12-18-2018, 04:14 PM
Maraş’ın acı tarihinin en yakın tanıklarından Zeynel Özen, bugün milletvekili olarak halkının sesini duyurmayı sürdürüyor. HDP’li Vekil Zeynel Özen, 1978 Maraş katliamı sırasında yaşadıklarını bilinmeyen yönleriyle PİRHA’ya anlattı. Maraş’ta yaşananların aslında bir soykırım olduğunu belirten Özen, 22 Aralık’ta Maraş’ta katledilenleri anacaklarını söyledi.
19-25 Aralık 1978’de yaşanan Maraş Katliamı’nda TÖB-DER üyesi genç bir öğretmen olarak halkının yanında yer alan, yaşanan acıların birinci elden tanığı olan Zeynel Özen, Maraş Katliamı’nın ve Alevilerin sesi olmaya devam ediyor.
HDP’den milletvekili seçildikten sonra da katliamın lanetlenmesi ve dünyada gündemde tutulması ile ilgili çalışmaların öncülüğünü bırakmayan Özen, özellikle katliam sonrası bölgeden ayrılmak zorunda kalan Alevilerin geleceği ile ilgili endişelerini sık sık dile getiriyor. Zeynel Özen, Maraş bölgesinin güneydoğusunda, Antep sınırında kalan Alevi bölgesi Pazarcık ve civarında, yeni provokasyonların sahnelenmesinden ve bölgedeki son Alevi nüfusun da izlerinin silinmek istenmesinden son derece rahatsız. Pazarcık civarında Suriye’deki iç savaştan kaçan mülteciler için iktidar tarafından 30 bin kişilik kamp kurulmasının, Alevi nüfusu bölgeden sürme amacının açık bir yansıması olduğunu düşünen Özen, bölgenin verimli topraklarının da tehlikede olduğunu ve halkın topraklarına sahip çıkması gerektiğini ifade ediyor.
Maraş’ın Afşin ilçesi Serkizçayırı Köyü’nde 1957’de doğan Zeynel Özen, Konya Akşehir Öğretmen Okulu’nu 1976’da bitirdi ve aynı yıl öğretmenliğe başladı. Ardahan, Kars, Diyarbakır, Urfa ve Maraş gibi çeşitli illerde öğretmenlik yapan Özen’in öğretmenlik hayatı 5 yıl sürdü. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 1981’de tutuklanan ve daha sonra Maraş Katliamı’nda halkını savunmasından dolayı açılan davadan yargılanan Özen, 7,5 yıl hapis cezası aldı. Bu süre içinde 5 yıl Balıkesir’de mecburi ikamete tabi tutulan Zeynel Özen, 1988 yılında yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. İsveç’te yaşayan Zeynel Özen, 24 Haziran seçimlerinde HDP’den İstanbul Milletvekili seçildi.
İşte Zeynel Özen’in Maraş Katliamı’na ilişkin PİRHA’nın sorularına verdiği yanıtlar:
-Maraş bölgesinin ve bölgedeki Alevilerin ekonomik ve sosyal gelişmesini özetler misiniz?
1915’te Ermeniler katledildi, katliama uğratıldı, sürgün edildi ve onların mallarına el konuldu. Daha sonraları Aleviler, o bölgeye sürgün olarak gönderilen insanlardır. O bölge, özellikle Pazarcık Ovası bir bataklıktı. Bu bataklık bir kanalla kurutuldu, daha sonra Gavur Gölü dediğimiz bir kanalla Amik Ovası’na boşaltılması nedeniyle, orada çok değerli, verimli, yılda 3 defa ürün alınan bir toprak haline geldi. Daha sonra bunun üzerine oraya 76’da da Kartalkaya Barajı yapıldı ve o baraj tüm ovayı suladı. Yani altın değerinde topraklar oluştu. Bu da tabii ki Alevilerin ekonomik olarak güçlenmesini, sosyal hayatta ve ticari hayatta daha ileri çıkmasını sağladı.
1978 Maraş Katliamı’na giden süreçte neler oldu?
1970’lere geldiğimizde Maraş ekonomisinin büyük bölümü Alevilerin eline geçmiştir. Bunu şuradan da biliyoruz; 1978 yılında Edem Yağ Fabrikası vardı, orada MHP, Adalet Partisi toplantılar yaptılar, dediler ki “Özellikle o dönemde Ecevit iktidarda, sol iktidarda, bu hükümetten kurtulmak gerek. Maraş’ta özellikle sol örgütlenmeler TÖB-DER, POL-DER ve bunun karşısında da sağcı polislerin toplandığı POL-BİR vardı o zaman. POL-DER ve bu Alevilerden kurtulmak gerekir diye kararlar alındı. Yani o döneme gelindiğinde sol sosyalist bir hareket gelişti, öbür tarafta ekonomideki üstünlüğünü Sünniler büyük oranda kaybetti. Alevi nüfus gittikçe çoğaldı, yani Maraş yoğun bir nüfusa sahip oldu ve ondan sonra 1977’deki seçimlerde CHP çok güçlü olarak çıktı. Bu seçimlerde güçlü çıktıktan sonra özellikle derin devlet, paramiliter güçler, ülkücü faşistler artık bunun önüne geçmek için planlar yaptı. Bu planlar 78’in başında başladı.
7 Nisan’da Ankara’da Umut Postanesi’ne 3 tane paket gönderildi. Birisi Hamid Fendoğlu’na Malatya’ya, birisi Memiş Özdal’a Pazarcık Belediye Başkanı’na, birisi de Abdulkadir Aksu’ya. Hamid Fendoğlu’na giden bomba kendisinin ve 2 yakınının ölümüne neden oldu. Memiş Özdal paketi kabul etmedi, postaneye geri verdi. Postacılar paket çok güzel olduğu için açtılar ve 1 postacı öldü ama üçüncü bombanın akıbeti belli değil. O zaman Adıyaman Emniyet Müdür Yardımcısı Abdülkadir Aksu’ydu. Daha sonra Maraş olayları döneminde Emniyet Müdürü olan ve daha sonra AKP’de İçişleri Bakanlığı yapan bir insan.
Aynı gün Ankara’ya silahlar sevk edildi. Efsane yüzbaşılarından Ali Çelik Ankara’da – bu; belgelerde, itiraflarda da var – Maraş’a silah sevkiyatı, bomba sevkiyatı yaptı. Bunlar daha sonra 15 Nisan’da bir operasyonla ETKO’nun elinde yakalandı. ETKO, “Esir Türkleri Kurtarma Ordusu”dur. O bombaların nerede kullanılacağı birebir üstünde yazıyordu ve o bombaları provokasyon için alıyorlardı. Yani MİSK’e atılacak, ülkü ocaklarına, camiye atılacak, sinemaya atılacak, bunlar yakalandı daha önce.
4 Aralık 1978’de Alevilerin gittiği bir kıraathane önce bombalandı, sonra otomatik silahlarla tarandı, o zaman 70 yaşında olan Gijik dedemiz ( asıl adıyla Sabri Özkan veya Gıjık Dede) orada katledildi.
Maraş Katliamı nasıl yapıldı, kimler bu katliamda rol aldı, Alevi halkı kendini nasıl savundu?
Olayların silsilesine geldiğimizde 19 Aralık’ta ilk sinema bombalandı. O zaman ülkücülerin getirdiği sinema filmi Güneş Ne Zaman Doğacak! Ama bu bombalamaları daha sonra itirafçılar anlattı, bir ses bombası yani kimseyi öldürmeyecek, tahribat yapmayacak ama tahrik edecek, provokasyon yapacak. Bir bomba atıldı, 20 Aralık’ta yine Yörükselim Akın Kıraathanesi vardı sol sosyalistlerin ve Alevilerin gittiği bir kıraathane, o kıraathane tarandı ve bombalandı.
21 Aralık’ta TÖB-DER üyesi olan 2 solcu öğretmen Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu öldürüldü ve cenazeler hastaneye götürüldü, hastanede aslında otopsi bitti ancak cenaze sahiplerine verilmedi, 22’si beklendi, 22’sinde de cenaze zamanında verilmedi. Yani o zamanki hastanede çalışanlar memurlar var tanıdığımız, onların verdiği bilgi Çetin Diker’in yani hastane müdürünün tam cenazeyi namaz vaktine denk getirip vermesiydi.
Hazırlıkların, daha önce yapıldığını gösteriyor bu durum…
Evet. Daha önce de zaten hazırlıklar yapıldı. Yani hazırlıklar daha önce 19-20’sinde Adıyaman’da Çevik Otel’e 26 tane milli piyangocu diye girişler yapıldı. Daha sonra milli piyangodan soruldu, satıcılarının bayilerinin olmadığı söylendi.
Tüm hazırlıklar yapılmış, 19’unda evlerin nüfus sayımı ve kapı numaralarını kontrol etmek amacıyla evler işaretlendi. İş yerlerine de MHP, ülkü ocakları veya değişik işaretlerle yani Alevi, solcu olmayanların iş yerleri işaretlendi ki tahrip olmasın. Zaten olaylardan sonra da gördük ki bir tane iş yerleri tahrip olmamıştı ve yani tüm plan mükemmel gidiyordu, hazırlanmış, 22’sinde cenaze verildi, cenaze camiye yaklaştığı zaman camiden oradaki müftü de fetva verdi: “Aleviler camileri yaktı yıktı”, halı parçaları kesip göstererek “kalan budur” diye her tarafta yaygara koparıldı. Ve orada zaten önceden o caddenin iki tarafında binaların üzerine bu faşistler yerleşmiş. Taş yağmuruyla oradaki cenazeye katılanlara saldırdılar. Çok güçlükle, yaralananlara rağmen yukarı Yörükselim Mahallesi’ne çekilebildiler.
23’ünde tam katliam başladı. 23’ünde artık Yörükselim’e amansız bir saldırı yapıldı ama Yörükselim ve Karamaraş’ta bir savunma da vardı. Karamaraş’ta özellikle yani bugün saygıyla yad edeceğimiz, anacağımız Mehmet Mengücek, benim de kendi yoldaşım olan Yolboyu muhtarı Mengücek, mahallenin girişinde üslendi, mahalleye 3 gün boyunca ne asker ne polis ne de faşistleri soktu.
Yörükselim’e geldiğimizde, Yörükselim merkezinde de direniş vardı, katliam etkili olmadı ama o çevrelerin dış kenarında Yörükselim tam Maraş’ın en üst mahallesiydi. Orada kenardaki tüm evler yakıldı yıkıldı ve insanlar katledildi.
Bir soykırım değil mi?
Yani katledilirken basit bir katliam değil, ben ancak katliam kelimesini kullanıyorum da aslında bu bir soykırımdır. Çünkü katliamda, iki güç karşı karşıya gelir, biri birini yener, katleder ama insanlar burada savunmasız, yani bu resimlerde de gördüğümüz gibi, mesela 70-80 yaşındaki Gijik Dede veya Cennet Çimen, 80 yaşındaki bir kadın, gözü de kör ve hamile kadınların karınları yarılarak ceninleri çıkarıldı ve Ali Tıraş diye bir çocuk kolları bacakları kesildi, 4 gün sonra bir kazanın içinde kaynatılmış olarak bulundu. Yani bu bir katliam değil, aslında Alevilerin soyunu tüketmek, geleceğini bitirmek için yapılan bir soykırımdır. Ama ne yazık ki diğer mahallelerde Alevilerin tek tek oturduğu Dumlupınar, Namık Kemal Mahallesi, birçok mahallede insanları savunan yoktu ve bir çoğunda en ilginç olanı, en can yakıcı olanı komşusu, akşama kadar birbirine gelen giden komşuları tarafından öldürüldüler. Yani ibretlik olanları da bu.
Ölenlerin ailelerinin durumu nedir, kayıplarını anabiliyorlar mı?
Resmi rakamlarda 111 kişi katliamda öldü dendi ama bu daha fazla ve hala yani cenazesinin nerede olduğunu, mezarının nerede olduğunu bilmeyen aileler var. Devlet de bu konuda sorumluluğunu yapmadığı gibi, bu tür insanlar gidip başvurduğunda veya kendi şehitlerini, kendi çocuklarını anmak için gittiklerinde, anasını babasını anmak isteyen insanlar her yıl Maraş’ın dışı ablukaya alınır. O anmaları başlatanlardan biriyim. Hatta İstanbul’dan kalkan otobüsler kalktığı yerden kaldırılmaz, Ankara’daki otobüsler veya o çevre ilçelerdeki, köylerdeki arabalar hareket ettirilmez. Böyle bir durum var.
-Katliam, Alevi halkının üzerinde nasıl bir etkide bulundu, izlerinin silinmesi mümkün mü?
O dönem yani bu olayların başlangıcında solcuların, sosyalistlerin güçlü olması, Alevilerin nüfusunun çoğunun ekonomik olarak güçlenmeleri, bir diğer tarafta da Türkiye’nin genel durumu da var. Türkiye’nin genel durumunda işçi sınıfı örgütlenmiştir. Yani bu anlattıklarımızın hepsi 12 Eylül faşist cuntasının hazırlığıdır. Çünkü hemen ertesinde 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi, daha sonra bu 24’e çıkarıldı. 24 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Amerikan Büyükelçiliği’nin memuru olan Alexander Pug’ın orada o partilerle, o sağ faşist güruhla toplantılar yaptığını, görüştüğünü de çok iyi biliyoruz.
“KATLİAMIN SONUÇLARI DEVAM EDİYOR”
Şu an, Maraş’ı nasıl değerlendiriyorsunuz, son gelişmelerden de söz eder misiniz?
Ama Maraş, o bitmedi, gerçekten devam ediyor. Bugün geldiğimiz noktada Maraş büyük oranda Alevilerden temizlendi. Yani Pazarcık bölgesinde bir yoğunluk vardı. Pazarcık’taki yoğunluk da bugün tamamen o demografik yapıyı değiştirmek için. Biliyorsunuz 30.000 kişilik bir kamp kuruldu, o kamp dağıtılacaktı. Alevi köylerinin çoğunun gençleri yurtdışında, çok boş ev var, o evlere dağıtılacaktı. Düşün o Pazarcık’ın o kadar nüfusu yok, yani demografik yapı tamamen değişecekti. Bundan sonra Pazarcık’ı bir Alevi yerleşkesi olarak görmeyecektik. Daha ötesi, o baraj yapıldı, barajın sulamasıyla o topraklar çok verimli hale, değerli hale geldi, bugün hiçbir değeri yok. Nedeni de hem tarım gelirinin çok pahalı olması ikincisi de o barajın suyu şu anda kesik, Antep’e pompalanıyor ve o yörede de çimento fabrikaları yapıldı. Çimento fabrikaları gece filtreleri çıkarıyor ve hiçbir bağ bahçe, insanlar sebze bile yetiştiremiyor. Yani o katliamın sonuçları devam ediyor.
22 ARALIK’TA MARAŞ’TA ANMA
Bu yılki anma programınız nasıl olacak, canlara mesajınız var mı?
Bugün geldiğimiz noktada da çok tehlikeli bir süreçten geçiyoruz. Özellikle ben yurtdışındaki bizim canlara sesleniyorum: O topraklarımıza sahip çıkın, o insanlarımıza sahip çıkın. Gerçekten de Pazarcık’ın sonu olabilir. Onun için mücadeleyi yükseltmemiz gerekiyor ve 22 Aralık’ta Maraş’ta anma yapacağız ve tüm canları oraya davet ediyorum.
______
Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..
Aşığın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor..