Alevi müziği kanımca ikiye ayrılır:

1. Dinsel içerikli olanlar;
2. Toplumsal içerikli olanlar.
Dinsel içerikli olanlar Alevi gelenek ve göreneklerini yaşatmak ve sürdürmek, sonraki kuşaklara bunları aktarmak için cem ayinlerinde töreni sürdürmek için kullanılır. Toplumsal içerikli olanlar da insanları iyi ahlaka, doğru davranmaya ve toplumsal kılmaya yöneliktir.

Dinsel içerikli Alevi müziğine örnek olarak Alevi semahlarını ve her dörtlüğünde bir imamın ( Oniki İmam, Ali, Hasan, Hüseyin, vd. ) adının anıldığı duvazı imamları ( Arapça bir tamlama olan duvazı imam bildiğimiz Oniki İmam demektir) verebiliriz. Bu müzikle hem cem töreni sürdürülür hem de imamların adı anılarak onlara saygılı oldukları belirtilir. Genç kuşakların onları tanıması sağlanır. Semah, bir noktanın çevresinde, hareketleri turnanın uçuşunu ve gezegenlerin güneş çevresinde dönüşünü yansıtan, Orta Asya çok tanrılı inançlarında şamanın kuşş olup büyüyle uçu yetisinin bir anlatımıdır. Semahlara çeşitli adlar verilmiştir. Bunları şöyle sınıflandırabiliriz:

1. Eren, evliya, pir adını göre: Hacıbektaşş Semahı, Hızır Semahı, Hubyar Semahı, Ali Nur Semahı, Muhammed Ali Semahı, Zeynel Abidin Semahı, Çoban Baba Semahı, Sarı Kız Semahı.2. Sevilen ve kutsal hayvan adına göre: Kırat Semahı, Turnalar Semahı.

3. Yöre adına göre: Alaçam Semahı, Çorlu Semahı, Erzincan Semahı, Fethiye Semahı, Ladik Semahı, Malatya Semahı, Tokat Semahı, Şiran Semahı.

4. Diğer Semahlar: Kırklar Semahı, Gönüller Semahı, Nevruz Semahı, Dem Geldi Semahı, Çark Semahı, Çapraz Semahı, Erkan Semahı, Din dışı Alevi müziğine örnek olarak da deyişleri verebiliriz.

Bu deyişlerin her biri birer okul ödevi görür. Son dörtlüğünde, halk şiiri formuna uygun olarak yaratıcısının mahlasını mutlaka görürüz. Kaygusuz Abdal’ın bir dörtlüğünü buraya almak istiyorum:

Hareket nardadır sacda değildir
Keramet baştadır tacda değildir
Her ne ara isen kendinde ara
Kudus’te, Mekke’de, hacda değildir

Burada her şeyin merkezinin insan olduğu vurgulanıyor. Bir kitap yayınlamıştı Türkiye’de: Tapılacak En Büyük Kitap İnsandır. Kaynağını ilahi varlıklardan da alsa, Alevi düşüncesi ve somut ve gerçekçi temellere dayanmıştır. Geçenlerde ölen Rahibe Teressa, “baktığım her insanda Tanrı’yı görüyorum”, demişti. Rahibe Teressa’nın yeni keşfettiği bu durumu , ondan çok daha önceki dönemlerde Alevi deyişlerimizde bulmamız mümkün:

Aynayı tuttum yüzüme
Ali göründü gözüme

Ya da derisi yüzülerek vahşice öldürülen Hallac-ı Mansur’un sözünde yaşam bulmuştu: Enel Hak. Yani ben Tanrıyım. Elbette Hallac-ı Mansur burada kendisinin Tanrı olduğunu iddia etmiyor. İnsanın Tanrı’nın bir yansıması olduğunu söylüyor. Tanrı insanda tecelli etmiştir. O yüzden insan kötülük eden, Tanrı’ya kötülük etmiştir. İnsanı sevmeyen Tanrı’yı da sevmez. Alevi müziğinin temelleri
Orta Asya’daki yaşamlarında kutsal varlıklar olarak benimsedikleri kam, bakşı, şaman adları verilen ozan büyücüler, şimdiki halk ozanlarının atalarıdır. Toplum içinde büyük saygı duyulan ve onlardan korkulan bir dönemden evrim geçirerek ve İslam dininin de etkisiyle günümüzdeki ozanlara ulaştık. Ozanlarımızın artık korkulacak bir yanı yok (siyasal iktidar dışında ). Halk müziğinin en güzel örneklerini veriyorlar.

Bu kültürün müziği günümüze kadar çeşitli baskılara uğramış ve sindirilmeye çalışılmıştır. Bu yüzden de gizli yapılmış, bu gizlilikten dolayı Sünni Müslümanlar arasında asılsız Alevi tanımlamalarının doğmasına yol açmıştır. Kızılbaş sözcüğü Alevilere bir küfür olarak kullanılmıştır. Dönemin yöneticileri, zamanın ileri gelen din adamlarından, şeyhülislamdan aldıkları fetvalarla dinsel dansları yasaklamışlardır. Örneğin 1666’da tasavvuf sahiplerinin semah yapmaları yobaz Vani Efendi’nin yalan dolan bilgi ve sözleriyle, tesvirleriyle yasaklanmıştır. ( İlhan Cem Erseven, Alevilerde Semah, s. 119, Ekin Yayınları, 1990, Ankara )

Yine İlhan Cem Erseven’in bildirdiğine göre İstanbul’da Vanikoy, tasavvufçular tarafından Vani-i Cani denilen ve Vani Efendi tarafından kurulduğu için lanetli sayılarak gidilmezdi. ( İlhan Cem Erseven, Alevilerde Semah, s. 119, Ekin Yayınları, 1990, Ankara) yine 1490- 1575 yılları arasında yaşayan ve ünü günümüze dek ulaşmış Ebuss’ud Efendi’nin fetvaları, bu kültürü ve müziği yakından ilgilendirir. Kanuni ve II. Selim zamanında otuz yıl kadar Şeyhülislamlık yapmış olan bu kişi Alevilere büyük darbeler indirmişti. Vecd içinde ilahi okuyanları hoş gören Şeyh için katli mubahtır diyen bu adam, Yunus Emre’yi bile küfr içinde gösteriyor.
İlhan Cem Erseven’den başka bir alıntıyla sürdürmek istiyorum: Semah dönme ile ilgili çatışmalar, tarihin her döneminde oluşmuştur. Bu fetvaların yanı sıra dinsel törenlerde semah dönmenin özgür olması yönünde fermanlar da alınmıştır.

Fakat bunlar uzun sürmemiştir. Zamanında, Kemalpaşazade, Alevi- Bektaşi dergahlarındaki raks ve devran için saygı gösteren fetvalar vermişti. Kemalpaşazade Ahmet Şemsettin, Kanuni döneminin ünlü şeyhülislamlarındandır. Yavuz Sultan Selim zamanında, Balıkesirli Sarı Gürz Muhlissiddin, zamanında şeyhülislamı Kemalpaşazade’ye gelerek- Ne yapar Şeyh Sümbül Sinan Efendi Fatih’te, Ayasofya’da? Deyip kışkırtmaya çalışırmış. ( 1512 -1513 ). Sonraları yobazlar, bu konuyu yeniden ele almışlar, Ustüvani bir yobazın etrafında toplanıp Sivas dergahının mürşidine şöyle yazılı bir kağıt göndermişlerdir:

“Sen raks ve devran etmekle men’in vacip olmuştur. Ve tekkeni basup seni ve etba’ını , – sana uyanları- katlederiz ve tekkenin birkaç arşın temelini kazıp toprağını buraya dökeriz.” Daha sonra Ustüvani, Köprülü Mehmet Paşa zamanında birkaç yandaşıyla birlikte sürgüne gönderilir. ( İlhan Cem Erseven, Alevilerde Semah, s. 120, Ekin Yayınları, 1990, Ankara)
Tüm bu baskılar ve yıldırma çalışmaları Türkiye Cumhuriyeti’ne ulaşmış ve günümüze kadar da sürdürmüştür. Alevilerin cem ayinleri sırasında gizliliğe önem vermeleri ve bunun için de kapıcı dedikleri bir görevliyi bu işle görevlendirmelerini sağlamak içindir. Kapıcı, cem töreni sırasında dışarıdan gelebilecek herhangi bir tehlikeyi önceden görüp önlem almakla görevlidir. Bu gizlilik Alevi müziğini de etkilemiş ve uzun süre açık bir biçimde icra edilmemiştir. Bu yüzden de Anadolu’da sadece Mevlevi müziği olduğu sanılmış ve devlet tarafından desteklenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra rahat bir nefes alan Aleviler, müziklerini daha rahat ama yine de tedbirli bir biçimde icra etmişlerdir.

Bu gün resmileştirilmeye çalıştığımız söylenen Alevi müziği çok daha önce, TRT’nin kurulmasıyla birlikte resmileştirilmiş
Ama revizyona uğratılarak TRT’de çalışmış ve söylenmiştir. Derlenen deyişler türküleştirilmiş, tek saz, yani bağlama düzeni yerine Yurttan Sesler Korosu aracılığı ile ve çok sayıda sazla birlikte tek sesli olarak icra edilmiştir. Bu müzik, kendisini doğuran ortamdan soyutlanmış ve içi boş ruhsuz bir duruma sokulmuştur. Yine aynı biçimde, Hızır Paşa’nın Pir Sultan Abdal’ı affetmek için ondan içinde Şah sözcüğünün geçmediği 7 demesini andırır bir biçimde, tüm Şah, Ali, Pir vs… gibi Alevilerin vazgeçemediği simgeleri bir kalemde silerek yerine dost, yar vs… gibi sözcükler yetiştirmişlerdir.

Günümüzde TRT ‘den yetişenler dahil olmak üzere çok sayıda sanatçı ve halk ozanı bu durumu değiştirdiler ve her şeyi yerli yerine oturttular.

Yrd. Doç. Dr. Battal ODABAŞ
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 3 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping