08-19-2018, 05:18 PM
Samimi, özverili bir insan olan Alper Çağlayan hocamız, Alevilik konusunda da çok güzel uğraşlar veren değerli bir simamızdır. Uzun yıllar öncesinden Ankara’dan tanıdığım, kendi doğup büyüdüğü toprakların inanç ve kültür dokusunu eserlerinde başarıyla işleyen, değerli yazarımız Alper Çağlayan’ın dünyasına bu söyleşiyle, bir küçük gezinti yapmaya çalıştım.
“Kur’an ve Ehl-i Beyt Kaynaklı ALEVÎ YOLUNDA ERKÂN – Çubuk Yöresi Örneği”, “Alevî Terim ve Deyimleri Sözlüğü” ve “Cibâli Evlatlarından Seyit Süleyman” isimli kitapları da yayınlanmış olan Alper Çağlayan hocamız şimdi İstanbul’da yaşamını ve çalışmalarını sürdürmektedir.
Kendisine başarılı, sağlıklı bir ömür ve mutlu yıllar diliyorum…
- Çok değerli hocam; bizlere kendinizi tanıtmanızı istesek yaşamınız hakkında neler söylersiniz. Nerelisiniz, hangi ortamda doğup büyüdünüz?
Yetişme ortamım, genelde Alevî ortamı oldu. Deyim yerinde ise, deyiş, nefes, düvazimam gibi Alevî edebiyatıyla büyüdüm.
- Kendi yörenizi hatırlayabildiğiniz kadarıyla gelenekleriyle, inanç yapısıyla, kültürel dokusuyla anlatmanızı istesek neler söylersiniz? Sizce bu bölge niçin bu kadar ihmal edilmiş, araştırılmamış bir bölgedir?
Yörenin inanç yapısı (Alevî köylerde) Alevî İslâm. Hâla (bir çok özelliklerini yitirmiş ya da değişikliğe uğramış olsa da) cem ibadetleri yapılmakta. İkrar, müsâhiplik gibi uygulamalar, azalmış olmakla birlikte, daha uygulanıyor.
İnancın içine, bir çok alanda gelenek ve çevresel yapılanmalar girmiş durumda maalesef. İnancın temelinde yeri olmamasına/tartışılmasına rağmen, Sünnî inançtan kız alıp verme hâla düşkünlük nedeni gibi görülüyor, Erkân içindeki bir çok hizmet gerçek şeklini değiştirmiş, sadece bir ritüel olarak uygulanıyor. Bunlar uzun konular ve burada açıklamak çok zaman alır.
Kültürel doku ise hayli bozulmuş, dejenereye uğramış durumda. Alevîliğin “Edeb” boyutu hemen hemen unutulmuş, bırakılmış, gericilik gibi anlamlandırılmaya başlamış. Örneğin, büyüğün ya da dedenin elinin öpülmesi; toplum içinde söz söyleme, soru sorma, fikir belirtme şekilleri gibi.
Çubuk Yöresi, çok az araştırılmış bölgelerden biri ne yazıkki… Son yıllarda bazı akademisyen ve araştırmacılar kenarından köşesinden bir şeyler yaptılar/yapıyorlar ama özellikle geçmişteki dokuyu anlamak ve anlatmaktan hayli uzak. Her şeye rağmen ilgi duyulup araştırma konusu yapılması memnuniyet verici.
- Alevilik – Bektaşilik deyince neler söylersiniz, sizin bu konuda görüşleriniz, düşünceleriniz nelerdir?
Alevîliğin, “Hakk-Muhammed-Ali Yolu” olduğunu öğrendik çocukluğumuzdan beri.
Doğruluk, dürüstlük, ideal insan olma, mazlumun yanında-zalimin karşısında durma yolu olduğunu öğrendik. Alevîliğin olmazsa olmazlarına, düsturlarına ne kadar uyduğumuz/uyguladığımız tartışma konusu olsa da, öğreti ve idealizm açısından bugüne dek düşünülmüş ve yaşanılması önerilmiş en ideal inanç ve yaşam biçimi olduğu konusunda kuşkum yok. Hep doğruyu, iyiliği, güzelliği, dostluğu, insanlığı öğütlemiş bir inanç ve yaşam sistemi Alevîlik.
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları Derleme Dizisi içinden yayınlanan bir eseriniz bence alanında çok önemli bir boşluğu dolduruyor.
Baştan sona dikkatlice okuduğum eserle bugüne kadar pek ihmal edilmiş, hatırı sayılmamış bir önemli yöremizin inanç esasları ve uygulamaları konusunda en derli toplu kaynak eser olarak hazırlanıp bize sunulmuş oluyor.
Yakamı bırakmayan “Olanaksızlıklar” nedeniyle çok istememe rağmen bir türlü gidemediğim bu bölgeye geçen sene içinde nihayetinde birkaç saatliğine de olsa gidebilmiştim, Ankara’da tatildeyken. Arı, duru, özlü bir şekilde Alevi değerlerini yaşatan, cemin, görgünün, sorgunun, çerağın, kurbanın varlığıyla ışıklanan yöredeki köylerdeki; “Görgü Öncesi Hazırlıklar, Görgü, Erkan, Tüm Hizmetler, Abdal Musa, Müsahip (ve İkrar) Ceminde Erkândan Geçme, Düşkün Kaldırma Erkânından Geçme ve Tüm duaların, nefeslerin…” sıralandığı bu eserde cemlerde okunan tüm Kuran ayetleri de eksiksiz bir şekilde verilmiştir. (Alper Çağlayan, Çubuk Yöresinde Erkan, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları Derleme Dizisi: 1, 2002, Ankara)
- Elde bir mevcut kitap olduğuna göre okurlarımız bunu temin ederek bilgilerin detaylarına ulaşabilirler. Ama bu yörede gördüğüm bir uygulama özellikle dikkatimi çekti doğrusu; farklı ocak mensubu dedeler de aynı cemde, aynı postta oturup hiçbir sorun olmadan cemi birlikte yönetebiliyorlar. Bu aslında gerçekten tüm dedelerin normalde uyguladığı (uygulaması gereken) bir gelenek midir? Birçok yörede bunu göremiyoruz. Bunun nedenleri nelerdir?
Dedeler arasında da pek uygunsuz bir davranış olmaz. Eğer kıskançlık gibi nedenlerle bazı söz ve davranışlar olursa, tâlipler kırmadan gerekli uyarı ve düzenlemeyi yaparlar. Ama yine de çekememe, kıskanma gibi bazı durumlar görülüyor maalesef.
- Gerçekten de dedelerimiz bu geleneğin en önemli temsilcileri olmuş kişiler. Kimlerdir dedeler, ocak nedir? Bu kavramların Alevilik açısından önemi hakkında bilgi verebilir misiniz?
Dedeler ise bu ocak sahibi erenlerin soyundan gelen kişilerdir. Alevîlikte, günümüzde uygulama alanı çok sınırlanmakla birlikte, akla gelen her alanda dedelerin görev ve sorumlulukları vardır. Bireyin “üstün insan, ideal insan” olma savaşımında dedelerin rolü çok büyüktür. Ayrıca, “Yol”un sürülmesi, uygulanması bakımından da önemleri tartışılamaz.
- Çubuk, Çankırı, Sulakyurt, Kalecik, Kırıkkale, Çorum, Yozgat gibi Ankara’yı çevreleyen “kırda – taşrada” yoğun bir Alevi nüfusu var. Genel anlamda bu yöredeki Alevi inanç yapısı dışında, kültürel ve sosyal yaşam hakkında neler söyleyebiliriz?
- Siz bir dönem Yesari Gökçe Dedemizle birlikte CEM Vakfı Ankara Şubesi’nde çalışmalar yaptınız. Aynı zamanda Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’ne de katkılarınız oldu. Ankara’daki sivil toplum kuruluşları yanında Alevi Bektaşi kurum ve kuruluşlarını da gözlemliyorsunuz. Ankara bu konuda ihmal edilmiş, “İstanbul Dükalığı” tarafından fazla değer verilmeyen, belki küçümsenen bir yapıya sahip. Bu büyük bir çelişki değil mi sizce? Türkiye’nin ortasında, hem de başkent olan, çevresi Alevi - Bektaşi yerleşim birimleriyle dolu, önemli ocak merkezlerine yakın, dedelerin, ozanların, babaların, önemli üniversitelerin bulunduğu, akademisyenlerin, yazarların, şu veya bu şekilde Alevi Bektaşi kurum ve kuruluşlarının önemli bir kısmının olduğu bir merkez. Neden Ankara bu konularda hep ikinci planda kalıyor sizce?
İkincisi, Ankara genelde sabit gelirli insanların (memur, işçi, esnaf) yaşadığı bir kent. Bu insanlar, Alevîliklerini çeşitli nedenlerle gizliyorlar (iş kaybetme endişesi, esnafsa alışveriş kaygısı gibi nedenler). Sanırım bu kadar açıklama yeterli olur.
- Bir aydın olarak Alevilerin bu dağınık bir görünümde olması, Alevi- Bektaşi kurumlarının bir araya gelememeleri nasıl aşılacak sizce?
- Gençlere çok önem veren bir insansınız. Aynı zamanda bilime, araştırmaya, kitaba da. Niçin Aleviler – Bektaşiler, kurumlar, kuruluşlar, aydınlar, dedeler, babalar bu işin araştırmadan, bilimsel çalışmalardan bir akademiden, enstitüden, üniversitelerden, insan yetiştirmekten geçtiğini bir türlü anlayamıyorlar? Bu konuda neler yapılabilir sizce?
Her toplantı ve ilgili ortamda eğitimin önemini anlatmaktan başka çâre yok sanırım. Elden geldiğince, topluma bunu anlatmamız gerekiyor.
- En son hazırladığınız ve devamlı masamda olan; “Alevi Terim ve Deyimleri Sözlüğü” gibi çalışmalar devam edecek mi? Şu anda ilgilendiğiniz, uğraştığınız konular nelerdir?
Ayrıca, “Alevî Terim ve Deyimleri Sözlüğü”nü de genişletilmiş ve yeni eklemelerle yakın zamanda yeniden yayımlamayı düşünüyorum.
Yine, daha önce yayımlanmış ve mevcudu çok azalmış olan “Cibâli Evlatlarından Seyit Süleyman” adlı derleme çalışmasını yeni elde edilen ekler ve içeriği taranarak hataların düzeltilmesi sonucunda yakında yeniden 2. Baskı olarak yayımlamayı düşünüyorum.
Bu arada şimdilik açıklamamın sakıncalı olduğunu düşündüğüm önemli iki çalışmam daha var ki, sanıyorum bir buçuk iki yıl sonra ancak yayımlanacak hale gelecektir. Tabi ömrümüz yeterse…
Bu arada deyiş, nefes, Düvazimâm, ağıt türünden manzum üretimler devam ediyor ama şimdilik kitaplaştırmayı düşünmüyorum.
Bu kadar uğraş da emekli ve sağlık sorunları yaşayan bir adam için yeterlidir sanırım!..
______
Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..