09-08-2018, 09:31 PM
Bektaşi Tarikatı, Hacı Bektaş-ı Veli tarafından kurulduğu kabul edilen bir tarikattır ama Balım Sultan’ın Bektaşi tarikatının ikinci piri olarak kabul edildiği ( ölümü 1516) bilinmelidir. Ayrıca Balım Sultan, Bektaşi tarikat erkanını belirleyen kişidir.
Bektaşi Tarikatı Neden Bu Kadar Önemlidir?
Bektaşi tarikatını anlatmadan önce onun neden bu kadar önemli olduğuna değinmek lazım sanıyoruz ki. Bektaşi tarikatının önemini maddeler halinde şu şekilde sıralayabiliriz:
Yeniçeri Ocağının kuruluşunda etkisi büyüktür.
Osmanlı İmparatorluğu yok olana kadar devlet üzerinde etkisini sürdürmüştür.
Osmanlı iç siyasetinde belirleyici rol oynamıştır.
Farklı dini inanç ve mezhepleri tek çatı altında birleştirebilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin resmi olarak tanıdığı tarihteki tek Sünni olmayan tarikattır. Osmanlı padişahlarının Sünni olduklarını, padişahların halife oldukları ve sürekli Mısır’a Şii devletlerine düzenlenen seferler düşünülünce Bektaşi tarikatını gayri Sünni olmalarına rağmen tanımalarının içeriğini daha iyi anlayabiliriz.
Osmanlı kültür hayatında rolü büyüktür. Ocak kültürünü geliştirmiştir.
Osmanlı’nın sosyal ve toplumsal yapısında önemli değişikliklere yol açabilecek mahiyette güçlü bir makamdır.
II.Mahmut döneminde, kaldırılması o kadar kolay olmayan Yeniçeri Ocağı, bu konuda isyan etmiştir. Tarihi bir gerçekliktir ki Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması için uzun yıllar boyunca hazırlık yapılmıştır.
Bektaşi tarikatı sadece sosyo – kültürel hayatı değil edebi hayatı da derinden etkilemiştir. Bektaşi fıkraları, nefesler, deme ve nutuklar tasavvuf edebiyatında önemli bir yere sahiptir.
Bu konu sadece Türkiye’de değil dünyada da oldukça fazla ilgi çekmiştir üstelik. Bektaşilik hakkında tezler yazılmış makaleler yayımlanmıştır.
Bektaşi Tarikatının Kökeni ve Tarihi
Bektaşilik, 13.yy’dan başlayan bir gelenektir. 15.yy’a kadar da etkisi en güçlü şekilde devam etmiştir. Ahmet Yaşar Bektaşilik tarikatının kuruluşunu şu şekilde sınıflandırır :
a) XIII. yüzyıldan başlayan XIV. yüzyılda gelişerek süren ve XV. Yüzyılın bitimine kadar devam eden şekillenme evresi.
b) XVI. yüzyılın başından yani Balım Sultan’dan zamanımıza kadar devam eden şuan bildiğimiz Bektaşilik tarikatının oluştuğu evre.
Sayın Ahmet Yaşar Ocak’ın bu ayrımından giderek Bektaşilik tarikatına odaklanacağız.
A. Bektaşi Tarikatının İlk Zamanları: Fuad Köprülü, Hacı Bektaşi tarikatının ortaya çıkmasını Babıali isyanlarına bağlar. 13.yy’da Anadolu’nun siyasi olarak karışık olması, bir Sünni karşıtı isyan olan Babıali İsyanı Bektaşiliğin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ayrıca Babaili isyanını çıkaran Baba İshak’ın öğrencisidir Hacı Bektaşi Veli. Birçok kaynak da Bektaşi için Batıni inanca sahiptir der. Bu aşamada Babalılar başlığını kısaca açıp bu konuya değinmemiz gerekir.
a.1. Babaîler: Baba İlyas’a bağlı bir tarikattır ama Babıali isyanı Baba İshak ile alakalıdır Baba İlyas ile değil. Baba İshak’ın çıkardığı isyan zayıflayan Selçuklu yönetimine, ağırlaşan vergi yüküne karşı Türkmenlerin çıkardığı bir ayaklanmadır aslında; ama bu gruplar Batıni tayfadan görüldüğü için isyan da dini boyutlara taşınmıştır. İşin garip yani bu isyanın kalıntıları edebiyatımızda ve sosyal hayatımızda hala etkisi devam eden büyük depremlere yol açmıştır. Bunlardan birisi Hacı Bektaşi Veli diğeri Yunus Emre’dir. Hacı Bektaşi Veli, Baba İshak’ın halifeleri arasındadır; Yunus Emre ise Baba İshak’ın halifesi olan Baba Tapduk’un mürididir. İki veli de edebiyatımıza ve sosyal hayatımıza damga vuran önemli insanlardır.
Baba İshak 13. yy’da Anadolu sahasındaki göçebe – Türkmen gruplarına Şii – Batınî inancını yaymasıyla meşhurdur. Baba İshak’ın da bu manevi otoritesini kullanarak Türkmenleri ayaklandırdığı düşünülmektedir. Bu isyan ayrıca gün be gün Selçuknameler’de kaydedilmiştir.
Fuad Köprülü Bektaşilik daha doğrusu Hacı Bektaş-i Veli ile Baba İshak arasındaki bağlantıyı bulan kişidir. Bu tespitlerden sonra araştırmacılar da daha farklı pencerelerden bakmaya çalışmışlardır bu konuya.
Babıali’nin gayri Sünni akımını Vefai, Kalendiriyye, Haydariyye ve Yeseviyye mezhepleri de benimsedi. Bu mezhepler Anadolu’dan sonra Rumeli’de de faaliyetlerine devam ettiler. Abdal Kumral, Abdal Mehmed ve Abdal Mûsâ meşhur Rum abdallarıydı ve birçok araştırmacı tarafından da ilk Bektaşiler kabul edildi. Yalnız onlara kendi zamanlarında herhangi bir Bektaşi tarikatı olmadığı için Bektaşi demiyorlardı; onlara “Baba İshak müridleri” diyorlardır.
Bektaşi tarikatının kurulma aşamalarını artık daha net görebiliriz diye düşünerek Babıali isyanı konusuna bir virgül koyarak asıl konumuza geri dönelim.
Yukarıda bahsettiğimiz Rum dervişlerinin Bektaşi tarikatının kurucuları oldukları bahsedilir kaynaklarda. Abdal Musa gibi yüzlerce abdal, Batı Anadolu’da kurdukları tekkelerde, dağıldıkları kasaba ve köylerde inançlarını yaymışlardır. Elbette bu aşamalarda Batı Anadolu’da Osmanlı beyliği bulunmaktaydı. Osmanlı beyliği içine de karışan bu Rum Abdalları daha sonra burada bazı fetihlere katılarak inancını daha da uzaklara yayma şansı buldu. Kaynaklar, bu yüzlerce Rum abdalının henüz Bektaşilik kurulmadan, onun temelini oluşturduğunu söylerler.
Hacı Bektaş-i Veli’nin eseri olan Vilayatname’de Bektaşilik adı geçmeden kurulan bu yapının 15.yy sonlarına doğru tarikat şekline dönüştüğü yazmaktadır.
Dikkat edilmesi gereken nokta, bu abdalların karmaşasıdır ama daha da dikkat çeken nokta bu abdallarının çoğunun Kalenderi mensubu olmasıdır. Nitekim araştırmacılar, bugün Bektaşi adıyla anılan birçok abdalın soyunun Kalenderi olduğunu ispatlamıştır.
Vefai, Kalenderi, Yesevi ve Haydari dervişlerinden meydana gelen bu yapılanmanın karmaşası edebiyata da yansır. Bugün herkesçe bilinen Kaygusuz Abdal, Bektaşi değil Kalenderi’dir. Ayrıca Bektaşi tarikatının edebiyatını kurduğu kabul edilen Abdal Musa’nın da Haydari ya da Kalenderi olduğu tahmin edilmektedir. Başka bir pencereden bakıldığında da Bektaşi tarikatının birleştirici gücünü görmemek bencillik olacaktır. Bu kadar karmaşık bir yapıyı bir araya getirerek bugüne kadar ulaşan bir tarikat beslemek ancak ortak bir dille olur. O ortak dil de Allah, Muhammed ve Ali aşkıdır.
B. Balım Sultan ve 15.yy’da Bektaşi Tarikatının Oluşumu
Bugün bildiğimiz haliyle Bektaşilik Balım Sultan’ın teşkilatlandırmasıyla meydana gelmiştir. Ancak elimizde Balım Hatun ile ilgili net ve kesin bilgiler bulunmamaktadır. Onun, hakkında elde edilen ve gerçeğe en uygun rivayet 1501 yılına aittir. Rivayete göre, II.Beyazıt onu Bektaşi tarikatına Şeyhlik yapmaya göndermiştir. Mevcut sistemi en baştan değiştiren Balım Hatun’un Bektaşilik’e hangi kaideleri baz alarak değiştirdiği bilinmemektedir. Yalnız bilinen şudur ki Balım Sultan sayesinde Bektaşilik Kalenderilik’ten tam olarak ayrılmıştır. Balım Sultan’ın erkanı neden değiştirdiği, erkanı hangi saliklere dayanarak değiştirdiği ve de en önemlisi bunu hangi amaçla yaptığı hala aydınlanamayan birkaç sorudan bir tanesidir. Ancak Balım Hatun sayesinde Bektaşilik tam anlamıyla derlenip toplanmış ve Hacı Bektaşi Zaviyesi etrafında buğun aşina olduğumuz konuma gelmiştir. Bu toparlanma ekonomik buhranların da aşılmasına yardımcı olmuştur. Bektaşi tarikatı iktisadi bakımdan güçlenince diğer zaviyeleri de kontrolü altına almıştır. Yeniçeri Ocağı’nın temel yapısını oluşturunca da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar aralıksız bir refah dönemi yaşamışlardır. II. Mahmud, hedef olarak sadece Yeniçerileri değil Bektaşiler’i de almış olsa da Bektaşiler bu duruma direnmişler ve örgütlü yapılarını bozmamışlardır.
Tekke ve Zaviyelerin 1925 yılında kapatılmasına kadar Bektaşilik gücünü korumuştur. II.Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra bile faaliyetlerine devam eden Bektaşi tarikatı bugün sadece din örgütlenmesi olarak yaşamaktadır. Herhangi bir siyasi mecraya müdahil olacak durumları yoktur.
Bektaşiliği Anlamak ve Yorumlamak
Düşünmeden konuşan ya da çok fazla düşünmeden konuşan birçok araştırmacı için Bektaşi tarikatı, bir isyankardır. Aslında bu durumun nedeni Hurufi ve Şii etkilerinin tarikatın kuruluş aşamasında dahi var olduğudur. Bu bakımdan birçok kişi bir nevi aforoz yöntemi ile Bektaşilik’i kötüler. Bu tutum doğru bir tutum değildir çünkü :
Eğer Bektaşilik bu kadar gayri Sünni bir yapılanmada olsaydı Balım Hatun tek başına bu kadar değişikliği bu kadar kısa bir sürede yapamazdı.
Eğer Bektaşilik, zannedildiği gibi Şii ya da Hurufi inanışlara meyyal olsaydı Balım Hatun’un bu değişikliklerine elbette isyan çıkardı ama çıkmadı.
Nitekim Balım Hatun, Bektaşilik tarikatını Sunni bir yapıya yaklaştırdı. Emin olmak gerekir ki bu ancak çoğunluğun isteği ile olabilirdi aksi durumda tarikattan kopmalar, isyanlar olurdu. O dönemde bu konuda kaydedilen bir isyan bulunmuyor.
Bunun dışında Bektaşilik ile ilişkilendirilen bir diğer konu ise Babıali isyanları. Baba İshak halifesi olan Hacı Bektaşi Veli’nin bu isyan ile ilişkilendirilmesi ki yukarıda bu konudan bahsedildi. Öncelikle bu isyanı Türkmen tayfasının çıkardığını unutmamak gerek. Ayrıca Moğol istilası sonrasında dile gelen bu isyanın dini bir kimlikten ziyade, sosyal ve ekonomik nedenlerle ortaya çıktığı fikri de değerlendirilmelidir. Yani Babıali isyanı iyice araştırılmadan henüz o zamanlar adı bile olmayan Bektaşilik ile ilişkilendirilmesi çok ince bir konudur. Aslında bu konuya kanıt gösterenlerin en büyük kanıtı Makalat adlı eserdir ki bu eserin Bektaşi’ye ait olduğu da henüz kesin değildir.
13. yy’da Anadolu’da Sünni karşıtı bir eylemin söz konusu olduğu zamanlarda Bektaşiliğin ortaya çıkması elbette tarikatın içerisinde karmaşaya neden olacaktır. Ama bu karakterin geçici olduğu Balım Sultan’ın çalışmalarının meyve vermesinden belli olmaktadır.
Bektaşilik tarikatı için söylenen şeylerden bir tanesi de içerisinde gayrimüslim ögelerin olduğudur. Aslında bu konu, bir tez olarak sunuldu, Bektaşiliğin içerisinde Yahudi ve Hıristiyanlık unsurlarına bakıldı, bu konuda bir tez bile yazıldı ama M. F. Köprülü, Baha Said ve A. Gölpınarlı tarafından çürütüldü. Bu konudaki meselelerden bir tanesi de “Hak - Muhammed - Ali” telakkisi, “on iki imam” ve “on iki post”un on iki havâri ile münasebeti idi. Hepsi çürütüldü.
15. yüzyılın ikinci yarısından sonra özellikle son çeyreğinde Anadolu’ya sızmaya başlayan Şii propagandası Bektaşi içine de sızmaya başladı ve şuan bizim bildiğimiz Bektaşiliği oluşturdu.
Balım Sultan tam da bu aşamada Balım Sultan “Hak-Muhammed-Ali” dedi. Ulûhiyyet mefhumunu ve on iki imam kültünü Bektaşîliğin esasları içinde demirbaş yaptı. Yalnız bir nokta var ki gözden kaçar ve Bektaşiliğin yanlış anlaşılmasına neden olur. Bektaşilik içindeki bu unsurlar Şii Araplarda kullanıldıkları şekil ile bize geçmemiştir. Türk unsurları da diyebileceğimiz İslamiyet öncesi inanışlarla şekillenip bu Bektaşi kültünün bir ürünü olmuştur. Örneğin Hak – Muhammed – Ali ifadesi eski doğu ilimcileri yanıltmış, bu üçleme tamamen hulul kalıplarına sokulmuş ve Hz. Ali öne çıkarılmıştır. Daha tehlikesi ise aynen Hıristiyanlık’ta var olan Baba – Oğul – Kutsal Ruh üçlemesi kıyaslanmasıdır. Bu durumun böyle olmadığı nefeslerde, demelerde, nutuklarda görülmekte, İslam Öncesi kültür araştırılırsa Bektaşi ile benzerliği de ortaya konulabilmektedir. Bu bakımdan Bektaşi tarikatı Şii bir tarikattır demek yerine Bektaşi tarikatında Şiilik unsurları vardır demek daha doğru bir yaklaşımdır.
Bektaşilerde halifeliği, Balım Sultan’dan sonra Bektaşi soyundan gelenler yönetmiştir. Tarikat, Hacı Bektaşi soyundan gelen Çelebi’lerin yanı sıra pirlerin Baba dedikleri kişilerce de yönetilmiştir. Yalnız bu durum yönetimde ikiliğe yol açmıştır.
Bektaşilerde Ayin ve Erkan ile Bektaşilik ile Türk Kültürü İlişkisi
Bektaşilik, başlangıçta Kalenderilik’ten doğduğu için içerisinde Sünni – İslam’a uymayan uygulamaları taşır, bu tarihi bir gerçektedir. Zaten Bektaşi fıkraları ve nefesleri de bu durumu göstermektedir.n İslam Ansiklodesi’nde şu bilgi geçmektedir : “Bektaşîlik, İslâm’ın mükelleflerini mecbur tuttuğu namaz, oruç gibi ibadetleri açıkça olmasa bile çeşitli te’villerle red yolunu tercih etmiş; buna karşılık İslâm öncesi eski Türk dinleriyle Şamanizm, Budizm ve İran dinlerinin bakiyelerine dayanan birtakım âyin ve erkân geliştirmiştir.” Aslında Bektaşi erkanına girmek isteyen kul önce “dört kapı – kırk makam” uygulamasını görmelidir. Buna göre kul ancak şeriat, tarikat, mârifet ve hakikat kapılarını ve her kapıdaki on makamı geçerek Hakk’a ulaşır. Ayrıca Bektaşilikte 5 derece vardır. tarikata girmek isteyene aşık denir, bir deneye tutulan talip eğer deneyi geçerce o muhib olur, muhib tekkede kalır ve bir hizmet görürse derviş adını alır, derviş halifeden ehil alabilirse o baba olur. Babalar, muhib ve derviş yetiştirebilir ama babalık veremezler, bunun için onların halife olması gerekir. Halife olmak isteyen de baba halifeye baş vurur. Baba Halife onay verirse o baba, halifelik makamına çıkar.
Bektaşiliğin benimsediği bir diğer inanç sistemi tenasuh yani ruhun bir canlı/cansızdan başka bir canlı/ cansıza geçmesi olayıdır. Bir diğer inanç ise hulul ve ittihaddır. Burada da Allah başka bir bedene girer ve onunla bütünleşir. Bu iki inanç da Sünni İslam’a aykırıdır.
Bir Bektaşi mezhep olarak Caferi’dir ve on iki imama bağlıdır. Bektaşi’nin mürşidi Muhammed, rehberi Ali ve piri Hacı Bektaşi Velidir.
Bektaşilik tarikatının Türklerin eski inançları ile bağlantılarını maddeler halinde sıralayarak konuyu bitireceğiz:
Bektaşi ibadet anlayışının temeli olan ayin-i cem ile eski Türklerin toplantıları arasında önemli benzerlikler vardır. Ayine-i Cem’de de evli çiftler çok sıkı kurallar çerçevesinde toplanır içkili ( eski Türklerde bunu kımız ile yaparlardır ) dini toplantılar düzenler.
Aynı keza ikrar ayini de Manihaizm ile örtüşür. Her iki toplulukta da tarikata kabul edilen kişiler, o topluluktaki eski üyelere takdim edilir. Bektaşiler bunu edebiyata çevirmişler ve deme denen şiirler meydana getirmişlerdir.
Bektaşi tarikatında “eline, diline, beline sahip olma” kuralı Maniheistlerin üç mühür kuralıdır.
Küçük törenlerde de Şamanist unsurlar göze çarpar. Kurban kesme, lokma yeme, dolu içme Şamanizm ile örtüşen uygulamalardır.
Terceman ve gülbank adı verilen secili dualar ile de Şaman duaları arasında benzerlik vardır. Elbette ki Bektaşi duaları, Allah’a edilen dualardır.
Şaman ayinleri müziksiz olmazdı, Bektaşi ayinlerinde nefesler, saz ile söylenir. Normalde Sünni kesimde ilahiler sazla söylenmez.
Eski Türklerin bu inançları muhtemelen Orta Asya’da hüküm süren Kadirilik mezhebinin Yesevvi koluna sokulmuş ve bu yolla Anadolu’ya kazandırılmıştır.
Bektaşi tarikatları arkalarında zengin bir Alevi – Bektaşi edebiyatı ve incelenmek üzere Bektaşi fıkraları bırakmışlardır.
Bektaşi zaviyeleri, şehir ve kasaba dışında köye kurulduklarında adeta bir tarım bölgesi oluverirdi. Bu zaviyedeki ürünler biçiliyor, müridlerin ihtiyaçları karşılandıktan sonra geri kalan merkeze gönderiliyordu. Yalnız bu kadar sistematik yapıya rağmen Mevlana tarikatlarından sonra en zengin tarikat Bektaşi tarikatıdır.
Bektaşilik Nedir?
Bektaşilik, 13. yüzyılda Hacı Bektaş Veli tarafından kurulduğuna inanılan bir tarikattır. Kuruluşu her ne kadar Hacı Bektaş Veli’ye dayandırılsa da, esas hareketleri daha sonraki dönemlere rastlar. Mürşit olarak Hz. Muhammed’i, rehber olarak Hz. Ali’yi, pir olarak Hacı Bektaş Veli’yi tanıyan bu tarikat tamamen batınidir.
Bektaşilik, 12. yüzyılda Anadolu’ya gelen Hacı Bektaş Veli tarafından kurulur. 1209 ve 1271 tarihleri arasında yaşamış olan Veli, Horasan’ın kültür merkezlerinden biri olan Nişabur’da dünyaya gelir. Babası Horasan hükümdarı İbrahim es-Sâni Seyyid Muhammed, annesi, Nişaburlu Şeyh Ahmed'in kızı Hatme Hatun'dur. Hacı Bektaş Veli, küçük yaşlarında Ahmet Yesevi’nin halifelerinden Şeyh Lokman Perende’nin yanına yetişmiştir. Hocasının da üstün nitelikleri sonucunda kendini ilim ve tasavvufa vermiş, Horasan eri olmuştur.
Hacı Bektaş Veli, aldığı bir manevi işaret sonucunda bir çok ili gezerek, bugün Hacıbektaş ilçesi olan Suluca Karahöyük’e gelmiştir. Burada Makâlât, Şerh-ı Besmele, Şerh-ı Fatihai, Makalâtı Gaybiyye ve Kelimat-ı Ayniyye, Kitabü'l-Fevâid, Üssü'l-Hakîka ve Şathiyye gibi eserler vermiştir. Burada hayatını kaybeden Hacı Bektaş Veli, yine burada defnedilmiştir.
Selçuklu Devleti’nin Moğol istilası sonucu siyasi hâkimiyetini yitirdiği dönemlerde halka birlik, beraberlik inancı aşılamıştır. Onun düşüncelerinden ve inançlarından doğan Bektaşilik tarikatının başına, on altıncı yüzyılda Balım Sultan geçmiş ve bugünkü şeklini almasına yardımcı olmuştur. Bektaşilik başlarda Yeniçeri Ocağı’ndan büyük yer edinmiş, ardından Osmanlı devletinin himayesine mahzar olmuştur. On yedinci yüzyıldan itibaren tarikatın ilerlemesi devam etmiş, Balkanlar, Tuna kıyısı ve Arnavutluk’ta da kendine birçok taraftar edinmiştir. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı ile birlikte kapatılan Bektaşilik tarikatı, Abdülaziz zamanında eski haline getirilmeye çalışılsa da 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla tamamen sona ermiştir. Ama inancın etkileri günümüze kadar sürmüştür.
Bektaşilikte ehli beyt sevgisi ve saygısı ön planda tutulmuştur. Bektaşilikte ‘ikrar’ ve ‘cem’ ismi verilen iki büyük dini ayin söz konusudur. İkrar ayini, Bektaşiliğe giriş merasimi olarak kabul edilir. Ayinler, kırk kapı kırk makam şeklinde ifade edilen tasavvufi anlayışa dayanır. Bu anlayış, Hacı Bektaş Veli’nin dört kapı on makam şeklinde ifade ettiği ve dini inancını belirtmek için kullandığı formülden gelir.
Buna göre şeriat, tarikat, marifet ve hakikat şeklinde dört kapı vardır. Her kapının da on adet makamı vardır;
Şeriat Makamları: 1. İman, 2. İslâm, 3. İlim, 4. İhsan, 5. Evlenmek, 6. Helalinden yemek ve giyinmek, 7. Ehl-i sünnet ve'l-cemaatten olmak, 8. Şefkat ve merhamet, 9. Helal kazanmak ve faizi haram bilmek, 10. İyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak.
Tarikat Makamları: 1. Tövbe etmek, 2. Şeyhe (bir mürşide) bağlanmak, 3. Başı tıraş etmek ve tarikat elbisesi giymek, 4. Korku ile ümit arasında olmak, 5. Hizmet, 6. Nefse hakim olmak, 7. Allah'tan başkasını terk etmek, 8. Hırka, makas, seccade, icazet, ibret ve hidayet, 9. Cemaat sahibi, nasihat sahibi, bütün yaratılmışlara sevgi sahibi olmak, 10. Aşk, şevk ve kanaat.
Marifet Makamları: 1. Edep, 2. Allah korkusu, 3. Nefis terbiyesi, 4. İkrar ve tasdik, 5. Haya / utanmak, 6. Cömertlik, 7. İlim, 8. Sükunet ve miskinlik, 9. Gönül adamı olmak, 10. Kendini bilmek.
Hakikat Makamları: 1. Toprak gibi alçak gönüllü olmak, 2. Bütün yaratılmışlara aynı gözle bakmak, 3. Allah'ın kendisine verdiği gibi başkalarına ikramda bulunmak, 4. Ölmeden önce nefsini yok etmek, 5. Hiçbir yaratığa zarar vermemek, 6. Konuştuğu zaman sadece hakkı / doğruyu söylemek, 7. İyi ve olgun insanların yoluna girmek, 8. Kerametlerini gizlemek, 9. Sabırlı olmak ve Allah'a dua etmek, 10. İlm-i ledünniyi öğrenmek.
Bektaşiliğe göre insan ancak bu kapıları ve kapılardaki on makamı geçerek Hakka ulaşabilir.
Cem ayini de genellikle perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde yapılan, kul hakkı yememişlerin katıldığı, saz eşliğinde deyişlerin okunduğu bir ritüeldir.
Bektaşi köşesinde oturan ve bütün Bektaşilerin şeyhi ve manevi lideri sayılan zata ‘dede-baba’ denir. ‘Dede-baba’dan sonra ikinci sırada ‘baba’ vardır. Babalık makamı, tekke başkanlığıdır. Babalar arasında ‘dede-baba’yı temsil eden halifeler seçilir. Her zaviyede ‘canlar’ diye anılan dervişler vardır. Tarikat adaylarına ‘talip’, tarikata henüz girmeyenlere ise ‘âşık’ denir.
Bektaşi Tarikatı Neden Bu Kadar Önemlidir?
Bektaşi tarikatını anlatmadan önce onun neden bu kadar önemli olduğuna değinmek lazım sanıyoruz ki. Bektaşi tarikatının önemini maddeler halinde şu şekilde sıralayabiliriz:
Yeniçeri Ocağının kuruluşunda etkisi büyüktür.
Osmanlı İmparatorluğu yok olana kadar devlet üzerinde etkisini sürdürmüştür.
Osmanlı iç siyasetinde belirleyici rol oynamıştır.
Farklı dini inanç ve mezhepleri tek çatı altında birleştirebilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin resmi olarak tanıdığı tarihteki tek Sünni olmayan tarikattır. Osmanlı padişahlarının Sünni olduklarını, padişahların halife oldukları ve sürekli Mısır’a Şii devletlerine düzenlenen seferler düşünülünce Bektaşi tarikatını gayri Sünni olmalarına rağmen tanımalarının içeriğini daha iyi anlayabiliriz.
Osmanlı kültür hayatında rolü büyüktür. Ocak kültürünü geliştirmiştir.
Osmanlı’nın sosyal ve toplumsal yapısında önemli değişikliklere yol açabilecek mahiyette güçlü bir makamdır.
II.Mahmut döneminde, kaldırılması o kadar kolay olmayan Yeniçeri Ocağı, bu konuda isyan etmiştir. Tarihi bir gerçekliktir ki Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması için uzun yıllar boyunca hazırlık yapılmıştır.
Bektaşi tarikatı sadece sosyo – kültürel hayatı değil edebi hayatı da derinden etkilemiştir. Bektaşi fıkraları, nefesler, deme ve nutuklar tasavvuf edebiyatında önemli bir yere sahiptir.
Bu konu sadece Türkiye’de değil dünyada da oldukça fazla ilgi çekmiştir üstelik. Bektaşilik hakkında tezler yazılmış makaleler yayımlanmıştır.
Bektaşi Tarikatının Kökeni ve Tarihi
Bektaşilik, 13.yy’dan başlayan bir gelenektir. 15.yy’a kadar da etkisi en güçlü şekilde devam etmiştir. Ahmet Yaşar Bektaşilik tarikatının kuruluşunu şu şekilde sınıflandırır :
a) XIII. yüzyıldan başlayan XIV. yüzyılda gelişerek süren ve XV. Yüzyılın bitimine kadar devam eden şekillenme evresi.
b) XVI. yüzyılın başından yani Balım Sultan’dan zamanımıza kadar devam eden şuan bildiğimiz Bektaşilik tarikatının oluştuğu evre.
Sayın Ahmet Yaşar Ocak’ın bu ayrımından giderek Bektaşilik tarikatına odaklanacağız.
A. Bektaşi Tarikatının İlk Zamanları: Fuad Köprülü, Hacı Bektaşi tarikatının ortaya çıkmasını Babıali isyanlarına bağlar. 13.yy’da Anadolu’nun siyasi olarak karışık olması, bir Sünni karşıtı isyan olan Babıali İsyanı Bektaşiliğin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ayrıca Babaili isyanını çıkaran Baba İshak’ın öğrencisidir Hacı Bektaşi Veli. Birçok kaynak da Bektaşi için Batıni inanca sahiptir der. Bu aşamada Babalılar başlığını kısaca açıp bu konuya değinmemiz gerekir.
a.1. Babaîler: Baba İlyas’a bağlı bir tarikattır ama Babıali isyanı Baba İshak ile alakalıdır Baba İlyas ile değil. Baba İshak’ın çıkardığı isyan zayıflayan Selçuklu yönetimine, ağırlaşan vergi yüküne karşı Türkmenlerin çıkardığı bir ayaklanmadır aslında; ama bu gruplar Batıni tayfadan görüldüğü için isyan da dini boyutlara taşınmıştır. İşin garip yani bu isyanın kalıntıları edebiyatımızda ve sosyal hayatımızda hala etkisi devam eden büyük depremlere yol açmıştır. Bunlardan birisi Hacı Bektaşi Veli diğeri Yunus Emre’dir. Hacı Bektaşi Veli, Baba İshak’ın halifeleri arasındadır; Yunus Emre ise Baba İshak’ın halifesi olan Baba Tapduk’un mürididir. İki veli de edebiyatımıza ve sosyal hayatımıza damga vuran önemli insanlardır.
Baba İshak 13. yy’da Anadolu sahasındaki göçebe – Türkmen gruplarına Şii – Batınî inancını yaymasıyla meşhurdur. Baba İshak’ın da bu manevi otoritesini kullanarak Türkmenleri ayaklandırdığı düşünülmektedir. Bu isyan ayrıca gün be gün Selçuknameler’de kaydedilmiştir.
Fuad Köprülü Bektaşilik daha doğrusu Hacı Bektaş-i Veli ile Baba İshak arasındaki bağlantıyı bulan kişidir. Bu tespitlerden sonra araştırmacılar da daha farklı pencerelerden bakmaya çalışmışlardır bu konuya.
Babıali’nin gayri Sünni akımını Vefai, Kalendiriyye, Haydariyye ve Yeseviyye mezhepleri de benimsedi. Bu mezhepler Anadolu’dan sonra Rumeli’de de faaliyetlerine devam ettiler. Abdal Kumral, Abdal Mehmed ve Abdal Mûsâ meşhur Rum abdallarıydı ve birçok araştırmacı tarafından da ilk Bektaşiler kabul edildi. Yalnız onlara kendi zamanlarında herhangi bir Bektaşi tarikatı olmadığı için Bektaşi demiyorlardı; onlara “Baba İshak müridleri” diyorlardır.
Bektaşi tarikatının kurulma aşamalarını artık daha net görebiliriz diye düşünerek Babıali isyanı konusuna bir virgül koyarak asıl konumuza geri dönelim.
Yukarıda bahsettiğimiz Rum dervişlerinin Bektaşi tarikatının kurucuları oldukları bahsedilir kaynaklarda. Abdal Musa gibi yüzlerce abdal, Batı Anadolu’da kurdukları tekkelerde, dağıldıkları kasaba ve köylerde inançlarını yaymışlardır. Elbette bu aşamalarda Batı Anadolu’da Osmanlı beyliği bulunmaktaydı. Osmanlı beyliği içine de karışan bu Rum Abdalları daha sonra burada bazı fetihlere katılarak inancını daha da uzaklara yayma şansı buldu. Kaynaklar, bu yüzlerce Rum abdalının henüz Bektaşilik kurulmadan, onun temelini oluşturduğunu söylerler.
Hacı Bektaş-i Veli’nin eseri olan Vilayatname’de Bektaşilik adı geçmeden kurulan bu yapının 15.yy sonlarına doğru tarikat şekline dönüştüğü yazmaktadır.
Dikkat edilmesi gereken nokta, bu abdalların karmaşasıdır ama daha da dikkat çeken nokta bu abdallarının çoğunun Kalenderi mensubu olmasıdır. Nitekim araştırmacılar, bugün Bektaşi adıyla anılan birçok abdalın soyunun Kalenderi olduğunu ispatlamıştır.
Vefai, Kalenderi, Yesevi ve Haydari dervişlerinden meydana gelen bu yapılanmanın karmaşası edebiyata da yansır. Bugün herkesçe bilinen Kaygusuz Abdal, Bektaşi değil Kalenderi’dir. Ayrıca Bektaşi tarikatının edebiyatını kurduğu kabul edilen Abdal Musa’nın da Haydari ya da Kalenderi olduğu tahmin edilmektedir. Başka bir pencereden bakıldığında da Bektaşi tarikatının birleştirici gücünü görmemek bencillik olacaktır. Bu kadar karmaşık bir yapıyı bir araya getirerek bugüne kadar ulaşan bir tarikat beslemek ancak ortak bir dille olur. O ortak dil de Allah, Muhammed ve Ali aşkıdır.
B. Balım Sultan ve 15.yy’da Bektaşi Tarikatının Oluşumu
Bugün bildiğimiz haliyle Bektaşilik Balım Sultan’ın teşkilatlandırmasıyla meydana gelmiştir. Ancak elimizde Balım Hatun ile ilgili net ve kesin bilgiler bulunmamaktadır. Onun, hakkında elde edilen ve gerçeğe en uygun rivayet 1501 yılına aittir. Rivayete göre, II.Beyazıt onu Bektaşi tarikatına Şeyhlik yapmaya göndermiştir. Mevcut sistemi en baştan değiştiren Balım Hatun’un Bektaşilik’e hangi kaideleri baz alarak değiştirdiği bilinmemektedir. Yalnız bilinen şudur ki Balım Sultan sayesinde Bektaşilik Kalenderilik’ten tam olarak ayrılmıştır. Balım Sultan’ın erkanı neden değiştirdiği, erkanı hangi saliklere dayanarak değiştirdiği ve de en önemlisi bunu hangi amaçla yaptığı hala aydınlanamayan birkaç sorudan bir tanesidir. Ancak Balım Hatun sayesinde Bektaşilik tam anlamıyla derlenip toplanmış ve Hacı Bektaşi Zaviyesi etrafında buğun aşina olduğumuz konuma gelmiştir. Bu toparlanma ekonomik buhranların da aşılmasına yardımcı olmuştur. Bektaşi tarikatı iktisadi bakımdan güçlenince diğer zaviyeleri de kontrolü altına almıştır. Yeniçeri Ocağı’nın temel yapısını oluşturunca da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar aralıksız bir refah dönemi yaşamışlardır. II. Mahmud, hedef olarak sadece Yeniçerileri değil Bektaşiler’i de almış olsa da Bektaşiler bu duruma direnmişler ve örgütlü yapılarını bozmamışlardır.
Tekke ve Zaviyelerin 1925 yılında kapatılmasına kadar Bektaşilik gücünü korumuştur. II.Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra bile faaliyetlerine devam eden Bektaşi tarikatı bugün sadece din örgütlenmesi olarak yaşamaktadır. Herhangi bir siyasi mecraya müdahil olacak durumları yoktur.
Bektaşiliği Anlamak ve Yorumlamak
Düşünmeden konuşan ya da çok fazla düşünmeden konuşan birçok araştırmacı için Bektaşi tarikatı, bir isyankardır. Aslında bu durumun nedeni Hurufi ve Şii etkilerinin tarikatın kuruluş aşamasında dahi var olduğudur. Bu bakımdan birçok kişi bir nevi aforoz yöntemi ile Bektaşilik’i kötüler. Bu tutum doğru bir tutum değildir çünkü :
Eğer Bektaşilik bu kadar gayri Sünni bir yapılanmada olsaydı Balım Hatun tek başına bu kadar değişikliği bu kadar kısa bir sürede yapamazdı.
Eğer Bektaşilik, zannedildiği gibi Şii ya da Hurufi inanışlara meyyal olsaydı Balım Hatun’un bu değişikliklerine elbette isyan çıkardı ama çıkmadı.
Nitekim Balım Hatun, Bektaşilik tarikatını Sunni bir yapıya yaklaştırdı. Emin olmak gerekir ki bu ancak çoğunluğun isteği ile olabilirdi aksi durumda tarikattan kopmalar, isyanlar olurdu. O dönemde bu konuda kaydedilen bir isyan bulunmuyor.
Bunun dışında Bektaşilik ile ilişkilendirilen bir diğer konu ise Babıali isyanları. Baba İshak halifesi olan Hacı Bektaşi Veli’nin bu isyan ile ilişkilendirilmesi ki yukarıda bu konudan bahsedildi. Öncelikle bu isyanı Türkmen tayfasının çıkardığını unutmamak gerek. Ayrıca Moğol istilası sonrasında dile gelen bu isyanın dini bir kimlikten ziyade, sosyal ve ekonomik nedenlerle ortaya çıktığı fikri de değerlendirilmelidir. Yani Babıali isyanı iyice araştırılmadan henüz o zamanlar adı bile olmayan Bektaşilik ile ilişkilendirilmesi çok ince bir konudur. Aslında bu konuya kanıt gösterenlerin en büyük kanıtı Makalat adlı eserdir ki bu eserin Bektaşi’ye ait olduğu da henüz kesin değildir.
13. yy’da Anadolu’da Sünni karşıtı bir eylemin söz konusu olduğu zamanlarda Bektaşiliğin ortaya çıkması elbette tarikatın içerisinde karmaşaya neden olacaktır. Ama bu karakterin geçici olduğu Balım Sultan’ın çalışmalarının meyve vermesinden belli olmaktadır.
Bektaşilik tarikatı için söylenen şeylerden bir tanesi de içerisinde gayrimüslim ögelerin olduğudur. Aslında bu konu, bir tez olarak sunuldu, Bektaşiliğin içerisinde Yahudi ve Hıristiyanlık unsurlarına bakıldı, bu konuda bir tez bile yazıldı ama M. F. Köprülü, Baha Said ve A. Gölpınarlı tarafından çürütüldü. Bu konudaki meselelerden bir tanesi de “Hak - Muhammed - Ali” telakkisi, “on iki imam” ve “on iki post”un on iki havâri ile münasebeti idi. Hepsi çürütüldü.
15. yüzyılın ikinci yarısından sonra özellikle son çeyreğinde Anadolu’ya sızmaya başlayan Şii propagandası Bektaşi içine de sızmaya başladı ve şuan bizim bildiğimiz Bektaşiliği oluşturdu.
Balım Sultan tam da bu aşamada Balım Sultan “Hak-Muhammed-Ali” dedi. Ulûhiyyet mefhumunu ve on iki imam kültünü Bektaşîliğin esasları içinde demirbaş yaptı. Yalnız bir nokta var ki gözden kaçar ve Bektaşiliğin yanlış anlaşılmasına neden olur. Bektaşilik içindeki bu unsurlar Şii Araplarda kullanıldıkları şekil ile bize geçmemiştir. Türk unsurları da diyebileceğimiz İslamiyet öncesi inanışlarla şekillenip bu Bektaşi kültünün bir ürünü olmuştur. Örneğin Hak – Muhammed – Ali ifadesi eski doğu ilimcileri yanıltmış, bu üçleme tamamen hulul kalıplarına sokulmuş ve Hz. Ali öne çıkarılmıştır. Daha tehlikesi ise aynen Hıristiyanlık’ta var olan Baba – Oğul – Kutsal Ruh üçlemesi kıyaslanmasıdır. Bu durumun böyle olmadığı nefeslerde, demelerde, nutuklarda görülmekte, İslam Öncesi kültür araştırılırsa Bektaşi ile benzerliği de ortaya konulabilmektedir. Bu bakımdan Bektaşi tarikatı Şii bir tarikattır demek yerine Bektaşi tarikatında Şiilik unsurları vardır demek daha doğru bir yaklaşımdır.
Bektaşilerde halifeliği, Balım Sultan’dan sonra Bektaşi soyundan gelenler yönetmiştir. Tarikat, Hacı Bektaşi soyundan gelen Çelebi’lerin yanı sıra pirlerin Baba dedikleri kişilerce de yönetilmiştir. Yalnız bu durum yönetimde ikiliğe yol açmıştır.
Bektaşilerde Ayin ve Erkan ile Bektaşilik ile Türk Kültürü İlişkisi
Bektaşilik, başlangıçta Kalenderilik’ten doğduğu için içerisinde Sünni – İslam’a uymayan uygulamaları taşır, bu tarihi bir gerçektedir. Zaten Bektaşi fıkraları ve nefesleri de bu durumu göstermektedir.n İslam Ansiklodesi’nde şu bilgi geçmektedir : “Bektaşîlik, İslâm’ın mükelleflerini mecbur tuttuğu namaz, oruç gibi ibadetleri açıkça olmasa bile çeşitli te’villerle red yolunu tercih etmiş; buna karşılık İslâm öncesi eski Türk dinleriyle Şamanizm, Budizm ve İran dinlerinin bakiyelerine dayanan birtakım âyin ve erkân geliştirmiştir.” Aslında Bektaşi erkanına girmek isteyen kul önce “dört kapı – kırk makam” uygulamasını görmelidir. Buna göre kul ancak şeriat, tarikat, mârifet ve hakikat kapılarını ve her kapıdaki on makamı geçerek Hakk’a ulaşır. Ayrıca Bektaşilikte 5 derece vardır. tarikata girmek isteyene aşık denir, bir deneye tutulan talip eğer deneyi geçerce o muhib olur, muhib tekkede kalır ve bir hizmet görürse derviş adını alır, derviş halifeden ehil alabilirse o baba olur. Babalar, muhib ve derviş yetiştirebilir ama babalık veremezler, bunun için onların halife olması gerekir. Halife olmak isteyen de baba halifeye baş vurur. Baba Halife onay verirse o baba, halifelik makamına çıkar.
Bektaşiliğin benimsediği bir diğer inanç sistemi tenasuh yani ruhun bir canlı/cansızdan başka bir canlı/ cansıza geçmesi olayıdır. Bir diğer inanç ise hulul ve ittihaddır. Burada da Allah başka bir bedene girer ve onunla bütünleşir. Bu iki inanç da Sünni İslam’a aykırıdır.
Bir Bektaşi mezhep olarak Caferi’dir ve on iki imama bağlıdır. Bektaşi’nin mürşidi Muhammed, rehberi Ali ve piri Hacı Bektaşi Velidir.
Bektaşilik tarikatının Türklerin eski inançları ile bağlantılarını maddeler halinde sıralayarak konuyu bitireceğiz:
Bektaşi ibadet anlayışının temeli olan ayin-i cem ile eski Türklerin toplantıları arasında önemli benzerlikler vardır. Ayine-i Cem’de de evli çiftler çok sıkı kurallar çerçevesinde toplanır içkili ( eski Türklerde bunu kımız ile yaparlardır ) dini toplantılar düzenler.
Aynı keza ikrar ayini de Manihaizm ile örtüşür. Her iki toplulukta da tarikata kabul edilen kişiler, o topluluktaki eski üyelere takdim edilir. Bektaşiler bunu edebiyata çevirmişler ve deme denen şiirler meydana getirmişlerdir.
Bektaşi tarikatında “eline, diline, beline sahip olma” kuralı Maniheistlerin üç mühür kuralıdır.
Küçük törenlerde de Şamanist unsurlar göze çarpar. Kurban kesme, lokma yeme, dolu içme Şamanizm ile örtüşen uygulamalardır.
Terceman ve gülbank adı verilen secili dualar ile de Şaman duaları arasında benzerlik vardır. Elbette ki Bektaşi duaları, Allah’a edilen dualardır.
Şaman ayinleri müziksiz olmazdı, Bektaşi ayinlerinde nefesler, saz ile söylenir. Normalde Sünni kesimde ilahiler sazla söylenmez.
Eski Türklerin bu inançları muhtemelen Orta Asya’da hüküm süren Kadirilik mezhebinin Yesevvi koluna sokulmuş ve bu yolla Anadolu’ya kazandırılmıştır.
Bektaşi tarikatları arkalarında zengin bir Alevi – Bektaşi edebiyatı ve incelenmek üzere Bektaşi fıkraları bırakmışlardır.
Bektaşi zaviyeleri, şehir ve kasaba dışında köye kurulduklarında adeta bir tarım bölgesi oluverirdi. Bu zaviyedeki ürünler biçiliyor, müridlerin ihtiyaçları karşılandıktan sonra geri kalan merkeze gönderiliyordu. Yalnız bu kadar sistematik yapıya rağmen Mevlana tarikatlarından sonra en zengin tarikat Bektaşi tarikatıdır.
Bektaşilik Nedir?
Bektaşilik, 13. yüzyılda Hacı Bektaş Veli tarafından kurulduğuna inanılan bir tarikattır. Kuruluşu her ne kadar Hacı Bektaş Veli’ye dayandırılsa da, esas hareketleri daha sonraki dönemlere rastlar. Mürşit olarak Hz. Muhammed’i, rehber olarak Hz. Ali’yi, pir olarak Hacı Bektaş Veli’yi tanıyan bu tarikat tamamen batınidir.
Bektaşilik, 12. yüzyılda Anadolu’ya gelen Hacı Bektaş Veli tarafından kurulur. 1209 ve 1271 tarihleri arasında yaşamış olan Veli, Horasan’ın kültür merkezlerinden biri olan Nişabur’da dünyaya gelir. Babası Horasan hükümdarı İbrahim es-Sâni Seyyid Muhammed, annesi, Nişaburlu Şeyh Ahmed'in kızı Hatme Hatun'dur. Hacı Bektaş Veli, küçük yaşlarında Ahmet Yesevi’nin halifelerinden Şeyh Lokman Perende’nin yanına yetişmiştir. Hocasının da üstün nitelikleri sonucunda kendini ilim ve tasavvufa vermiş, Horasan eri olmuştur.
Hacı Bektaş Veli, aldığı bir manevi işaret sonucunda bir çok ili gezerek, bugün Hacıbektaş ilçesi olan Suluca Karahöyük’e gelmiştir. Burada Makâlât, Şerh-ı Besmele, Şerh-ı Fatihai, Makalâtı Gaybiyye ve Kelimat-ı Ayniyye, Kitabü'l-Fevâid, Üssü'l-Hakîka ve Şathiyye gibi eserler vermiştir. Burada hayatını kaybeden Hacı Bektaş Veli, yine burada defnedilmiştir.
Selçuklu Devleti’nin Moğol istilası sonucu siyasi hâkimiyetini yitirdiği dönemlerde halka birlik, beraberlik inancı aşılamıştır. Onun düşüncelerinden ve inançlarından doğan Bektaşilik tarikatının başına, on altıncı yüzyılda Balım Sultan geçmiş ve bugünkü şeklini almasına yardımcı olmuştur. Bektaşilik başlarda Yeniçeri Ocağı’ndan büyük yer edinmiş, ardından Osmanlı devletinin himayesine mahzar olmuştur. On yedinci yüzyıldan itibaren tarikatın ilerlemesi devam etmiş, Balkanlar, Tuna kıyısı ve Arnavutluk’ta da kendine birçok taraftar edinmiştir. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı ile birlikte kapatılan Bektaşilik tarikatı, Abdülaziz zamanında eski haline getirilmeye çalışılsa da 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla tamamen sona ermiştir. Ama inancın etkileri günümüze kadar sürmüştür.
Bektaşilikte ehli beyt sevgisi ve saygısı ön planda tutulmuştur. Bektaşilikte ‘ikrar’ ve ‘cem’ ismi verilen iki büyük dini ayin söz konusudur. İkrar ayini, Bektaşiliğe giriş merasimi olarak kabul edilir. Ayinler, kırk kapı kırk makam şeklinde ifade edilen tasavvufi anlayışa dayanır. Bu anlayış, Hacı Bektaş Veli’nin dört kapı on makam şeklinde ifade ettiği ve dini inancını belirtmek için kullandığı formülden gelir.
Buna göre şeriat, tarikat, marifet ve hakikat şeklinde dört kapı vardır. Her kapının da on adet makamı vardır;
Şeriat Makamları: 1. İman, 2. İslâm, 3. İlim, 4. İhsan, 5. Evlenmek, 6. Helalinden yemek ve giyinmek, 7. Ehl-i sünnet ve'l-cemaatten olmak, 8. Şefkat ve merhamet, 9. Helal kazanmak ve faizi haram bilmek, 10. İyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak.
Tarikat Makamları: 1. Tövbe etmek, 2. Şeyhe (bir mürşide) bağlanmak, 3. Başı tıraş etmek ve tarikat elbisesi giymek, 4. Korku ile ümit arasında olmak, 5. Hizmet, 6. Nefse hakim olmak, 7. Allah'tan başkasını terk etmek, 8. Hırka, makas, seccade, icazet, ibret ve hidayet, 9. Cemaat sahibi, nasihat sahibi, bütün yaratılmışlara sevgi sahibi olmak, 10. Aşk, şevk ve kanaat.
Marifet Makamları: 1. Edep, 2. Allah korkusu, 3. Nefis terbiyesi, 4. İkrar ve tasdik, 5. Haya / utanmak, 6. Cömertlik, 7. İlim, 8. Sükunet ve miskinlik, 9. Gönül adamı olmak, 10. Kendini bilmek.
Hakikat Makamları: 1. Toprak gibi alçak gönüllü olmak, 2. Bütün yaratılmışlara aynı gözle bakmak, 3. Allah'ın kendisine verdiği gibi başkalarına ikramda bulunmak, 4. Ölmeden önce nefsini yok etmek, 5. Hiçbir yaratığa zarar vermemek, 6. Konuştuğu zaman sadece hakkı / doğruyu söylemek, 7. İyi ve olgun insanların yoluna girmek, 8. Kerametlerini gizlemek, 9. Sabırlı olmak ve Allah'a dua etmek, 10. İlm-i ledünniyi öğrenmek.
Bektaşiliğe göre insan ancak bu kapıları ve kapılardaki on makamı geçerek Hakka ulaşabilir.
Cem ayini de genellikle perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde yapılan, kul hakkı yememişlerin katıldığı, saz eşliğinde deyişlerin okunduğu bir ritüeldir.
Bektaşi köşesinde oturan ve bütün Bektaşilerin şeyhi ve manevi lideri sayılan zata ‘dede-baba’ denir. ‘Dede-baba’dan sonra ikinci sırada ‘baba’ vardır. Babalık makamı, tekke başkanlığıdır. Babalar arasında ‘dede-baba’yı temsil eden halifeler seçilir. Her zaviyede ‘canlar’ diye anılan dervişler vardır. Tarikat adaylarına ‘talip’, tarikata henüz girmeyenlere ise ‘âşık’ denir.
______
Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..